Adı, Sabahattin Çakır.

Reşadiye-Tokat 1936 doğumlu idi..

İTÜ Maden Fakültesi 1961 mezunu, yüksek mühendisti.

Evli, dokuz yaşında çocuğu vardı.

Tarih: 11 Ekim 1974.

Malatya-Hekimhan’da maden ocağı sahibi Bil­fer şirketine karşı, ücretle­ri ödenmediği için maden işçileri direniş başlattı. Şirket, eyleme başlayan 190 işçinin işine son verdi. Ardından 35 işçiyi daha kovdu.

Maden mühendisi Çakır, işçilerin şirket ile işveren güdümündeki sarı sen­dika işbirliğiyle kovulması­na tepki gösterdi. Bu tavır üzerine işveren, Çakır’ın “mecburi izin” kullanma­sına karar verdi. Çakır direndi. Çok geçmedi bir grup işçi tarafından dövü­lerek öldürüldü...

Cinayeti öğrenen Maden Mühendisleri Odası, yö­netim kurulu üyesi maden mühendisi Çetin Uygur’u incelemeler yapmak üzere Hekimhan’a gönderdi.

Çetin Uygur, Zon­guldak Devrek 1940 yılı doğumludur. O da İTÜ Maden Fakültesi mezunuy­du. Mesleğe, Zonguldak Maden İşletmesi’nin Kozlu ocağında maden mühendi­si olarak adım atmıştı.

Gerek Zonguldak ma­denlerindeki saptamaları...

Gerek Malatya madenle­rindeki gözlemleri...

Gerek işverenin, gerekse sarı sendikacılığın işçile­ri sömürdüğünü ve bu durumu gidermenin tek yolu olduğuna karar verdi: Gerçek anlamda sendika­laşma!

Yıl, 1975...

Çetin Uygur ve arka­daşları Yeraltı Maden-İş Sendikası kurup çalışma­lara başladı.

Yeni Çeltek, Aşka­le, Hekimhan, Divriği ilk örgütlenen yerler oldu. Sonra Tekirdağ Sa­ray, Artvin Murgul, Ankara Çayırhan, K.Maraş Belbaşı, Şır­nak Cizre, Tokat Tur­hal madenleri gibi toplam­da 17 işyerine ulaşıldı. 15 bin üyesi vardı.

Bu ocaklarda işyeri komite ve konseylerine dayanan, “üretenlerin yönettiği” deneyim haya­ta geçirildi: Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!

Çoğunluğu köy kö­kenli-mülksüz maden işçilerinin acımasızca sö­mürüldüğü feodal sisteme son verilecekti.

Yeraltı Maden-İş için önem taşıyan konulardan birisi de işçi sağlığı ve iş güvenliğiydi, tüm çalışmalarda ön planda tutuldu. Önlem alma, kaza anında yapılacaklar, kaçak, vb. pek çok konu­da sendika, maden işçile­rine eğitim verdi. Herkes öncelikle birbirinin canın­dan sorumluydu. Keza: İş­verenin alması gereken önlemler konusunda da sendika ısrarcı ve takipçiy­di. Örneğin: Sendikanın en güçlü olduğu Yeni Çel­tek’te 1976’da yaşanan 23 günlük grev sonucun­da, iş güvenliği konu­sunda önemli ilerlemeler sağlandı...

Ancak işçi sınıfı merkez­li örgütlenme hiç kolay olmadı; Ramazan Sevindik gibi dört işçi yaşamını yitir­di. Çetin Uygur ve sendika yöneticileri Ankara’da silahlı saldırıda yaralandı...

Ve:

12 Eylül 1980 aske­ri darbesi bu sendikayı kapattı. Sadece bunu değil en başta DİSK kapatıldı kuşkusuz. Kenan Bu­dak gibi kimi sendikacılar katledildi.

Yeraltı Maden-İş’e men­sup maden işçileri hapse atıldı. Sadece Yeni Çeltek davasında 402 maden işçisi ceza aldı...

10 yıl son­ra... 1990’da Yeni Çeltek’te grizu patlaması sonucu 68 maden işçisi öldü!

Demek “kader” öyle mi? Amasra’da 41 işçinin öl­düğü katliam, Türkiye’deki büyük madenci cinayetleri arasında beşinci sıra­da yerini aldı. Daha önce 1983’te Armutçuk 103, 1990’da Yeni Çeltek 68, 1992’de Kozlu 263, 2014’te Soma 301 ma­den işçisi yaşamını yitirdi.

Sayısı az olduğu için gündemde yer almayan ölümler de var: 2020 yılında 66, 2021 yılında ise 75 maden işçisi öldü.

Evet, bu ölümler; “fıtrat, “alın yazısı”, “kader” mi?

Kömür-linyit çıkarılma­sında ölümcül kaza sıklık oranı 100 binde ABD’de 8, Almanya’da 4 iken Tür­kiye’de 60! Pes artık...

Ülkemizde maden işçisi ölümlerinin önüne ne­den geçilemiyor?

Konu uzun, devam edeceğim. Lakırtıyı/boş sözleri bırakalım artık...