Seçim sonuçları, gözleri milliyetçi oylara çevirdi. Bütün partilerdeki milliyetçi oylar ülkeyi yönetecek çoğunluktadır. Bu köşede, ikinci yüzyıla girerken milliyetçiliğin önemine binaen farklı başlıklarda yazılar yazdım. Siyasal İslamcılığın dahi göz ardı edemediği milliyetçiliğin, toplumun kaderinde her dönem önemli bir aktör olduğu malumun ilamıdır. AK Parti’nin MHP’yle iş birliği de bu bağlamda okunmalıdır. Ancak ittifakta MHP ne kadar etkindir ve izlenen politikalar ne kadar millidir sorusu, ayrı bir yazı konusudur. Dindarlık ahlakı başta olmak üzere sosyal ve kültürel her alandaki yozlaşma ve kutuplaşma, milli hassasiyetlerimizle örtüşmemektedir. Ayrılıkçı, bölücü, nefret kusan her tutum en başta millet olma bilincine darbedir.

Türk milliyetçiliği, bir zümrenin bir kliğin bir çıkar grubunun ve hatta en meşru topluluğun himayesi ve yönlendirmesi altında değildir. Kimsenin arka bahçesinde, toplantı salonunda, herhangi bir liderin uhdesinde veya iki dostun sohbetinde zuhur etmemiştir. Türk milliyetçiliği, birbirinden bağımsız insanların kalbinde neşet etmiş bir his ve fikirler bütünüdür. Bazen Abdülhamit’in yalnızlığında bazen İttihat ve Terakki’nin baş kaldırısındadır. Atatürk’ün eylemlerinde, Atsız’ın dizelerinde, Ziya Gökalp’in fikirlerindedir. Dogmalardan, ön yargılardan, bilgisiz fikirlerden münezzehtir. Türk’e ait topraklarda yaşayan herkes için bağımsızlığı, egemenliği, özgürlüğü, refahı, adaleti, din ve vicdan serbestisini tesis etmek için bilimin düşünce biçimini ve metotlarını kullanan yöntemler toplamıdır. Milliyetçilerin mutabakatı, işaret edilmediği halde her birinin aynı anda teveccüh ettiği ilkelerdir. Milliyetçilik bir devletin şah damarıdır; ancak bu şah damarının köhnemiş hamasetle, kinle, kibirle, böbürlenmeyle ve hesaplaşmayla ilgisi yoktur. Milliyetçilik, vatanın menfaatleri kişisel menfaatlerin önünde tutulduğunda son tahlilde her bir vatandaşın kişisel menfaatinin en yüksek seviyeye çıkacağını bilmektir.

VATANDAŞLIK TARİHSEL BAĞDIR, SATILAMAZ

Vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan her fert, devletin milletinin bir üyesidir. Ancak bu üyeliğin kazanılması, iktidarların yabancı milletlere ikramı ve vatandaşlığın parayla satışı şeklinde olmamalıdır. Bu durum bizzat millet olma bilincine darbedir, milletin vatandaşlığını itibarsızlaştırmadır. Bir millete sonradan üye olanların sadakati devlete veya millete değil, kendini üye yapanlaradır. Milletin üyelerinin arasındaki bağ tarihseldir. Bu tarihsel bağı idrak edemeyenlerin, milliyetçiliği idrak etmeleri beklenemez.

Milletin üyelerinin ortak yegane özelliği, yani onları millet yapan; ırk, din, dil veya başka bir şey değil; tarihsel bağdır. İşte bu tarihsel bağ, ülkenin sınırlarının tarih boyu ortak çaba ile muhafaza edilebilmiş kısımlarında yaşayan insanların birlikte inşa ettikleri devlete ve millete tekabül eder. Devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti’ni Misakı milli sınırları içerisinde tarihiyle ve gelecek idealleriyle birleşmiş bir bütün olarak tasavvur eder ve bu birleşmiş bütüne millet der. Ve bu milletin her bir ferdinin, devlet tarafından bütün haklarının korunduğu ve her bir ferdinin değerli bir şahsiyet olarak görüldüğü bir sisteme vurgu yapar. İşte milliyetçilik budur.

Milliyetçiliğin tanımı, tarihsel bağla birlikte gelecekle ilgili kurulan ideal beraberliği de içerir. Asıl hedef her daim gelecekteki birliktelik olmalıdır. Bu da seksen dört milyon insanın her bir ferdini, değerli bir şahsiyet olarak görmek ve devlet otoritesini onların haklarını garanti altına almak lehine kullanan bir milliyetçilik ile mümkündür.

Atatürk ve silah arkadaşlarının milliyetçi ideoloji zemininde kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, her dar boğazdan kuruluş felsefesine tekrar dönerek çıkabilmiştir. Türk tarihi en vahim hallerde dahi sönmeyen umutların hikayesidir. Taş kırılır, tunç erir, milliyetçiler ölür ama milliyetçilik ölmez.