Ankara Göç İdaresi binası yolumun üstünde ve her gün önünden geçiyorum. İnanın, adeta Birleşmiş Milletler kampüsü gibi. Her milletten insan, ellerinde pembe dosyalarla sıra bekliyorlar.

İki gün önce yine gazeteye doğru yürürken bir avukat yanıma geldi. Göçmenlerin vatandaşlık başvurularını takip ediyormuş.

Dedi ki “Deniz Bey sizinle önemli bir bilgi paylaşmak istiyorum.”

“Buyurun” dedim.

“YSK’da seçmen listelerinin askıya çıkmasıyla kesinleşmesi arasında vatandaşlık başvuruları çok hızlı sonuçlanmaya başlandı. Aylarca beklediğimiz onaylar bir gün içinde peş peşe çıkmaya başladı. Bazı müvekkiller, vatandaşlık işlemlerini bir an önce bitirip YSK’ya seçmen kaydı yaptırmak için acele ediyorlardı. Göç İdaresi ile YSK arasındaki trafik acayip yoğunlaştı.”

“Onaylarının artmasıyla YSK’daki seçmen listeleri arasındaki bağ konusunda emin misiniz?” diye sordum.

“Evet eminim. Seçmen kayıtları kesinleştiği günden itibaren onaylar kesildi. Yine eski düzene geçildi.”

Bu iddialar doğruysa, iktidar koltuğu kaybetmemek için sadece HÜDA PAR’a değil göçmenlerin oyuna da dört elle sarılmış.

Göç İdaresi ve Yüksek Seçim Kurulu son bir ayda vatandaşlık alıp seçmen yapılanların sayısını açıklamalı. Onlar açıklamazsa muhalefet partileri o rakamları YSK’dan temin edip yayınlamalı.

O krediler kimlere veriliyor?


Son zamanlarda kamu bankalarında ciddi bir iş yoğunluğu var. Neden olduğunu biliyor musunuz?

İktidar kredi musluklarını açmış, son zamanlarda bastığı paraları piyasaya dağıtıyor.

Ancak o musluklardan vatandaşlar değil “referanslı” şirketler daha çok faydalanıyor. Vatandaş prosedür gereği 300 bin TL üzerinde konut, 50 ya da 70 bin TL üzerinde tüketici kredisi kullanamazken, birileri üst düzey referansları sayesinde kamu bankalarından 0,93 faizle milyonlarca lira Kredi Garanti Fonu kapsamında kredi alıyor.

Esnaf, kredisini kullandırabilmek için krediyi kullanacağı işin faturasını sunmak zorundayken, bazı şirketler kâğıt oyunlarıyla bu şartı rahatlıkla aşabiliyor.

Bu resmen sermaye transferidir.

Kamu bankalarının son bir ayda kimlere yüksek tutarlı düşük faizli KGF güvenceli krediler verdiğini görseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

“Cepte keklik” listesi mi?


CHP’nin Ankara 1. Bölge listesindeki DEVA Partisi adayı Sadullah Ergin, CHP tabanında çok tepki çekti. Ergin’in AK Parti’deki Adalet Bakanlığı dönemine ilişkin eleştirilerin önemli bölümüne katılmakla birlikte, CHP’nin milletvekili aday listesinde yer alması konuda biraz farklı düşünüyorum.

Eğer bir ittifak yaptıysanız ve o ittifak sayesinde milletvekili sayınızı artırmak için ortak liste yolunu seçtiyseniz bu tür sonuçlar kaçınılmaz.

O nedenle CHP’lilerin Ergin’i kafaya takmayıp, gidip kendi partilerine ve adaylarına oy vermeye odaklanması gerekir.

Bu meselede mühim olan DEVA ve Gelecek Partisi’nin tabanlarının seçimlerde CHP’ye oy vermesi ve Ergin’in de aday gösterildiği listeden altı, yedi, hatta sekiz milletvekili çıkmasıdır (2018 seçimlerinde o sayı beş olmuştu). Öyle olursa, ortak liste taktiği işe yaramıştır. Ancak sayı yine beşte kalırsa, taktik çuvallamış olur ve CHP seçmeni kendi milletvekillerini değil, Ergin’i seçmiş olur. Bunun sağlamasını ancak sonuçları görünce yapabileceğiz.

Şunu da söylemek gerekir ki CHP listelerindeki sorun ittifak adaylarıyla sınırlı değil.

Bir örnek vereyim: Elfin Tataroğlu, Barış Yarkadaş, Ali Haydar Fırat, Necdet Saraç gibi yıllardır televizyon ekranlarında iktidar yanlılarıyla adeta cenk eden, muhalefet tabanında çok sevilen, “duygularımıza tercüman oluyorsunuz” hissi yaratan, umut aşılayan, iktidarın hedefi olup bedel ödeyen isimler, bırakın seçilebilecek yerde aday gösterilmeyi, listelere dahi giremedi.

Buna karşın, yağmur nerede yağsa tarlayı oraya taşıyan, Kemal Kılıçdaroğlu’na kayıtsız şartsız biat etmek dışında hiçbir özelliği olmayan, günlük siyasete hiçbir katkısı bulunmayan, zerre oy tabanı olmayan bazı isimler Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de garanti sıralarda yer buldu.

Bu tipleri, sanki “bulunmaz Hint kumaşıymışlar” gibi sürekli danışmanlıklara, önemli kurum üyeliklerine ve milletvekili listelerine ataması, Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gibi kendisine biat edilmesinden çok hoşlandığını gösteriyor.

CHP lideri “Nasıl olsa Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar, her durumda oy verirler” düşüncesiyle böyle hareket edip seçmeni “cepte keklik” olarak görüyorsa eğer çok yanılıyor ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde olmasa da milletvekili seçimlerinde çok fazla alternatif olduğunu unutuyor.

Bakın göreceksiniz, Ankara 1. Bölge bu açıdan büyük bir test olacak!