İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2022 Dünya Raporu’nda 100’den fazla ülkede insan haklarının durumu ele alındı. Raporda, otokrasinin yükselişte olmasına rağmen milyonların sokaklarda hak ve demokrasi aradığına; insanların zindanlara tıkılmaktan, ötekileştirilmekten, vatan vatan derken vatan haini ilan edilmekten geçmişe göre daha az korktuklarına dikkat çekiliyor!

Bizde de Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Ocak-Nisan 2022 dönemi için bir bilgi notu paylaştı. Yılın ilk dört ayında bırak normal yurttaşları, insan hakları savunucularına bile ceza yağmış.

Raporlar, notlar, insan hakkı denince her ne hikmetse ilk akla gelen şey işkence...

Oysa işkence hem suç, hem yasak bütün ülkelerde... Mesela Anayasamızın işkence yasağını düzenleyen hükmü, “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” diyor.

Türk Ceza Kanunu ise, “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştirenler hakkında ceza verilir” diyor.

Fakat durum kağıt üzerindeki maddeler kadar net değil... Anayasa Mahkemesi bile gelen başvurularda, ‘neyin işkence, neyin eziyet, neyin haysiyet kırıcı muamele’ olduğuna karar vermekte zorlanıyor!

***

Sadece AYM değil, bu memleketin yurttaşları da zorlanıyor... Kendisine yaşatılanlar bitmeyen işkence mi, eziyet mi, haysiyet kırıcı muamele mi, aşağılanma mı, ruhsal acı verme mi, irade yeteneklerinin etkilenmesi mi?

Adana’dan meyve sebze çeken kamyoncu Hayri, İzmir’deki Kısmet Taksi Durağı’nın emektarı Ahmet abi, Niğde’nin köyünde traktörü ile tarlasını sürmeyi planlayan Osman amca, otobüsüyle Rize’den büyük şehirlere can taşıyan Dursun kaptan her gece, ‘mazota benzine ne kadar zam gelecek’ korkusunun, üzerlerindeki baskının işkence olup olmadığına karar veremiyor mesela!

Emekli Kenan bey, dört kişilik ailesine bakan asgari ücretli Sevgi, atanmadığı için öğretmenlik yerine ne iş olsa yapan Kubilay, tek kuruş geliri olmayan EYT’li Sadullah abi düzenli olarak her ayın aynı günü gelen elektrik, doğalgaz faturalarının eziyetine ‘işkence’ dese olur mu?

Çarşıya pazara çıkıp bir kilo domates alamayanların, marketteki etiketi görünce kalbi kırılanların halinin bir adı var mı?

Milyonlarca işsizin çektiklerine Filistin askısı denir mi?

Memleketinde bir işe girip kariyer basamaklarını tırmanma umutları daha okul sıralarında tüketilen milyonlarca öğrencinin yurt dışına kaçma çaresizliğinin adı ne?

Annelerin çocuklarını okula boş beslenme çantası ile gönderirken yaşadıkları ruhsal acı nasıl izah edilse yeridir?

Uzaya gidiyoruz, petrol, doğal gaz bulduk, çok yakında düze çıkıyoruz, ihracatta, büyümede şampiyonuz laflarıyla algı ayarları bozulanların durumuna ne denir?

Derdini anlatmaya çalışanlara, ananı da al git gibilerden karşılık vermek yurttaşa haysiyet kırıcı muamele gibi gelmiyor mu?

Bize oy verin yoksa demokrasi elden gider, vatan elden gider, bölünürüz, din elden gider, bunlar camileri yaktı şeklinde korkutmalarla irade yetenekleri sorgulananlara yapılan ne?

17 liranın 1 dolar, 18 liranın 1 euro olması, Türk Lirası kullanan milyonların ceplerindeki paranın bir işe yaramadığını her dakika, her gün görüp yaşaması Çin işkencesi değil mi?

Millet iki ekmek alırken bile zorlanırken tuzu kuruların ‘şükredin’ demesi onur kırıcı değil mi?

İnsanlar darlanınca evden atardı kendilerini, bugün dışarıda adım attın para o da bende yok deyip evden çıkamıyor. Bu durum garibanı ev hapsinde tutmak sayılmaz mı?

Deniyor ki devletimiz yasalarla, anayasa ile her türlü işkenceye karşı bir anne şefkati ile korur bizi!

Öyleyse yavrusunu koruyup kollayan bir anneye sorar gibi sorayım! Anneciğim, bize reva görülen bu şeyler işkence değil mi?