Sevgili okurlarım, her seçim öncesinde aynı olayları yaşarız. Aday listeleri partiler tarafından hazırlanır ve YSK’ya verilir.

Şimdi de öyle oldu, listeler verildi ama bu kez epeyce farklı.

Meclis seçimleri için 14 Mayıs günü karşımıza öncekilere pek benzemeyen bir oy pusulası çıkacak...

Bu kez ittifaklar da var.

Hiç kuşkunuz olmasın, eğitim düzeyi yeterli bile olsa, o sandık kalabalığında on binlerce seçmen oyunu yanlış parti veya ittifak için kullanacak.

Bu aşamada bundan kurtuluş yok.

Oy pusulasında bir değişiklik yapılması da artık söz konusu değil.

Dolayısıyla sorumluluk her seçmenin kendi üzerinde olacak.

★★★

Listeler düzenlendi...

Şimdi dikkat ediniz, gerek AKP ve gerekse MHP yetkililerinden ve parti mensuplarından açığa çıkan herhangi bir tepki yok.

Nedeni çok basit...

O iki partide demokrasi kuralları asla geçerli değildir.

Birinde Recep Tayyip, diğerinde Devlet Bahçeli ne derse o olur. Bu gibi konularda yakın çevrelerinde yer alan parti üst düzeyleri de ses veremez.

Zaten listelerin çoğu (genel başkanlardan aldıkları talimatlar doğrultusunda) onlar tarafından hazırlanmıştır.

Hiç kimse sesini çıkaramaz. 

Hiçbiri eleştiriye, demokratik kurallara açık değildir...

Ve bunlar yeri geldiğinde ortaya çıkıp ‘demokrasiden’ falan söz ederler!

★★★

Aslında en büyük kıyım AKP listelerinde yaşandı...

285 milletvekilinden sadece 104’ü listelere girebildi ama giremeyenlerden en ufak bir tepki bile yok.

Normal bir parti olsa şimdi kıyametler kopuyor olmalıydı.

Ama Recep Tayyip’in Türkiye’de uygulamaya kalkıştığı baskı ve otoriter rejim kendi partisinde de aynen, hem de fazlasıyla geçerli.

Konuşmak yasak.

Sadece konuşmak değil, partiyi ve tek adamı eleştirmek de öyle.

Eğer konuşmaya güçleri yetiyor olsaydı Hüda-Par gibi cinayetlerle özdeşleşmiş bir partinin mensuplarını listede görünce tavır koyarlardı...

Bir tabela partisine dönüşen, kamuoyunda en ufak bir ağırlığı ve saygınlığı olmayan DSP için de aynı şeyler geçerli.

★★★

MHP derseniz bu kural onlarda da aynen geçerli.

Yönetime ve alınan kararlara karşı kimse ağzını açamaz.

Peki ama bu iki partide hiç mi eleştiri yapılmıyor?

Elbette yapılıyor ama fiskoslarla ve dedikodu mekanizmalarıyla!

Özellikle milletvekilleri her iki partide de kaderlerine razı olmuş durumda.

Nasıl olmasınlar ki!..

Dönem boyunca milletvekili maaşlarını aldılar, her türlü forstan ve devletin sağladığı bütün parasal avantalardan yararlandılar.

Allah’tan başka ne isteyeceklerdi!

★★★

Oy pusulalarında yer alan bir başka grup var ki gerçekten ilginç.

İttifaklar...

Seçime bağımsız giren çok sayıda ittifak var.

Bazılarında saygın isimler yer alıyor. Eğer mümkün olsa onlardan bazılarının seçilmesini isterdim ama mümkün değil.

Hiçbirinin kazanması, Meclis’e bu koşullarda birilerini göndermeleri kesinlikle mümkün değil.

★★★

Ama AKP ve MHP söz konusu olduğunda bu ittifakların çoğunun seçmeni, normal koşullarda CHP’ye oy verecek olanlardan oluşuyor.

Bu bir gerçek.

Önümüzdeki seçimlerin ne kadar kritik olduğunu bilen bu geniş seçmen kitlesinin son aşamada (her ne kadar içlerine sinmese bile) Meclis seçimlerinde CHP’ye, cumhurbaşkanı seçiminde Kılıçdaroğlu’na yöneleceği kanısındayım.

Zira bu süreçte bütün amaç oyların bölünmesine engel olmaktır. 

Oylar bölündüğü, hele de seçimler yitirildiği takdirde işte o zaman pişmanlık duyguları öne çıkar, milyonlarca insanımız başını duvarlara vurur ama son pişmanlık fayda vermez.

CHP ve Kılıçdaroğlu’na gelince...

Bu konuda söylenecek çok söz var.

Hem olumlu sözler, hem de eleştiriler...

Onu da bir başka yazıya bırakayım!



Sevgili okurlarım, Türkiye’de gerçekten çok iyi genç gazeteciler yetişiyor. Onlar yazıları, haberleri ve kitaplarıyla hepimizi bilgi sahibi kılıyor, aydınlatıyor.

Hemen örnek vereyim...

Cumhuriyet gazetesinde yazmakta olan Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu...

Dün iki Barış’ların yeni çıkan son kitabını okumaya başladım:

“SS” (Kırmızıkedi Yayınevi.)

SS İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu çeşitli yönleriyle anlatan bir kitap.

★★★

Size açıkça söyleyeyim, dün bu kitabı okumaya başladıktan sonra şaşırdım, inanmak istemedim...

İnsanın inanası gelmiyor.

Ama anlatılan ve açıklanan her şey belgeli.

Başlayınca bitiremedim çünkü bir günde okunacak bir kitap değil.

Bunca olayı, bunca belgeyi sindire sindire okumak gerek.

Kitapta bazı sorular soruluyor ve yanıtları veriliyor:

AKP’li iş adamının bilinmeyen tecavüz dosyasında neler var, Sedat Peker’in Süleyman Soylu ile ilişkisindeki sırlar neler, Soylu Erdoğan sonrasına hazırlanan bir proje mi, Fethullah Gülen’e hangi konularda danıştı, Soylu’nun soruşturma evraklarında neler var, SS plakalı o aracın öyküsünde hangi ilişkiler var, dizinin dibine oturduğu tarikat şeyhi kim, Soylu’nun sildirdiği arşivinde neler var, devletten maaş alan trol yapılanması nasıl kuruldu, AKP’de kimler Soylu ile kavga ediyor?...

★★★

SS, (Schutzstaffel) geçmişte Hitler’in vurucu gücünü temsil eden ve Alman milletine yıllarca kan kusturan silahlı bir yasa dışı örgüt.

İki Barış’ların, Terkoğlu ve Pehlivan’ın SS kitabı Türkiye’nin gündeminden düşmeyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu ve bilinmeyenlerini ilk kez anlatıyor.

Karşımıza büyük sır kapıları açıyor...

İki gazeteci kardeşime ellerine sağlık diyorum.