Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burcu Demirel, 120 öğrencisinin final sınavında, öğrencileri yerine kendine sorular sorarak çok farklı bir yönteme imza attı.

Sınav kağıdına William Shakespeare’in “Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır” deyişini yazarak başlayan Prof. Demirel, şu satırlarla devam etti:

“İşte geldi o vakitlerden biri daha. Artık yuvadan uçuyorsunuz. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, kültür mahallesine, melteme, kantinin yengesine, kankanın şakalarına, yerine imza atmalara, çaktırmadan kopyalara, sorumluluk bilmeden, ev geçindirme derdi çekmeden, sabah akşamı olmayan günlere ve gecelere, derste uyumalara, dersi kaynatmalara, arkadaş sevdalarına, dostlukların en hakikilerine, bilmem daha nelere veda vakti...

Kocaman bir ömür bekliyor sizi, upuzun yollar, nice sevdalar, nice hayal kırıklıkları, nice telaşlar, nice gözyaşları, nice mutluluklar...

★★★

Hayat kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yollarınız, umut dolsun düşleriniz, hayal kurup uğruna adanan ömürleriniz olsun. Kendini tavaf edenlerden, istifleyip biriktirenlerden değil, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, “Ata” sının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit kadınlar ve yiğit erkekler olan kuzularımızsınız siz bizim. Sevdamızsınız, gözümüzdeki yaşsınız gidişinizle...

★★★

Bize yaşamayı, bir amaca, bir hayale bağlanmanın önemini ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Unutmayın ki bir amaca bağlanmayan, bir hayal ile yanıp tutuşmayan ruh, yolunu kaybeder. Amaçsız, hayalsiz, aşksız kalmasın o güzel yürekleriniz...

Bir deli hocamız vardı dersiniz. Bu satırlar kalsın benden size bir hatıra. Alın götürün yanınızda. Ama bilin ki delilik, Montaigne’nin dediği gibi; özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur. Deli olarak nitelendirilenlerden olmanız dileğiyle...”

★★★

Prof. Dr. Demirel, satırlarının devamında kendisine şu 5 soruyu yöneltti:

Kendime soru 1: Sana emanet edilen bu gençlere ne kattın?

Kendime soru 2: Onlara hayatın bir sınav kağıdından, bir test yaprağından ibaret olmadığını aktarabildin mi?

Kendime soru 3: Onlarda birazcık bile olsa, toplumsal olaylara, ihtiyaç duyanlara karşı; gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, kısacası nefes alabildiğimiz için bile sorumluluk hissetmemiz gerektiği konusunda farkındalık uyandırabildin mi?

Kendime soru 4: Onlara şarjı bitmeyen kitaplarımıza sevdalanmaları yolunda küçücük bile olsa aşk duydurabildin mi?

Kendime soru 5: Onlara hoşgörüyü, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi, memleket sevdasını, istiflemeden paylaşarak yaşamanın güzelliğini anlatabildin mi?..

★★★

Öğrencilerinin sevip saydıkları değerli bilim insanı, tüm öğrencilerine geçer not verdiği sınavın ardından, neden bu yöntemi benimsediğini de şöyle anlattı:

“Uzun yıllardır öğretim üyesi olarak nice sınav yaptım. Çocuklara birçok soru sordum. Biz sınavları hep karşı tarafa yapıyoruz. Anlatıyoruz, dikte ediyoruz sınıf içinde. Sonra ne kadar iyi anlattığımızın  kontrolünü sağlamak için sınav yapıyoruz. Daha sonra da puanlayıp çocuklara geçtin, kaldın diyoruz. O gün tamamen plansız olarak “Bu ders artık bitti ve öğrenciler mezun olacak. Acaba bu sınavı kendime yönelik yapsam onların huzurunda, nasıl olur?” diye düşündüm ve kendime soru sormaya karar verdim. Evet bana emanet edilmiş bu gençlere ne kattım, ne verdim, hangi değerleri öğretebildim?.. Bunları sorgulamak amacıyla da, bir ablanın kardeşine mektup yazması gibi mektup yazdım. Arkasından da kendime sorular yönelttim” dedi.

★★★

Sınav öncesinde öğrencilerin yüzünün asık olduğunu, ancak kağıtlar dağıtıldıktan sonra duygularının hızla değiştiğini, hatta bazı kız öğrencilerin gözlerinden yaşlar aktığını belirten Demirel, “Sınava gelen herkes gergindi. Ama soruları okudukça gelip, gözyaşları arasında bana sarıldılar. Çok güzel anıydı hepimiz için...” dedi.

★★★

İşletme Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Seren Kaplan da duygularını dile getirirken şunları söyledi:

“Kağıdı alınca çok şaşırdım. Hocamız gerçekten bizi hayata hazırlamıştı yıllar içinde. Aslında o sınav kağıdıyla 4 yılın birikmişliğini bize yansıtmış oldu. Böylece bizi bir yandan mutlu ederken diğer yandan çok hüzünlendirdi. Başlangıçtaki anlatımlarıyla kendine sorduğu soruların cevaplarını da bizimle paylaşmış oldu. Bir anlamda bu cevaplarla yola devam etmemiz gerektiğini gösterdi...”

★★★

2018 yılında yaşanan bu olayı bugün neden aktardığıma gelince...

Üniversitelerde yarı yıl sınavlarının devam ettiği şu günlerde bakarsınız gökten birer elma düşer...

Öğrencilere hayatın bir sınav kağıdından, bir test yaprağından ibaret olmadığını öğretmesi ve hoşgörüyü, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi, memleket sevdasını, istiflemeden paylaşarak yaşamanın güzelliğini anlatması gereken tüm hocaların başlarına...