Son günlerde yaşanan zikzaklara bakıp “başka türlü olabilseydi öyle olurdu” diyorum. Kılıçdaroğlu’nun kendini “Altılı Masa”nın (Millet İttifakı) doğal cumhurbaşkanı adayı gördüğünü, Akşener’in de bunu doğru bulmadığını “Bu masa noter masası değildir” demesinden anlıyorduk. 30 Eylül 2022’de bu köşede “Muhalefetin Adayını Halk Belirlesin” başlıklı bir köşe yazısı yayımladım. Bu yazıda “Altılı Masa” madem tek aday üzerinde anlaşamıyor, o zaman seçime çok adayla girsin önerisi yaptım. HDP de zaten kendi adayını göstereceğine göre ilk turda oylar dağılır ve kimse %50+1’i tutturamaz. Böylece Erdoğan’ın karşısına çıkacak “tek” adayı seçmen belirlemiş olur; buna da kimse itiraz edemez dedim. Ayrıca büyük bir ihtimalle ikinci turda Erdoğan’ın karşısındaki adayı destekleyecek HDP’lilerin oylarıyla Millet İttifakı seçimi açık ara kazanır diye düşünmüştüm. Ancak benim “çoklu aday” önerimin önemli bir defosu (?) vardı. O da Altılı Masa’nın ne pahasına olursa olsun “tek aday” ile seçime girmek istemesiydi. Tek adayda ısrar, sorunu derinleştirdi. Altılı Masa bir türlü adayını ilan edemedi. Çünkü ne Kılıçdaroğlu, “tek aday benim” dayatmasından, ne de Akşener “bu tarihi fırsatı kaçırmayalım seçilme şansı yüksek CHP rozetli Mansur Yavaş’ı veya Ekrem İmamoğlu’nu ortak adayımız yaparak Erdoğan’ın saltanatına son verelim” demekten vazgeçti. Neticede olan oldu ve Altılı Masa dağıldı.

AKŞENER AÇMAZA DÜŞTÜ

Meral Akşener, ülkemiz asrın deprem felaketini yaşarken Altılı Masa’dan dramatik bir şekilde ayrıldı. Edebi cümlelerle bezediği, kendi manevra alanını daraltan şiirsel veda konuşmasını teatral bir şekilde sahneledi. Dinleyen partililerin duygularını köpürttü, uzun uzun alkışlandı. Bundan sonra ne yapacağını bilmeyen bir yüz ifadesiyle kürsüden indi. Ne “sarayını başına yıkmak istediği” Erdoğan’ı sarsabildi ne de cumhurbaşkanı olarak görmek istediği muhterem Mansur Yavaş veya sevgili Ekrem İmamoğlu beyleri memnun edebildi. Uzun süredir Türkiye’yi barış ve esenlik içinde kalkındırma projesi hazırlamak için birlikte çalıştığı masa arkadaşlarını kırdı. En önemlisi önderlik ettiği taraftarlarını boşlukta bıraktı. Başta kendisi ve partisinin yöneticileri olmak üzere, İYİ Parti’liler, 70 gün sonra yapılacak seçimde kime oy vereceklerini bilemez hale geldi. Yerin dibine batırdığı Erdoğan’a mı, yoksa seçilecek aday olarak görmediği Kılıçdaroğlu’na mı? Kendisine bu bapta sorulan soruyu “Onu, zamanı gelince düşünürüz” diye cevapladı. O zaman ne zamandı? Akşener, herhalde son geceyi bir yerlerden bir haber gelse de şu yarattığım dağınıklığı kısmen de olsa toplama fırsatı yakalasam diye düşünerek uykusuz geçirdi.

ARANAN KAN BULUNDU

Tüm anketlerde seçilme şansı hem Mansur Yavaş’tan hem de Ekrem İmamoğlu’ndan düşük çıkan Kemal Kılıçdaroğlu da ortaya çıkmasında en az Akşener kadar sorumlu olduğu bu karmaşadan dolayı üzgün ve endişeliydi. Akşener’in al sana iki tane CHP rozetli cumhurbaşkanı adayı. Ben illaki ben demekten vazgeç, madem ki genel başkansın “aday ol talimatını onlara sen ver” demesini, suyun ters akışını düze çevirmek için kullanmaya karar verdi. İki belediye başkanını el ele tutuşturup Akşener’e yolladı. Benim başkanlığıma dokunmasın ne istersen vereyim teklifini iletti. Akşener de “İkinizi birden icra yetkili cumhurbaşkanı yardımcısı yapma sözü versin, ben de masaya döneyim” dedi. Altılı Masa’nın diğer üyelerine de “danışman başkan yardımcısı” olma sözü verilince ihtilaf, seçimden sonra kalıcı modele geçilmek üzere derin dondurucuya kaldırıldı. Erdoğan’ın lehine olacak gibi başlayan kargaşa, onun aleyhine bir mutabakatla (şimdilik) sonlandı.

SON SÖZ: Çok aday olur, çok başkan olmaz.