Belediye başkanlığı, o kişiye oy vererek iş başına getiren hemşerilerinin evlenme ve ölüm gibi hayatlarının en mutlu ve en acı günlerinde onların yanında olmayı gerektirir.

Bu nedenle son derece ulvi bir görevdir.

Seçmenlerinin sevgi ve güvenini kazanmış bir belediye başkanının çalışması saatle sınırlı değildir.

Kendisine ihtiyaç duyulan her anda hemşerilerinin yanında olmak zorundadır.

Gün gelir 24 saat, hatta 48 saat süreyle yastığa başını koymadan çalıştığı olur.

Bir bakıma başkan -oy versin, ya da vermesin- seçildiği yerde yaşayan herkesin babası, annesi, kardeşi ya da en yakın akrabası gibidir...

Hiç unutmuyorum, yıllar önce gittiğim Amerika’nın Baltimore kentinde beni ağırlayan bir aile, arabalarıyla şehri tepeden gören bir yere götürmüşler ve göğüslerini gererek “Bu güzelliğin belediye başkanı bizler için yaşıyor” demişlerdi...

★★★

Şimdi biraz da madalyonun diğer yanına, seçmen-başkan ilişkisine bakalım.

Önceki akşam İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı binasındaydım.

Başkan Ekrem İmamoğlu’nun davetiyle gelen Eurocities Belediye Başkanları’nın toplantısını izledim.

Avrupalı belediye başkanları ve CHP kurmayları, İmamoğlu’na destek verdi.


Bunu hem bir gazeteci, hem de kendisine oy vermiş bir seçmen olarak, yargı kıskacı ve teftiş baskısına uğradığı süreçte yalnız olmadığını hissettirmek için yaptım.

Avrupalı mevkidaşlarının İmamoğlu’nun belediye başkanlığını ve İstanbullulara daha güzel bir yaşam sunabilmek için yaptığı hizmetleri anlatırken kullandıkları övgü dolu ifadeleri gururla dinledim.

Ancak onların demokrasimiz ve hukukun üstünlüğü konusunda dile getirdikleri eleştirilere de bir o kadar üzüldüm.

Gönül isterdi ki; tüm dünyanın umutla baktığı yeni yıla koşarken o toplantı, bir demokrasi şöleni olarak geçsin, gelen konuklar da dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İstanbul’da demokrasimize ve bağımsız yargımıza övgüler düzsünler...

 

★★★

Toplantı bitip, tarihi binadan ayrılırken, buraya en son 1986 yılında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’la röportaj yapmak için geldiğimi hatırladım.

Ve şunu düşündüm:

O yıldan bu yana az gitmişiz, uz gitmişiz, dere tepe düz gitmişiz ama demokrasimizde bir arpa boyu yol ilerleyemediğimiz gibi, çok gerilere gitmişiz!..