Türkçede cins isimden önce yer aldığında, yazanın o isimle hangi nesneyi kastettiğini belirten bir ön takı yoktur. Olmadığı için sadece “o” kullanılır. Mesela “o adam” gibi. Bu ön takı Arapçada vardır ve adı “harf-i tarif”dir. Al veya el şeklindedir. Örneğin, El Hamra, El Cezire, El Aksa vb. Allah da “Al-İlah”dır. Diğer ilahlardan apayrı, onlara benzemeyen ve onlardan üstün bir ilah anlamına gelir. “La ilahe illallah” (İlahlar yoktur, Allah vardır) diye başlayan kelimeyi şahadetin (tanıklık beyanı) İngilizcesi “There are no gods, but there is ‘the’ God” şeklindedir. Çünkü “al”ın karşılığı “the”dır. Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Çin, İran, Fransa devletleri de cumhuriyettir. Ama bu cumhuriyetlerin nitelikleri arasında ciddi farklar vardır. Biri komünist/halk, diğeri İslam cumhuriyetidir. Fransa ise laiktir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, önce “dini İslam’dır” denerek kurulmuş, kemale erişince “laik” olmuştur. Bizim “The” cumhuriyetimiz, çok uluslu Sultanı Halife olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılar tarafından  bölünmesinden sonra, elde kalan parçaların birleştirilmesi suretiyle inşa edilmiş bir “Ulus Devlet”tir (Nation State). Tekrar parçalanmaktan çok korkar. Ulus devletler çok değil, tek ulusludur. Türkiye’deki bu tek ulusun adı Türk’tür. Bu ulusun içinde farklı etnisiteden gelen halklar (peoples) vardır. Fransa ulusunun içinde Kuzey Afrikalı halklar vardır. Onlar da Fransız’dır. İngiltere başbakanı Hintli değil İngiliz’dir.

ORTAK ADAY+ ORTAK PROGRAM

Seçimlere 6 aydan az bir zaman kaldı. Seçmenler 100 yıllık cumhuriyet tarihinde en uzun süre başta kalan siyasetçi Erdoğan ile tek başlarına onunla baş edemeyen muhaliflerin ortak adayı arasında bir tercih yapacaktır. Muhalefet cephesi, biz sadece Erdoğan’a değil, “başkanlık”a karşı “güçlendirilmiş meclis” sistemini kurmak için oy istiyoruz, diyor. Ama yönetim erki her zaman bir kişinin şahsında ete kemiğe bürünür. Zaten pratik olarak bir aday göstermeye mecburlar. Bu adayın Erdoğan’ı yenmesi için, yalnız  kendi partisinden değil, diğer partilerin seçmeninden de oy alması şarttır. Bu sebeple muhalefet sadece “ortak aday” göstermeye değil ortaya bir “ortak program” da koymaya mecburdur. İşim gereği bugüne kadar “Altılı Masa” diye ünlenmiş muhalefet cephesinin ortak “ekonomik” programının ne olduğunu anlamaya çalıştım. Özellikle devletçi CHP ile piyasacı Babacan’ın hangi çizgide buluştuklarını ve bu bağlamda İYİ Parti’nin ekonomi çarı profesör Bilge Yılmaz’ın rolünü sorguladım. Gerçi AKP’nin ekonomi politikasının ne olduğu pek belli değilse de Altılı Masa’nın da tercihlerini pek anlamadım. Tek anladığım “biz bu işi daha iyi yaparız iddiası” oldu.

SİYASİ TERCİHLER EN AZ EKONOMİLER KADAR ÖNEMLİDİR

AKP kurucularından ve uzun yıllar Erdoğan’la yakın çalışan Babacan’ın son günlerde “The cumhuriyet”in niteliklerinin değişmesini öneren çıkışları dikkatimi çekti. Yanlış anladı isem Babacan, iki şey teklif ediyor:

1. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına illa “Türk” denmekten vazgeçilmelidir.

2. Dini örgütlenme özgürlüğü tesis edilsin. Yani tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler yasal olarak faaliyet gösterebilmelidir.

Bu, kapsayıcı ve eksiksiz bir demokrasi için olmazsa olmaz şarttır, kaldı ki fiili  durum zaten böyledir diyor. Yasaklar, merdiven altı örgütlenmeye ve sahte isimler altında faaliyete yol açıyor diyerek, toplum hayatını yasal zemine oturtmak için anayasa ve yasalarda gerekli değişiklikler yapılsın istiyor. Yani AKP’nin iktidara geldikten sonra uyguladığı ama Dolmabahçe Mutabakatı sonrasında PKK’nın özerklik için başlattığı isyan ile FETÖ’nün darbe girişiminden sonra Başkan Erdoğan’ın (Bahçeli’nin telkiniyle) vazgeçtiği “açılıma” geri dönülsün diyor. Altılı Masa’da tartışılmaya, ortak bir görüşe varılıp seçimden önce halka anlatılmaya değer bir öneridir bu.

Son söz: Gör, duy ve konuş.