Zengin olmakla, gönlü zengin olmak çok farklı şeyler.

Geçen günkü yazımda da kısaca sözünü ettiğim gibi, çarşamba gününü Erzincan ve Tunceli-Pülümür’de geçirdik.

Başkanımız Ali Koç, Genel Sekreterimiz Burak Kızılhan, yöneticilerimiz Agah Ruşen Çetin, Fethi Pekin ve Can Gebetaş’tan oluşan heyetimizle gittiğimiz Pülümür’de, ihtiyaç sahibi 1.400 öğrenciye kışlık mont, Cumhuriyetimizin 100. Yıl logosunu taşıyan bere ve atkıları dağıttık.

★★★

Çocuklar çok sevinçli ve heyecanlıydılar.

Bizi karşılamak için önceden hazırlık yapmışlar, Ali Koç’a imzalatmak üzere portresini ve Fenerbahçe’yi anlatan resimler çizmişlerdi.

Çocuk olur da Ali Koç gibi ünlü, varlıklı ve çocukları çok seven bir başkan gelir de ondan çeşitli taleplerde bulunmaz mı? (Hemen belirteyim; Fenerbahçe’nin unutulmaz Başkanı Aziz Yıldırım için de çocuk denildiğinde akan sular durur...)

Hepsi birbirinden cana yakın, zeki ve özgüven sahibi çocuklar başladılar isteklerini sıralamaya. Kimi laptop istiyor, kimi imzalı forma... Hatta “Beni İstanbul’a davet et, birlikte maç seyredelim” diyenler bile çıktı.

Başkan Koç, çocukların tümünü hiç sıkılmadan dinledi, tek tek ilgilendi, sözler verdi, onlarla birlikte güldü, o gülünce çocuklar daha çok güldü, hepimiz güldük ve vaatlerini unutmamak için asistanı Zeynep Tugay’a notlar aldırdı.

Onun çocuklara olan sıcak, içten ve sevgi dolu yaklaşımlarını gözlemlerken aklıma “Simyacı” romanında geçen şu bölüm geldi:

★★★

“Alışveriş Merkezi’nin birinde kasada sıra beklerken iki sıra önümdeki çocuğun parasının aldığı şeye yetmediğini fark ettim.

Çünkü kasadaki kız “İçlerinden birini seçmek zorundasın” diyordu.

Çocuk bir elindeki çikolataya bir de ucuz “kola”ya baktı, çikolatayı bıraktı, kolayı alıp göğsüne bastırdı.

Oysa çikolata da lafı edilmeyecek kadar ucuzdu.

Kasadan geçtim dışarıda çocuğun yanına yaklaşıp “Bu kola öyle tek başına içilir mi, gel yanına bir şeyler alalım” dedim.

Gülümseyince elinden tuttum ve daldık tekrardan alışveriş merkezine.

“Kucağına doldurabildiğin kadar çikolata koyabilirsin” dedim.

“Kucağım küçük koynuma koyayım mı?” diye sordu.

“İyi fikir, neden olmasın” dedim.

Seçtiği çikolatalardan ikişer tane aldı.

★★★

Kasaya gittik, yürüyen bandın üzerine oturttum ve kasadaki kızdan bandı yürütmesini rica ettim.

Elinde kola ile bandın sonuna kadar gülerek geldi.

Sonra ayağa kalkıp karnını açınca çikolatalar tezgaha düştü.

Kız güldü.

Çocuk güldü.

Dünya güldü.

Neyse hesabı ödedik, poşet alıp, hepsini koyduk içine.

Dışarı çıkınca boynunu geriye atarak bana baktı.

“Keşke iki tane de bardak olsaydı” dedi.

“Ne yapacaksın bardağı? Kolayı beraber mi içeceğiz, ben içmem kola... Haydi şimdi doğru evine” dedim.

“Yok, sana değil. Her şeyden iki tane aldık ama kola bir tane. Kız kardeşim ağlar” dedi.

Bir daha daldık markete, bir kola daha aldık.

Bir daha güldük.

Bir daha mutlu olduk.

Çocuk arkasına bakmadan koşarak eve giderken, kasadaki kız yanıma geldi.

“Tanımıyorsunuz değil mi bu çocuğu?” diye sordu.

“Yoo” dedim.

“Neden böyle bir şey yaptınız o zaman?” diye üsteledi.

“Çünkü çok zenginim ben” dedim.

“Haa o zaman tamam” dedi. “Size dokunmaz. Ne iş yapıyorsunuz?..”

“Çocukların gülüşlerini satın alıyorum!..”

★★★

Dedim ya, zengin olmakla gönlü zengin olmak çok ayrı şeyler!..