Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, seçime günler kala havada uçuşan tehditleri değerlendirdi


Seçim sürecinde iktidar kanadından gelen tehditlerin, darbe iddialarının Türkiye demokrasisi açısından ‘acı’ verici olduğunu belirten Çetin, “O zaman ‘Biz seçimi yapmıyoruz, kapattık gittik’ deyin, millet ona göre tavrını ortaya koyar. 21 yıldır iktidardasınız, bir şey bırakmadınız, her şeyi altüst ettiniz, bırakın” dedi


Sevgili okurlar, seçim iyice yaklaştıkça Cumhur İttifakı tarafının hakaret ve tehditlerinin de dozunu arttırdığı görülüyor. Seçime “darbe girişimi”, muhalefete “işgalciler” dendiği, PKK ve FETÖ gibi gerçekte iktidar partisi tarafından korunup kollanmış terör örgütlerinin seçim kampanya sürecinde her gün muhalefet partileriyle yan yana gösterilmeye çalışıldığı ve daha birçok gerçek dışı söylem ve eylem duyulmuştu. Son olarak İçişleri Bakanlığı’nın YSK’ya paralel bir seçim takip sistemi kurduğunu, bir AKP milletvekilinin “kulak koparma” tehdidini duyduk ki gerçekten insan sabrının sınırını zorlayan gelişmeler, konuşmalar bunlar. Biz artık halk olarak bu süreci anlamakta zorlanıyoruz, o nedenle Türkiye’nin en deneyimli siyasetçilerinden biriyle, eski Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin’le konuşarak onun görüşlerini almayı düşündüm. Açıklamalarını ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum.

Seçim sürecini Ruhat Mengi’ye değerlendiren Hikmet Çetin, “Önümüzdeki 10 günde daha neler olabileceğini tahmin edemiyorum” dedi.


Sayın Çetin, iç ve dış siyaset konusunda engin deneyime sahip bir siyasetçi ve siyaset bilimi uzmanısınız. Son derece hayati bir seçime yaklaştığımız şu günlerde iktidar kanadından muhalefet partilerine yapılan hakaret ve tehditleri, “seçim siyasi darbe girişimidir” veya “işgalcilere karşı mücadeledir” gibi söylemleri, PKK-FETÖ yakıştırmalarını, bunlar yetmiyor her fırsatta “erkek erkeğe evlilik” sözlerini nasıl karşılıyorsunuz?

Çok partili hayata geçişten 73 yıl sonra böyle bir noktaya gelmek Türkiye için çok büyük bir acı, yani 73 yıl boşa gitmiş demektir. Askeri dönemlerde bile bazı konulara hiç karışmamışlardır. Örneğin Yüksek Seçim Kurulu 1950 seçimlerinde ortaya çıkarıldı, bugüne kadar olan seçimlerde hiç dokunulmamıştır, il ve ilçe seçim kurullarında her zaman en kıdemli hakimler başkanlık etmiştir, şimdi bunu da değiştirdiler. Atatürk ve İsmet İnönü ellerinde bütün yetkiler varken demokrasi için bunlardan feragat etmiş, milletin seçimine saygı duymuşlardır. 1950’de İnönü isteseydi iktidarı bırakmaması çok kolaydı, tek parti dönemiydi, bütün kurumlar elindeydi ama bunu yapmadı, seve seve gitti “Milli iradenin tecellisine bağlı kalınmıştır” diyerek iktidarı devretti. Daha sonra “Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir” sözleriyle bunu veciz şekilde açıklamıştır, düşünün daha 1950, çok partili hayata yeni girilmiş. O yıllardan sonra buraya gelmek Türkiye için çok acıdır.

Tehditler, söylemler öyle keskin ve net bir noktaya vardı ki bu durumda seçim neden yapılıyor sorusu çıktı ortaya.

