Merkez üstü Kahraman Maraş olan, 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerinin aynı gün içinde peş peşe yaşanması ender görülecek bir doğa olayıydı. Ancak bunu felaket haline getiren ise hile yapan müteahhitler, hileye-hırsızlığa göz yuman sorumlular ve arama kurtarma çalışmalarında yeterince hızlı refleks gösteremeyen yetkililerdir.

Bu bölgelerin deprem bölgesi olduğu sır değildi. Burada yapılacak binalar, en şiddetli depremlere dahi dayanacak şekilde yapılmalı ve denetlenmeliydi. (Tıpkı depremde hiçbir binası yıkılmayan Hatay’ın Erzin ilçesi gibi) Ancak son yirmi yılın yönetimi, yönetmeyi rant yaratma faaliyeti zanneden, esasa değil şekle tapınan arızalı bir anlayışa sahip. Her yeri çürük betonla donatıp allayıp pullamak gelişme sanıldı. Fazladan iki oy almak için imar afları çıkarıldı, yapılar denetlenmedi. Yandaşa rant sağlamak uğruna arsaların emsalleri, kat izinleri artırıldı. Bir takım namussuz-hırsız müteahhitler fazladan para kazanacak diye sıkı inşaat kurallarına tabi tutulmadı. Sonuçta dışı lüks, içi çürük binalar bizlere mezar oldu.

Depremin yıkıcı gücüne ve sonrasında yaşananlara gelince; evet iki büyük deprem ikisi de çok yıkıcı ikisi de yerleşim yerlerinin ortasında meydana geliyor. Hasarsız atlatılması belki de mevcut teknolojiler dahilinde imkansızdı. Kaldı ki Türkiye zengin, aşırı gelişmiş teknolojilere sahip bir ülke de olmadığı için yapı stokumuzun durumu da ortada. Açık söyleyeyim Türkiye’nin öyle her vatandaşı barındıracak kadar üstün teknolojili 9 büyüklüğünde depremlere dayanacak gökdelenler inşa edecek bir gücü yok. O halde özellikle deprem bölgelerinde daha az beton yükü olacak, az katlı, sağlam, birbirinin üzerine yıkılacak kadar yakın olmayan binalara ve yatay şehirleşmeye önem verilmesi gerekiyor. Yöneticiyim diyorsan bunları göreceksin. Yöneticiyim, her şeyi biliyorum diyorsan yirmi yılda bir kere olsun önüne haritayı açıp, bu deprem bölgelerinde binaların durumu nedir diye soracaksın.

İHMALİN NE AFFI NE BAHANESİ OLUR

Gelelim felaketin hemen sonrasına. Sevgili vatandaşlar, yönetimin varlık sebebi krizi yönetmektir. Hiçbir sorun yoksa zaten yönetmeye gerek kalmaz. Bırakın bir ülkeyi, ufak çaplı bir şirketin dahi kriz/felaket senaryoları vardır ve her sene bunlar yenilenir. Bakın bu olay yüz yılda bir olur diye bir şey yok. Her türlü felaket nadiren görülür ama çok fazla felaket türü olduğu için sıklıkla herhangi biriyle karşılaşırız. Türkiye siyasi ve coğrafi konumu gereği, her türlü felakete her an hazır olmalı ve anında refleks gösterebilmelidir. Türkiye’nin siyasi ve coğrafi konumu mübalağa ediyorum ama gökten meteor düşse, Ay Dünya’ya çarpsa, yörüngeden çıksak bu durumlara hazırlıklı olmayı gerektirir. Bu konumumuzdan dolayı aktif askeri personel sayımız, nüfusumuza oranla oldukça yüksektir. Ve Türk askeri yaşatmayı en iyi bilen ordudur, böyle durumlar için eğitim alıyor askerimiz. Aklı azıcık çalışan birine sorsanız, deseniz ki böyle büyük bir deprem oldu ne yapalım, bir saniye düşünmeden der ki: “En az 50.000 askeri personeli bölgeye intikal ettirin. Ne kadar vinç ne kadar kepçe varsa on ilimize dağıtın. Yollar kapalıysa yol açın. Yol yoksa yol yapın. Gerekirse havadan nakil yapın.” Yahu ilk 24 saat zaten en önemlisi, sonra organize olsan da artık hayatını kurtarabileceğin insanlarımızın çoğunu kaybetmiş oluyoruz. Bunun affı olmaz, bunun bahanesi olmaz. Diğer yandan basiretli yönetici propagandayla vakit kaybetmez, işine bakar ve felaket sonrası kargaşayı öngörerek der ki: “Yağmayı talanı önlemek için en üst seviyede önlemler alın. Temel ihtiyaçların organizasyonu için diğer şehirlerden binlerce kamu personeli görevlendirin.”

Ezcümle sel olunca yüzyılın yağışı, Almanya’da da oldu vs. diyemezsin, dere ağzını imara açmayacaksın. Orman yangınını söndüremeyince ABD’de kendi yangınını söndüremedi demeyeceksin, dört yanı ormanlarla kaplı ülke olarak yeterli ekipmana sahip olacaksın. Deprem olunca İngiltere’de olsaydı şu kadar bina yıkılırdı demeyeceksin. Depreme dayanıklı binalar inşa edeceksin. Yangın, sel, deprem, salgın hastalık, ekonomik kriz, göç dalgası, terör... Bunların hepsi istemesek de gerçek. Allah korusun ama yarın daha büyük bir felaketle uyanmayacağımızın garantisi yok. Nitekim tarih boyunca yaşandı yine yaşanacak. Mesele buna hazırlıklı olmak. Bu işler, yani yönetim işleri herkesin harcı değil; bilgili, dinamik, teknolojiyle yarışan kişiler lazım. Tabii daha da önemlisi dürüst, ahlaklı, vatandaşın çıkarını kendi çıkarından önde tutan kişiler...