Sevgili okurlarım, bu memlekette insan yapısının hızla değiştiğinin herhalde farkındasınız.

Genç kuşaklar bu değişimi doğal olarak bilmez ama biraz yaşlı olanlar her şeyin fazlasıyla farkında...

Güzel bir Türkiye vardı.

İnsanlar ‘kibar’ ve ‘efendi’ idi.

Herkes birbirine mümkün olduğunca saygılı davranmaya çalışırdı.

Örneğin belediye otobüsüne bindiğiniz zaman yaşlılara mutlaka yer verilirdi. Genç çocuk yerinden kalkıp yaşla amcaya, yaşlı teyzeye ve özellikle de hamile hanımlara yerini verirdi.

Belediye otobüslerine pek binen biri değilim.

İki hafta kadar önce uzun bir aradan sonra binmiştim.

Dikkatimi çeken ilk şey, kimse kimseye yer vermiyordu.

Yaşlılar ayakta duruyor, gençler oturuyor ve hiç kimse kılını bile kımıldatmıyordu!

★★★

Önceki gün o sıcakta rastlantı oldu, dışarıda bir beyefendi ile tanıştık...

Orta yaşlarda, kendi iş alanında önemli bazı işletmelerin sahibi.

İşlerin nasıl gittiğini, piyasanın nasıl olduğunu sorduğumda neredeyse feryada başladı. Anlattıkları hüzün verici idi:

“Tam 22 yıldan bu yana sanayici olarak çalışıyorum ama bu yıllarda tanık olduklarımızın benzerini hiç görmemiştim.

Bırakın yarını bir yana, bugün bile neler olacağını bilemiyoruz. Bir meçhuller dünyasında yaşam sürdürmeye çalışıyoruz.

Benim işletmelerimde en az 330 kişiye ekmek veriyorum ama artık alarm zilleri çalıyor. Bıktırdılar bizi.

Hükümet emir verdi, bankaların kredi muslukları kapandı. Bize kendi yağınla kavrul diyorlar ama yağımız kalmadı ki...”

★★★

İş insanı dertliydi, anlattıkça içini döküyordu:

“Türkiye artık eski Türkiye değil...

Bu sözüm ona muhafazakâr iktidarla birlikte insan yapımız çok değişti ve bozuldu.

Piyasamızda biz birbirimize güven duyardık. Çek verildiği zaman karşılığının mutlaka olacağını bilirdik. Şimdi ise çeklerin yarıdan fazlası karşılıksız çıkıyor.

Herkes birbirini uyutma ve kazık atma peşinde.

Ahlak kavramı derseniz büyük ölçüde aşındı ve erozyona uğradı. Buna yok oldu veya oluyor da diyebilirsiniz.

Hele iş aleminde durum tamamen böyle.

★★★

Artık hiç kimse başkalarına karşı ‘güven duygusu’ taşımıyor.

Herkes karşısındakinden ‘kazık yemeyi’ bekliyor ve bunun tedirginliği ile yaşıyor...Belki onlar da kazık atma planları yapıyor!

Yani ahlakla birlikte güven duygularımız da törpülendi.

Türkiye’de bu iktidar tarafından kurulan yeni düzenin getirdikleri ne yazık ki bunlar.

Kimse, iş hayatındaki en yakın dostlar bile ötekilere güvenmiyor.

Yaşanacak en kötü şeydi ve ne yazık ki başımıza bu da geldi...                                        

★★★

Ben şu anda orta ölçekli birkaç işletmenin başındayım. Ama şunu bilin ki, arada ezilen küçükler dahil en büyük işletmelerde bile bunlar aynen yaşanıyor.

Bu arada dikkatinizi çekmiştir mutlaka, toplum korkutuldu.

Size bu söylediklerimi hiçbir iş insanı ortaya çıkıp açıkça söyleyemez...

Ama yalanması bile mümkün olmaz.

Bırakın patron kesimini bir yana, işçilere de her şey yasak. O yüzden Türkiye’de grev falan olmuyor.”

★★★

İş insanı yakınmasını sürdürüyordu:

“Şunu iyi bilelim, bu iktidar döneminde irili ufaklı her Türk vatandaşı şu veya bu biçimde korkutuldu, sindirildi ve baskı altına alındı.

Dikkat ediniz, kimse sesini çıkaramıyor...

Çünkü çıkardığı takdirde başına neler geleceğini biliyor.

Hükümet eğer isterse o en büyük patronların işletmelerini bile bir hafta içerisinde yok eder. Sesini soluğunu keser.

Bizler gibi, büyük patronlar da bunun elbette bilincinde.

Esnaf, çiftçi, işçi, memur, emekli, bütün kesimler zorda ama bu baskılar yüzünden kimse ses veremiyor...

Bizler de toplumdaki bu tepkisizliğe ister istemez alışmış durumdayız.

En başta bizler gibi milyonlarca insanımız ses veremez duruma düşürüldü.

★★★

Şimdi bakınız, memlekette silahlı mafya grupları ya da bireysel çeteler oluşmuş, sokaklarda her gün cinayetler işleniyor ve soygunlar gerçekleşiyor.

Herkes silahlanmış durumda.

Herkes hakkını sokakta arıyor.

Yargıya güvenen yok. Adam yargıya gitse kararın çıkması Yargıtay dahil en erken dört yılı bulacak.

Toplum değişti, neresinden baksanız artık eski Türkiye yok.

Bizler de sinik, korkutulmuş durumda ve baskı altında böyle elimiz kolumuz bağlı kaldık.

Uzun yıllar oyumu AKP’ye vermiştim ama yanılgımızı şimdi görüyorum.

Bu söylediklerimi yazacak olursanız lütfen ismimi kesinlikle vermeyin ve bunu  korkaklık olarak görmeyin.”

Bu son cümle bile her şeyi anlatmaya yetiyordu.