Sevgili okurlarım, elimde bir kitap var ama basılı değil. Sadece bütün sayfaların fotokopisi...

Üstelik bendeki fotokopilerde kitabın ismi de geçmiyor.

Yazan kurmay albay Rahmi Apak. (1887-1963)

Harbiye’yi bitirdikten sonra o zaman Osmanlı’nın elinde olan Balkanlara gönderiliyor...

Üsteğmen rütbesiyle ilk görevi Batı Trakya’yı ele geçirmek için çaba harcayan Yunan ve Bulgar çetelerini yok etmek.

Bu çeteler son derece gaddar.

İşleri Müslümanları yok edip köylerini yakmak, Balkanları ele geçirmek.

★★★

Rahmi Apak’ı sonrasında Balkan Savaşında, Birinci Dünya Savaşında ve Kurtuluş Savaşında cephelerde görüyoruz.

Hayatı cepheden cepheye koşturarak geçiyor.

Sonra Cumhuriyet döneminde uzun yıllar büyükelçi ve milletvekili olarak görev yapıyor ve emekli oluyor.

Elimdeki (ismini benim göremediğim kitabında) çok ilginç olaylara yer veriyor.

(‘Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları’ olabilir.)

★★★

Büyük Nutuk’ta Atatürk tarafından ‘melhame’ (kanlı savaş) olarak tanımlanan Sakarya savaşları yakın tarihimizin çok önemli olaylarından biridir.

Ama biz o savaşı toplum ve devlet olarak her nedense ıskalamış durumdayız.

Gereken önemi vermiyoruz.

Bu büyük zafer sonrasında Atatürk’e Meclis tarafından Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmişti.

★★★

Yunan ordusu Ankara’nın 70 kilometre yakınına yaklaşmıştı.

Sakarya savaşı iyi gitmiyordu. Zorlanmaya başlamıştık.

Top sesleri Ankara’dan duyuluyor, cephede kan gövdeyi götürüyordu.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bile düşünceli idi.

Meclis’te ağır eleştiriler alıyordu.

Hükümet karar verdi...

Ankara boşalacak, resmî olmayan başkent Kayseri’ye taşınacaktı.

Çok ağır ve moral bozucu karar alınmıştı.

Taşınma işlemi at arabalarıyla, kağnılarla ve eşeklerle başladı.

Kamu kurumları ile aileler Kayseri’ye göçüyordu.

Neyse ki savaşı kazandık ve bu karar geri alındı.

★★★

Deli Halit Paşa


Rahmi Apak savaşta alay komutanı...

Bağlı olduğu tümenin komutanı ise ordumuzda Deli Halit diye bilinen albay Halit Bey.

Acımasız ve sert bir adam.

Emrini yerine getirmeyen, ya da düşmandan kaçan astlarını hiç düşünmeden vuran, ağır hakaretler savuran bir komutan.

(1925 yılında Meclis binasında Ali Çetinkaya ile kavga etti, boğuşma sırasında alta düşen Çetinkaya’nın tabancasından çıkan kurşunlarla öldü.)

★★★

Apak kitabında bir savaş tablosu anlatıyor:

“Adını unuttum. İstanbul’dan kaçarak üç gün önce alayıma katılan uzun boylu, esmer ve zayıf bir teğmen vardı. Ayağa kalkıp askerlere ‘arkadaşlar hücum’ diye bağırdığı anda derhal vuruldu. Boğazından tulumbadan çıkarcasına kan fışkırıyordu. Derhal yere yıkıldı. Bu kanlar benim kaputumu da sırılsıklam etti. Şahdamarını delen bir kurşun onu şehit etmişti. Ölürken ne düşündü bilemem ama evli ve iki çocuk babasıydı...”

★★★

Kitabı okumayı sürdürüyorum... Pala Süleyman isimli bir tabur komutanı var. Onun taburuyla Apak’ın taburları sabaha karşı saatlerde yan yana çarpışıyor, iki birlik birbirini görmeden ateş ediyor.

Deli Halit kesin emir vermiş, “Bu taşlı tepe derhal alınacak. Alınmazsa gereğini askerin önünde yaparım, sorumluları öldürürüm” demiş.

Rahmi Apak anlatıyor.

“Pala Süleyman’ın taburu bize arkamızdan ve yanımızdan şiddetli ateş açtı. Dost ve düşman bizi vuruyor. Bu taburun bizim hücum edeceğimizden haberi yokmuş. Bu ateşten kurtulmak için kaçışıyoruz. Kendi askerimizin açtığı ateşten 40-50 kadar ölü ve yaralı verdim. Bu ateş bizi büsbütün karmakarışık yaptı...”

Şimdi aradan uzun yıllar geçti. Sebep olduğum bu katliam için azap duyarım. Ama bunda benim suçum var mı? Pala Süleyman tümen komutanı Deli Halit’in hücum emrini dinlemedi ve alayını böyle bir felaketten kurtardı. Ben ise asker olarak tepeyi ele geçirme emrine itaat etmiştim...”

★★★

Hele birkaç satır var ki duygulanıp üzülmemek mümkün değil. Kendi birliklerimiz yanlışlıkla çatışırken bakın neler olmuş:

“İki saatten fazla süren bu kanlı olayın zayiat bilançosu pek müthişti.

İki taburumdan 21 subay ve 450 er şehit ve yaralı...”

★★★

Günler süren Sakarya savaşlarında nice olaylar yaşanıyor... İşte Apak’ın anlattığı bir tablo daha:

“Deli Halit tabancasını çekmiş, taştan taşa sekiyor ve kaçanları tek tek vuruyor. Çözülüşü kısa zamanda durdurdu. Bana da ‘Kaçıyorlar görmüyor musun, niye bunları öldürmüyorsun’ diye bağırıyor. Ben de tabancamı kullanmaya başladım ama ayaklarına ateş ediyorum.

Bu adamın bulunduğu hiçbir yerde çözülme ve bozgun olmaz. Geriye gitmekten herkes titrer”...

★★★

Saffet Bey isimli bir binbaşı savaşta vurulup yere düşüyor, Deli Halit öfkeleniyor:

‘Eşşoğlueşşek tam da yaralanacak zamanı buldu!’

Biraz sonra ben de yaralandım. Deli Halit bunu gördü ama kafasını çevirip bana bakmadı bile. Yaralananlara kızıp küfrediyordu. Bana da küfretmemek için görmezden geldi!..”

★★★

Sevgili okurlarım, Sakarya savaşları 30 Ağustos zaferinin önüne açılan ilk önemli kapı idi.

Bazıları o savaşı “Subaylar savaşı” olarak tanımlar ki bence doğrudur.

Yüzlerce subayımız ve binlerce askerimiz orada şehit düştü. Çoğu subaylarımız işgal altındaki İstanbul’dan kaçıp gelmişti.

Toplam şehit sayımız 20 bin dolaylarında.

Sakarya’da eğer kaybetmiş olsaydık hiç kuşku yok, vatan elimizden kayıp gidecekti.

Yukarıda değindiğim gibi, 21 gün süren kanlı Sakarya meydan savaşlarına biz her nedense önem vermiyoruz, çoğu zaman da unutup gidiyoruz.

Bugün Sakarya’nın bir adım sonrası olan 30 Ağustos zaferinin yıldönümü.

Kutlu olsun.