Sevgili okurlarım, bu iktidarın kendi açısından bakıldığında ‘en başarılı’ işinin ne olduğunu soracak olursanız Türkiye’de yıllardan bu yana yarattığı baskı ve toplumu sindirme gerçeğidir.

Toplum çeşitli yollarla korkutulmuştur.

Demokratik yollarla hak arama gibi kavramlar ne yazık ki sıfırlandı.

Akbelen’de zeytin ağaçları ve ormanlar kesilmesin diye pasif direniş yapanların başına gelenler bunun en güncel örneği.

O büyük araziler iktidarın gözdelerinden biri olan Limak isimli bir şirkete tahsis edilmiş.

Kamuoyunda beşli çete olarak bilinen büyük holdinglerden sadece biri.

Şirket orada kömür çıkaracak, çıkardığı kömürü yine yakınlarda kuracağı termik santralde kullanacak.

Peki kesilen binlerce ağaç ve orman ne olacak?

Kereste olarak piyasaya sunulacak!

★★★

Çevre köylüleri Akbelen’de masum bir gösteri sergiliyor. Ortada vurup kırmak yok, kimseye herhangi bir zararları yok.

Ama gelin görün ki bu köylüler günün 24 saati jandarma güçleri tarafından kuşatılmış durumda.

Üzerlerine TOMA’lardan tazyikli su sıkılıyor, biber gazı sıkılıyor.

Devletin valisi ve öteki yetkililer olay yerinde yok!

Hiç kimse bu insanlara “Sizin isteğiniz nedir arkadaşlar, gelin bir konuşalım” demiyor.

Dedim ya, amaçları her zaman baskı oluşturmak ve toplumu bu yolla korkutup sindirmek.

★★★

Hepimiz evde belli zamanlarda televizyon izliyoruz...

Son birkaç günden bu yana tıktıklarken karşımıza acayip bir görüntü çıktığını görmüşsünüzdür!..

Tele-1 ekranı...

Siyaha bürünmüş durumda.

Sesi soluğu çıkmıyor!

RTÜK tarafından bir hafta süreyle kapatılan muhalif bir yayın organı...

Türkiye’de korkmadan yayın yapan ve gerçekleri halka duyuran birkaç televizyon kanalından biri.

Dincilik, şeriat çağrıları yapmak, Atatürk ve laik Cumhuriyet’e sövmek serbest ama iktidarı eleştirmek suç! 

★★★

Tele-1’in genel yayın yönetmeni olan gazeteci arkadaşımız Merdan Yanardağ tutuklandı.

O tutuklanınca ekran karartma kararı uygulamaya sokuldu.

Zaten karartma cezası Merdan’nın canlı yayındaki bazı sözleri nedeniyle verilmişti.

★★★

  1. yüzyılda, ‘Demokratik’ olduğu iddia edilen bir ülkede yaşıyoruz.


Ne demek bu devirde ekran karartmak, ne demek?

Eğer ekranda bir yayıncılık suçu işlendiyse, hesabı o sözleri söyleyen kişiden sorarsın...

Ve hesabı yargı sorar, kararını ona göre verir.

Hesap sorma yetkisi iktidarın şubesi gibi görev yapan ve çoğunluğu AKP’nin adamlarından oluşan RTÜK’e değil, yargıya ait olur.

★★★

Hiç kuşkum yok...

Adına televizyon denilen nesne geçmişte var olsaydı, o zaman da belli diktatörler tarafından bu yolla susturulurdu.

Örneğin Hitler, Mussolini, Stalin gibiler şimdi yine ülkelerinin başında olsaydı...

Muhalif ses çıkarmaya yeltenen televizyon kanallarının ekranları tek tek karartılırdı...

Böyle bir karartma ve yayın yasağının uygulanması günümüzde de acaba var mı?

En başta bazı ilkel Afrika veya Latin Amerika ülkelerinde veya dünyanın diktatörler tarafından yönetilen başka ülkelerinde acaba bu konuda neler oluyor?

Mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum ama doğrusunu isterseniz ben bu sorunun yanıtını bilemiyorum.

★★★

Şimdi bu konudan girip Türkiye’de neler olup bittiğine kısaca göz atalım...

Son haftalarda, özellikle de son seçimden sonra bizimkilerin AB üyeliği aşkı yeniden kabardı!

Rusya gibi ülkelerden yüz bulamayınca, ya da umutları kesilince yine AB’ye yönelmek zorunda kaldılar.

AB’nin tavrı zaten belli...

Beğenelim veya beğenmeyelim orada ifade özgürlüğü, hukuk devleti, bağımsız yargı, demokrasi gibi kavramlar var.

Eğer bir ekranda suç işlenirse bunun cezasını o suçu işleyen kişi çeker.

Ama böyle jet hızıyla tutuklanarak değil.

(Eğer onlarda da varsa) bizim RTÜK gibi kuruluşlar devreye sokulmaz.

★★★

Medya kuruluşları aynı zamanda ticari kuruluşlardır.

Bir ekranı hem de bir hafta boyunca karartmak orada çalışan yüzlerce emekçiyi de yok saymaktır.  

Tele-1 ekranının karartılmış olması Türkiye’nin bir ayıbıdır.

Kara bir lekedir.

Biraz daha geniş düşündüğümüz takdirde, bizimkilerin AB hülyalarını yok edecek son adımlardan biridir.