Ekonomi yorumcuları 45 gün sonra yapılacak seçimlere kadar piyasada (dövizde, enflasyonda ve borsada) büyük değişiklik beklemiyor. Ama aynı kişiler, iktidara kim gelirse gelsin, seçimden sonra önemli değişikler olması kaçınılmazdır diyor. Lakin bu mola döneminde bile dövizin istikrarlı bir şekilde yükseldiğini, borsanın düştüğünü ve enflasyonun hız kesmediğini görüyoruz. “Piyasalar” denen şey, piyasa aktörlerinin fiyatlama davranışlarının ortalamasıdır. “Piyasa aktörleri” tanımı içine de başta bankacılar olmak üzere, firma yöneticileri yani “iş âlemi” ile nispeten zengin gerçek kişiler (hane halkı) girer. Merkez Bankası ekonominin “esas oğlanı” olmakla birlikte, “aktif” olmaktan ziyade “reaktif” rol oynar. Yani bir yandan hükümetin sarsaklığını dengelemeye çalışır diğer yandan istemese de hükümetin (Hazine) kuyruğuna takılır. Merkez bankasının bundan da önemli işlevi, piyasa aktörlerinin beklentilerini yönetmektir. Merkez bankası ile piyasa aktörleri arasında adeta bir “kedi-fare” oyunu oynanır. Kedi, farenin peyniri kapmasına yani “spekülatif kâr elde etmesine” engel olmak ister. Fare de kedinin alabileceği önlemleri etkisiz kılmak için sürekli taktik ve teknik değiştirir. Bu oyunu son aylarda “döviz tevdiat”, “dövize çevrilebilir mevduat” ve “Kur Korumalı Mevduat” mevzuatında yapılan değişikliklerde aynen izledik.

KRİZ Mİ VAR, KRİZ Mİ GELİYOR

Hem var hem geliyor. Ekonomik kriz, milli gelirin reel (hacimsel/miktarsal) olarak azalmasıdır. Bu azalma işsizliğin mutlak ve oransal olarak artmasına da sebep olabilir. Türkiye’nin harcanabilir milli geliri son yıllarda reel olarak azalmıştır. Bunun esas sebebi dünyanın harcanabilir milli gelirinin, önce pandemi ve sonra Ukrayna savaşı yüzünden düşmesidir. Bunu da batıda yükselen enflasyondan (pahalılık diye okuyun) net bir şekilde görüyoruz. Türkiye de bu küresel fakirleşmeden payını almaktadır. Bizdeki pahalılığın (nominal gelirlerin, TÜFE kadar artamaması) batıdan daha yüksek olmasının iki sebebi vardır. Birincisi “dış borç stokunu” dolara fahiş faiz vererek yüzdürmek zorunda kalmamızdır. Bu, yurtta “fakirden, zengine”, ülke bütününde de “yurt içinden yurt dışına” gelir aktarmaktır. Şansızlığımız, bu sıkışıklıkta asrın en yıkıcı depremine maruz kalmamızdır. Dolayısıyla hem halen ekonomik kriz vardır hem de (majör bir değişiklik olmazsa) şartlar daha ağırlaşacak yani kriz gelecektir.

CARİ AÇIĞI KAPATAMIYORSAN FİNANSE ET

Ekonominin kendisi krizli bir süreçtir. Kötü zamanlara rastladık diye fazla üzülmeyin. Kuran-ı Kerim’in Yusuf Suresi’nin 47-48-49. ayetlerinde “yedi yıl bolluk-yedi yıl kıtlıktan” bahseder. Bunlar 3.000 yıllık Tevrat’ta da yer alan menkıbelerdir. Güneşin altında yeni bir şey yok. Tuhaf ama bizim ekonomideki esas sorunumuz da güneşin altında yeni bir şey yapamamamızdır. Yaklaşık iki asırdır “dış-borç-kolik” bir hayat sürüyoruz. Bundan kurtulmak için de yer altından petrol veya doğalgaz fışkırmasını beklemekten başka bir şey yapmıyoruz. Günahı bol, sevabı az AKP, bir süre önce döviz bulamaz hale gelince “dış-borç-kolik” olmaktan kurtulmak istedi. “Faizi tutar dövizi salarım” böylece ithalat daralır-ihracat artar, cari açık da kapanır dedi.  Nitekim 2019’da cari açık bir hayli küçüldü. Ama bunu sürdürmenin bedelini ödemeyi yani “iç tüketimi kısmayı” iktidarı kaybederim diye göze alamadı. “Nass” ile faiz indirmekle bu iş olur sandı. Enflasyon zıvanadan çıktı.  Şimdi de doları/enflasyonu dizginlemek için çırpınıp duruyor. Durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Seçimin favorisi Millet İttifakı gözüküyor. Onların cari açığı kapamak gibi bir iddiaları zaten yok. Hedefleri “cari açığı ucuza finanse etmek.” Bunu da dış destekle (IMF ?) başarabilirler. Böylece gelecek kriz hemen gelmez. Sonra gelir. Hayat devam eder.

SON SÖZ: Dış borcu seven, krizine katlanır.