Bunlar demokrasiyi bir araç olarak görüyor, yani kendilerini iktidara getiren bir araçtır, ondan sonra da iktidarı vermemek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Şimdi bakın, parti sözcüsü diyor ki “Bunların hedefi Tayyip Bey’i devirmek”, gayet tabii seçimin hedefi -halkın tercihi o ise- bir iktidarı devirmektir. O bakımdan aslında ben ibretle ve üzüntüyle izliyorum olanları. Bakanların tek tek konuşmalarına, eylemlerine bakınca sizin dediğiniz gibi; o zaman yapmayalım seçimi daha iyi. Başbakanlık yapmış biri “işgalcilere karşı mücadele” diyor, biri “siyasi darbe” diyor, neyin mücadelesini vereceksiniz siz, kime karşı mücadele vereceksiniz? O zaman “Biz seçimi yapmıyoruz, kapattık gittik” deyin, millet ona göre tavrını ortaya koyar. Yani seçimi yapmamak için her türlü çabayı gösteriyorlar, bu Türkiye için çok büyük bir acı. Zaten uygulamaya baktığınız zaman Türkiye’de demokrasinin hiçbir aracı yok bugün, hiçbir aracı yok, bütün kurumlar yok edilmiş vaziyette. Ekonomi, siyaset, Meclis, yargı, hepsi tamamen elleri altına girmiş, yok olmuş durumda. Buna rağmen demokratik bir seçime de söylemediklerini bırakmadılar. O zaman niye seçimi “14 Mayıs” diye ilan ettiniz, etmeseydiniz, ömür boyu kalmak için karar alsaydınız. Önümüzdeki 10 günde daha neler olabileceğini tahmin edemiyorum. Türkiye için bunlar çok acı, çünkü Türkiye Atatürk döneminden başlayarak çağdaş bir Türkiye için tek yolun demokrasi olduğuna inanmıştır.

NE DARBESİ, NE DEMEK İSTİYORSUNUZ?

Bunların yaptıkları şey Ortadoğu ülkeleri gibi, oradaki krallar, şeyhler ömür boyu görevde kalıyorlar, onun için ben tekrar tekrar söylüyorum; demokrasi sadece seçimle gelmek değil, seçimle gitmeyi de göze alanların rejimidir. Siz gitmemek için; işgal diyorsunuz, darbe diyorsunuz, ne darbesi, ne demek istiyorsunuz?

İktidar ittifakı, Millet İttifakı’nı sürekli PKK ile ilişkili göstermeye çalışarak yıpratmak istedi, Cumhurbaşkanı Erdoğan sonunda “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez” dedi. Bu söz “seçilse bile o makamı ona bırakmayız” demek midir?

Kandil’le temas eden tek parti AKP’dir, başka hiç kimse adam göndermedi Kandil’e, hiçbir parti aklından geçirmedi. İstanbul seçimlerinde neler yaptıklarını gördük, ülkenin cumhurbaşkanı seçim meydanlarında Sisi’ye mi oy vereceksiniz, yoksa Binali Yıldırım’a mı oy vereceksiniz, yani işi bu kadar ileri götürdüler. Sisi dediğiniz Mısır’ın cumhurbaşkanı.

Ama tabii “darbeci cumhurbaşkanı”, yine bir darbe ilişkisi kuruyordu sonra gidip o darbecinin elini sıktı.

Tabii ve şimdi yalvarıyor, bir an önce ilişkileri düzeltmek için. Dış politikayı öyle bir hale getirdiler ki şimdi geri dönmeye çalışıyorlar fakat yıllar kayboldu. Örnek; Suriye’yle şimdi uzlaşmaya çalışıyorlar ve hepimiz “evet, doğru yapıyorlar” filan diyoruz ama şehitler verdik, 200-300 şehidimiz oldu orada ve Suriye’nin Kuzeyi bir şekilde Kuzey Irak gibi bir oluşuma doğru gidiyor.

Suriye iç savaşına müdahale etmeseydik yine olur muydu?

Sadece iç savaşa girdiğimiz için değil, Esad’la ilişkiyi kestiğimiz için. Cumhuriyetin temel ilkeleri vardır, çok sağlamdır; Bir; başka bir ülkenin iç işlerine karışamazsınız, karışmayacaksınız. Bizim Cumhurbaşkanımız ne dedi “Suriye bizim iç meselemizdir” dedi, bağımsız bir ülke nasıl oluyor da iç meseleniz oluyor, “toprak bütünlüğü” lafını filan ediyoruz? İkincisi; özellikle Arap ülkeleri için söylenmiş, bunlarla ortak dinimiz var, ortak tarihimiz var, birçok ortak yanlarımız var ama “İç işlerine katiyen karışmayın, aralarındaki ihtilaflarda da taraf olmayın” denmiş.

Atatürk söylemiş değil mi?

