30 Nisan 2022’e şu tespitleri yaptım bu köşede:

(...) Günlerdir Osman Kavala üzerinden yapılan tartışmaları izlerken, hazırlanan iddianameyi, savcılık mütalaasını okurken, son 20 yılın özeti geçti gözlerimin önünden. İki yüzlü “aydın”, ABD’den, Batı’dan özgürlük ve destek bekleyen “aydın” üzerine bir kez daha düşündüm. Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbetin de Taksim Dayanışması üyelerinin tutuklanmasının da kabul edilemez olduğunu ilk yazanlardanım! Hukuk garabetini, çelişkileri, ekranda da köşemde de söyledim, yazdım. Ancak... Çağlayan Adliyesi önünde “hukuk” diye bağıran “bazılarının”, Ergenekon, Balyoz, OdaTV, casusluk, şike, 28 Şubat kumpaslarında “nerede” olduğunu hatırladım. Ancak... Soros’la hareket etmek, ABD Büyükelçiliği’nden destek beklemek “suç” değil! Hukukta tanımı da yok!



Örneğin... Gezi eylemlerini, Washington-Brüksel merkezli bir eyleme dönüştürmek isteyenlerle, elinde Türk Bayrağı, Atatürk posteri taşıyan ve “bağımsızlık” diyenler sadece ve sadece “iki çizgi mücadelesini” anlatır! Yine suç yok! Hukukta tanımı da yok... 28 Şubat soruşturmasında tutuklanan generallerin savcısının “Kozmik Savcı” olduğunu söyleyenler bugün Gezi kararının temelini atan savcının da “Korsan bildiri” okuyan “25 Aralık” savcısı olduğunu söyledi. 28 Şubat’taki “sahte 5 no’lu CD” üzerinden çelişkileri anlatanlar Kavala ve diğer isimlerle ilgili delil olmadığını söyledi! Ya bugün “hukuk” diyen bazıları? Ben, benim gibi düşünenler hep aynı yerde durdu ve “hukuk” dedi, “sahte delil” dedi, “yasadışı dinlemeler” dedi (...)

Unutmayın! Gezi Parkı soruşturmasını Fetullahçı yapıya dahil olduğu gerekçesiyle aranan savcı Muammer Akkaş başlatmıştı. Akkaş, 17-25 Aralık’ın “25 Aralık” bölümünün savcısı ve adliye önünde “korsan bildiri” okuyan isim. Dosyadaki telefon dinleme kararlarını da yine aynı suçlamayla tutuklanan ve görevden ihraç edilen hakimler Süleyman Karaçöl ve Menekşe Uyar vermişti.

Şimdi buradan nereye mi geliyorum?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 7 Temmuz’da Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdiği tebliğnameye. Çünkü; o tebliğnamede Mücella Yapıcı dışında tüm tutukluların cezalarının onanması istendi. Ancak... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, onanmasını istediği cezalarla ilgili “17-25 Aralık’a” dört ayrı yerde gönderme yaptı.

Önce o göndermeler:

Sayfa 9:

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17/25 Aralık sivil darbe girişimine ilişkin 09.05.2023 gün ve 2021/4197 Esas, 2023/2716 sayılı ilam içeriğinde...

Sayfa 14:

“Sübuta eren eylemlerin, karakteristik özelliği, örgütlü bir organizasyonun ürünü olmasıdır. Bu örgütlü yapının, ülkemiz uygulamasında bugüne kadar genel olarak silahlı bir terör örgütü olduğu görülmekle birlikte, Devletin silahlı kuvvetlerini gayri hukuki olarak kontrol edebilen cunta benzeri oluşumlar ile devlet içine sızarak mensubu olduğu örgütten aldığı emir ve talimatlar doğrultusunda hareket eden ve bulunduğu konum itibarıyla Devlet adına kullandığı yetkiyi asker, polis, yargı örgüt adına kullanmaya kalkan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü olup, 17/25 Aralık yargı eliyle sivil darbe girişimini gerçekleştirmiştir.” (Yargıtay 3. C.D, 09.05.2023 gün ve 2021/4197 Esas, 2023/2716 karar)

Sayfa 16:

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 09.05.2023 gün ve 2021/4197 Esas, 2023/2716 sayılı ilam içeriği; “...17/25 Aralık dosyasına ilişkin olarak sanıkların eylemlerinin TCK’nın 312. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilerek verilen onama kararı verildiği anlaşılmıştır.

Sayfa 17:

FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, önce yargıdaki mensupları ve silahlı emniyet birimleri ile 17/25 Aralık darbe, devamında ise 15 Temmuz kanlı darbe girişimini gerçekleştirmesi sebebiyle uğranılan çok boyutlu tehlike ve zararın büyüklüğü tartışmasızdır.

Şimdi burada çelişki yok mu? Hem 17-25 Aralık’ın “korsan” bildiri okuyan savcısının başlattığı Gezi davasındaki dinlemeleri kabul edeceksiniz hem de 17-25 Aralık’a sivil darbe tanımı yapacaksınız!

Yine 30 Nisan 2022’deki yazımdan bir bölüme dönüyorum: “Gezi eylemlerini, Washington-Brüksel merkezli bir eyleme dönüştürmek isteyenlerle, elinde Türk Bayrağı, Atatürk posteri taşıyan ve ‘bağımsızlık’ diyenler sadece ve sadece ‘iki çizgi mücadelesini’ anlatır! Yine suç yok! Hukukta tanımı da yok...”