Sevgili okurlarım, adına Kızılay denilen kuruluşa özellikle şu depremden sonra bakıyoruz da gerçekten utanç duyuyoruz.

Bu nasıl olur diye kara kara düşünmeye başlıyoruz.

Gerçekten de nasıl olur?

İnsan aklının, insan mantığının ve hatta yurtseverlik kavramının kapsama alanına girmeyen kuşkular ve yanıt verilemeyen sorular...

★★★

O Kızılay ki özellikle Milli Mücadele yıllarında memleketin onuru, gururu, şan ve şerefi olmuştu.

O zamanki adında ‘Kızılay’ sözcüğü yoktu.

Aynı anlama gelen Hilal-i Ahmer deniliyordu.

Savaş yılları öncesinde, özellikle Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu Anavatana özellikle Rumeli’den yüz binlerce soydaşımız göçmen olarak, perişan ve sefil bir durumda akın ederken, onları camilerde, okul binalarında barındıran, karnını ve sırtını pek tutmaya çalışan hep o zamanki parasız Kızılay idi...

Milli Mücadele yılları başlıyordu...

Ve merkezi başkent İstanbul’da olan o zamanki Hilal-i Ahmer, elindeki kısıtlı olanaklarla yine yardıma koştu.

O kadar ki İstanbul’dan Anadolu’ya silah sevkiyatını bile üstlendi.

★★★

Sonra Cumhuriyet kuruldu ve Kızılay hep en önde...

Bu kez fakir fukaranın, doğal afetlerden zarar görenlerin yanında.

Onurlu ve saygın bir kuruluş.

Ama hiçbir zaman siyasete bulaşmamış...

İçine particilik girmemiş.

Derneğin yönetimi saygın insanların elinde.

Birkaç kişi dışında hemen hiç kimse emeği karşılığında maaş, prim veya para almıyor...

★★★

Aradan yıllar geçiyor.

Bazı uyanık siyasetçilerin kafasında bir takım fikirler oluşmaya başlıyor:

“Yav bu Kızılay çok güçlü ve etkili bir kuruluş. Elinde para da var. Bütün yardım talepleri burada toplanıyor. Biz bu Kızılay’ı ele geçirelim, rantını güzelce biz yiyelim.”

Amaçlarına yıllar içerisinde ulaşıyorlar.

Belli bir zamandan sonra ortaya bir siyasi tablo çıkıyor...

Türkiye’de günün birinde AKP isimli bir parti iktidar oluyor...

Ve hizmetleri asla unutulmayacak olan yılların saygın kuruluşu Kızılay, siyasetin tam da göbeğine çekiliyor.

★★★

Kızılay şimdi gerçek bir rant kapısı...

Başkan ve yöneticilerinin tamamı AKP’li...

Bazıları partiye kayıtlı üyeler.

Her biri hiç ilgisi olmayan yönetim kurulları vesaire gibi birkaç yerden maaşa bağlanıyor.

Yakışıksız gerçekler zamanla, hele de deprem gibi doğal afetlerden sonra ortaya çıkmaya başlıyor...

Yolsuzluk iddiaları, çadır satışları, devletin ve milletin parasının savruluşu gibi bir sürü skandal.

★★★

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun dün medyada yer alan sözleri ilginçti:

“Kızılay’a hiçbir surette ne yardım ederim, ne de yardım edilmesini teşvik ederim...”

Temel Bey çok doğru söylemiş.

Kendisiyle tamamen aynı fikirleri taşıyorum.

★★★

Burada defalarca yazdım...

Adına Kızılay denilen kuruluş günümüzde AKP iktidarının yan bahçesi, arka bahçesi, ön bahçesi vesairedir. İstediğiniz gibi tanımlayabilirsiniz!

Kızılay siyasete alet edilmiştir.

Elindeki sonsuz olanaklar ciğer kapmaya koşan kedi olayında olduğu gibi siyasetçilerin de dikkatini çekmiş, ortaya yayılan dayanılmaz bir para kokusu bir takım tiplerin aklını başından almıştır! 

★★★

Kızılay gibi bir kuruluşu siyasetin batağına çekmiş olmak ayıptır, günahtır, vebali çok büyüktür.

Hele de eğer o kuruluş Milli Mücadelemizin, Kurtuluş Savaşımızın simgelerinden biri ise...

Bir Kızılay düşünün ki aslında paraya boğulmuş ama bunun hesabını bir türlü veremiyor.

Bir Kızılay düşünün ki elindeki deprem çadırlarını satıyor...

Yolsuzluk iddiaları ufukları sararken bu olanlara karşı bir yanıt verilemiyor.

Toplumu her konuda olduğu gibi bu konuda da bölmeyi başardılar...

Sıradan vatandaş kimliğimle hemen belirteyim, kimse kusura bakmasın... Kızılay’a yardım vermek, bağış yapmak falan benim açımdan da söz konusu değildir.