Sevgili okurlarım, yıllardan beri yönettikleri Türkiye’de paramızı pul etmeyi, ‘Lira’nın değerini neredeyse sıfırlamayı başardılar!

Geçen gün markete girerken cebimdeki kağıt paralara bir baktım.

Her birinden birer adet olarak 5 lira, 10 lira, 20, 50, 100 ve yine bir adet olmak üzere 200 lira var.

Devletin basıp piyasaya verdiği banknotlar bunlar...

Artık gülünç durumda olan bozuk paraları hiç saymıyorum. İnsanlar onları ceplerinde ağırlık olarak kabul ediyor.

Bozuk paraların hiçbir hükmü zaten kalmadı.

★★★

Markete girerken düşündüm...

Bu 5 lira ile alabileceğim bir şey acaba var mı?

Ekmek fiyatı 6 lira olmuş.

Simit 8 lira.

Rafları gezdim ve 5 liraya alınacak bir tek mal gördüm.

40 gramlık balık kraker var, fiyatı 3 lira.

★★★

Acaba 10 lira ile alacağım ne olabilir?

Yarım kilo domates, yarım kilo da patlıcan alsam...

Etiketlere baktım.

Domatesin kilosu 29, patlıcan 35 lira.

10 lirayla ikisinden de yarım kilo bile almak söz konusu değil.

Gözüm (ne olduğunu bilmediğim) pembe domatesin fiyatına takıldı... 43 lira.

★★★

Bu durumda düşündüm...

Cebimdeki 20 lira acaba bana bir şeyler aldırmaya yeter mi?

Yumurta alayım dedim, 15’lik paket 68 lira.

Süt alsam, litresi 28...

Bari sucuk alayım dedim, fiyatına bakınca dudaklarım uçukladı.

Kilosu 910 lira.

100 gram alsam 91 lira...

★★★

Aklım hemen cebimdeki 50 liraya gitti ama o da 100 gram sucuk almaya yetmiyor.

Fiyatına bakayım, uygunsa dana salam alayım.

60 gramı 22 lira imiş. Onun da kilogram fiyatı epeyce tutuyor, 50 lira yetmiyor!

★★★

Cepteki 100 lirayı, ya da 200 lirayı bozdurup bir şeyler alsam...

Örneğin bir miktar et alabilsem!..

Bir kilo dana kıyma 330 lira.

Pirzolanın kilosu 470 lira!

Rafları gezerken dikkatimi çekti, 16’lık bir traş bıçağı var ki fiyatı tam tamına 1.690 lira!

★★★

Cebimdeki bu banknotlarla bir kilo et, ya da bir kilo beyaz peynir almak mümkün değildi.

Eski kaşarın kilosu olmuş 440 lira.

Bir şişe bira olmuş 43 lira...

Rakı dahil bütün içki fiyatları, sigara fiyatlarıyla birlikte zıplamış.

Meyve, sebze, deterjan, tuvalet kağıdı fiyatları da acayip uçuşa geçmiş.

Yaşlı bir vatandaş kasanın önünde bağırıyor:

“Saraylarda yaşayanlar bir gün buralara gelsinler de şu fiyatları görsünler. Ayda 18 bin lira emekli maaşım var, ben bu durumda evime ne alıp da götüreyim...”

★★★

Sevgili okurlarım, az önce de söylemiştim ya cebimde 5 ile 200 liralık altı adet banknot vardı.

Bunların toplamı 385 lira ediyor.

Kilosundan geçtik, bu parayla yarım kilo etle birlikte yarım kilo peynir ve iki kilo sebze alabilmek bile söz konusu değildi.

Paramız gerçekten pul olmuş, zaten olmayan değerini yitirmiş, yerlerde sürünüyor.

★★★

Ama yerlerde sürünmesi gereken aslında paramız değil, onu bu duruma düşürüp enflasyon karşısında çaresiz kalanlar.

Seçim öncesinde bile milleti yalanlarla kandırıp oy devşirenler.

Çiçeği burnunda bir Merkez Bankası Başkanı düşünün ki bütün iyi niyetiyle birlikte topluma açıklama yapıyor!

“Enflasyon beklentimizi yeniden gözden geçirdik, yüzde 22’den yüzde 58’e çıkardık.”

Çaresizliğin itirafı olan bu sözlerin anlamı bellidir:

“Kusura bakmayın,  biz bu enflasyon belasını başımızdan def edecek güce sahip değiliz.”

İşin öz Türkçesi ise şudur:

Herkes başının çaresine baksın arkadaşlar! Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.

★★★

Tatlı vaatler, pembe hülyalar ve palavralar çoktaan bitti de, itiraf etmeye yeni başladılar... Başlamak zorunda kaldılar.

Burada önemli soru şudur:

Memleketi ve milyonlarca insanımızı bu duruma düşüren, enflasyon belasını günlük yaşantımıza sokan bu aymazlardan hesap soruldu mu?

Hayır!

Ya da sorulacak mı?

Hayır, hiçbir zaman sorulmayacak!..

Toplum nasıl olsa tepkisiz, uyuşuk, sinik.

Ensesine vurup lokmasını ağzından alsan bile ses çıkarmıyor.

Bu özelliği keşfettiler, yollarını dikensiz gül bahçesinde sürdürüyorlar.