Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Nisan’da bir dizi atama ve görevden almaya imza attı. Kararlar bir gün sonra Resmi Gazete’de yayınlandı.

Görevinden alınanlardan biri de Hatay Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürü Ali Sandıkçı’ydı.

Kararda, hangi gerekçeyle el çektirildiği belirtilmiyor.

AK Parti’den milletvekili olmayı beklerken listelere konmayan ve merkeze alınan Vali Rahmi Doğan ile İl Sağlık Müdürü Mustafa Hambolat’tan sonra Sandıkçı’nın görevden alınması kızağa çekildiğini düşündürüyor. Ancak neden cezalandırıldığını henüz kimse bilmiyor.

Acaba...

Eşine kıyak çekerken, en az 80 çalışanın canını tehlikeye attığı için olabilir mi?

Eşini yanına almak için

Antakya Sosyal Hizmetler Merkezi’nde çalışan iki görevlinin birkaç gün önce bana gönderdiği iki ayrı mektupta şu iddia dile getiriliyor:

Ali Sandıkçı, Hatay Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü olarak görev yaparken, eşi Kevser Soydan Sandıkçı ise bu kuruluşa bağlı Şiddet Önleme Merkezi’nin (ŞÖNİM) başındaydı.

Müdürlük Türkmenbaşı Caddesi’nde, ŞÖNİM ise uzak ve eski bir binadaydı.

Sandıkçı, eşini yanına getirmek için Ekim 2021’de ŞÖNİM’i il müdürlüğüne taşıdı. Binada ŞÖNİM’e yer açmak için Antakya Sosyal Hizmet Merkezi’ni Akevler Mahallesi’ndeki binaya gönderdi.

‘Balkona çıkmayın, çökebilir’

Bu iki katlı bina Tarım İl Müdürlüğü’ne bağlı Gıda Laboratuvarı olarak hizmet veriyordu.

İddiaya göre...

Binanın depreme karşı dayanıksız olduğuna ilişkin rapor vardı.

Çökme riskinden ötürü balkona çıkmak yasaktı.

Balkona “Çökme tehlikesi sebebiyle çıkmayınız” diye bir uyarı levhası asılmıştı.

Çalışanlardan biri mektupta şunları yazıyor:

“Sandıkçı, eşini il müdürlüğüne taşımak istedi, bu nedenle bize başka bina buldu. Burası Gıda Laboratuvarı olarak kullanılan neredeyse yıkılacak bir binaydı. Ne kadar karşı çıksak da Çevre ve Şehircilik ekipleri çok riskli bulsa da kılıfına uyduruldu. Düşünün ki, yıkılma tehlikesi olduğu için balkona çıkmamız yasaktı. O balkonun altında insanlar çalışmak zorunda bırakıldı.”

Diğer çalışan da “İsyan ettik ama ‘ben yaptım oldu’cu zihniyet dinlemedi” diye vurguluyor.

Duvarlar çatlamış ve çürümüş

Taşınmadan önce binaya gelen çalışanlar gördükleri manzarayı fotoğrafladı. Bana gönderilen ve bugün ilk kez yayınlanan fotoğraflarda laboratuvar binasının yıkılmak üzere ve kullanılmaz halde olduğu anlaşılıyor. Duvarların çatladığı, rutubetten çürüdüğü görülüyor.

Bu manzaraya rağmen Sandıkçı, binayı boyatarak, 80 çalışanı taşıdı. Tahmin edileceği üzere bina 6 Şubat depreminde yıkılarak, yerle bir oldu.

Mektuptan:

“Deprem mesai saatinde olsaydı 80 kişinin çalıştığı bu kurumda kaç kişi hayatta kalırdı, bilmiyorum. Şimdi il müdürü ve kıymetli eşi Ankara’da. Hiçbir şey olmamış gibi...”

Bankamatik memuru mu oldu?

Her ne kadar Erdoğan, Ali Sandıkçı’yı 19 Nisan’da görevinden almış görünse de daha önce bakanlık emrine çekildiği kaydediliyor. Bir kamu görevlisi “Bankamatik memurluğu yapacak” diye yazıyor. Eşinin merkeze alınıp alınmadığı ise henüz belli değil.

Bana sorarsanız, illa ki o da Ankara’ya gidecektir.

Hatay’da 80 çalışanın canını ateşe atma pahasına eşini yanına getirten Sandıkçı, bu tayini mutlaka yaptıracaktır.

“Umarım bu ihmale neden olanlar bedelini bir gün öderler” diye yazıyor mektubunda, bir çalışan.

Belki 14 Mayıs’tan sonra...

Aziz Nesin Vakfı’ndaki 9 yaşındaki kıza ahlaksız sorular


Aziz Nesin Vakfı’nda kalan dokuz yaşındaki bir kız öğrencinin okuduğu Çatalca 75. Yıl Cumhuriyet İlkokulu, depreme dayanıksız olduğu için 20 Şubat’ta boşaltıldı.

Öğrenciler Şehit Halil İbrahim Gürel Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne nakledildi.

24 Mart’ta, lisenin müdürü C.Y., dokuz yaşındaki kızı “Vakıfta kaç kişisiniz? Katlarda kaç kişi kalıyorsunuz? Kızlı erkekli mi kalıyorsunuz? Yatakhaneleriniz ayrı mı? Orada ne yapıyorsunuz?” diye sorguya çekti.

Rahatsız olan çocuk gitmek isteyince “Yabancı değilim, sohbet ediyoruz” diye ısrar etti. Çocuğun eline 30 TL sıkıştırarak, iknaya çalıştı. Parayı reddeden çocuk, bu vaziyeti öğretmenine şikayet etti. Öğretmeni “Parayı kabul etseydin” dedi!

Vakfa dönen çocuk yaşananları bakıcısına aktardı.

Vakıf Genel Müdürü Süleyman Cihangiroğlu, 27 Mart’ta okula giderek, C.Y. ile görüştü.

Bundan sonrasını Cihangiroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) gönderdiği dilekçeden aktarıyorum:

“Müdür bey bu soruları sorduğunu açıkça beyan etti. Bunda bir sorun olmadığını, sohbet ettiğini ve harçlık verdiğini söyledi. ‘Vakfınızla ilgili dedikoduların aslı astarı var mı diye öğrenmeye çalıştım’ dedi.”

Cihangiroğlu vakıfla okul arasında beş dakikalık bir mesafenin bulunduğunu, kapılarının açık olduğunu, C.Y.’nin ziyaret edebileceğini kaydediyor.

Cihangiroğlu:

“Dedikoduyla duyduğunu söylediği, fantezi dünyasındaki her soruyu dokuz yaşındaki çocuğa yönlendirmesi en hafif tabiriyle çocuk istismarıdır. Bir çocuk üzerinden vakfımıza karşı önyargılarını gidermeye, istihbarat (!) toplamaya girişmesi de cabası. Bu olayın çocuğumuzun ruh ve beden sağlığında ciddi hasara yol açabileceğini düşünüyoruz. Sadece çocuklarımızla değil, başka çocuk ve gençlerle iletişim kurmasının doğru olmadığı çok açıktır.”

Cihangiroğlu, C.Y.’nin cezalandırılmasını istedi.

Mektup 28 Mart’ta CİMER’e gönderildi.

Aradan 28 gün geçti.

C.Y. hakkında işlem yapılmadı.

Dokuz yaşındaki kız çocuğu hâlâ bu okulda okumaya devam ediyor.