Evet, dönemin Dışişleri Bakanı’nın Genel Sekreteri’ne söylemiş. “Sormadıkları sürece akıl da vermeye kalkmayın” diyor. Biz Libya’da zararlı olduk, Suriye’nin iç işlerine karıştık, biz ne istiyorduk; Suriye de Kuzey Irak gibi olmasın. Bunu bizden başka kim böyle düşünebilir, Şam rejimi düşünebilir. Tabii ki Esad’ın adam öldürmesine karşı çıkabilirsiniz, olabilir ama “Kanlı eli sıkmam, kanlı elle bir araya gelmem” denildi, Esad’la ilişiğimizi kesmeseydik ne Amerika buraya gelirdi ne Rusya gelirdi. Türkiye aslında Şam’la oturup konuşabilirdi, Kuzey Irak’takilerle de temas edebilirdi; diyebilirdi ki “Biz size gerekli desteği vereceğiz ama PKK’yı buraya getirmeme koşuluyla.” Bunların hiçbirisi yapılmadan, sürekli olarak Esad’a karşı hakaretler yağdırarak ve 5 milyon insanı buraya getirerek dış politika yürüttüler, Türkiye’nin başına en büyük sorun getirildi. Dünyada hiçbir ülkede böyle bir durum yok, yani hiçbir ülkede bir yabancı sınırdan girdikten sonra elini kolunu sallayarak Edirne kadar uzak bir ile gidemez.

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ VE DİĞER YABANCI NÜFUSU 30 MİLYONA ÇIKACAK

Bir de sağlıktan, doğumlarına, eğitimden, aylık bağlamaya kadar her şeyleri bedava yapıldığı için ekonomimiz etkilendi, milyarlarca dolar harcandı, harcanıyor. Her Suriyeli aile 5-10 çocuk yapıyor, nüfusları da katlandı.

Yapılan bir demografik çalışmaya göre eğer böyle giderse 2050’de Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye’deki yabancıların nüfusu 30 milyona çıkacak. Hangi konuyu ele alsanız elinizde kalır, Cumhuriyetin büyük güçlüklerle kurduğu tesislerin hepsi satıldı; Şeker fabrikaları satıldı, tekstil fabrikaları, demir çelik fabrikaları satıldı, ne varsa hepsini sattılar.

Atatürk, Bursa’da Sümerbank Merinos Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası’nı nasıl büyük bir mutlulukla ve büyük bir kalabalıkla açmış, o da çalıştırılmadı.

Çünkü öyle bir stratejiyle kurmuş ki. O zaman bunu finanse eden Sovyetler Birliği ve bunlar fıstık fındıkla ödendi. Ben Planlama Teşkilatı’ndayken daha 60’lı yıllarda bile geri kalan bazı şeyleri Sovyetler Birliği’ne liste veriyorduk; portakal, mandalina, limon, onların seçtiklerini biz aynı şekilde yerine getirerek geri ödüyorduk, böyle bir sanayileşme gerçekleşti 1930’larda. Bazen soruyorum; “1923’te Cumhuriyet ilan edildiği zaman Türkiye liselerinde kaç kız vardı”, 34 kız öğrenci vardı, böyle bir Türkiye’yi geliştirip bu hale getiren bir ekip. Bu iktidar gibi 21 yıl iktidarda kalmadılar, Atatürk toplam 15 yıl, onun son 2 yılı da hastalıklarla geçti 13 yıl iktidarda kalmış sayılır. Her alanda; köy enstitülerinden sağlık konularına kadar ker konuyu çözdüler. Bunlar Hıfzısıhha’yı bile kapattılar.

Şimdi tek yapılması gereken; bırakınız normal bir seçim yapılsın, seçim kurulunu zaten güvenilmez hale getirdiniz, askerlerin bile yapmadığını yaptınız, onlar bile “il ve İlçelerde seçim kurulu başkanının en kıdemli üye olmasına” dokunmadılar. Kura sistemi getirdiler, hatta örnekler var, kuradan çıkan insan yakın değilse istifa ettirip bir daha kura çektiriyorlar. Ben yabancı basını takip ediyorum, hepsi “Bu nasıl bir seçim” diye hayretler içinde bakıyorlar.

21 YILDIR İKTİDARDASINIZ, HERŞEYİ ALTÜST ETTİNİZ, BIRAKIN DA SEÇİM OLSUN!

Kemal Kılıçdaroğlu 20 Nisan’da “Seçime 10 gün kala pis işlere girişilecek” diyerek sağduyu çağrısında bulunmuştu. Şimdi “Son uyarımı yapayım, bunları yapmayın” diyerek Fahrettin Altun ve ekip arkadaşlarını uyardı. Nasıl yorumluyorsunuz?

Kim bilir neler yapacaklar ve Kılıçdaroğlu inanılmaz şekilde, bu tahriklere kapılmadan süreci başarılı bir şekilde yürütüyor. Bırakın da bunca yıldan sonra Türkiye’de seçim olsun, 21 yıldır iktidardasınız, bir şey bırakmadınız, her şeyi altüst ettiniz, bırakın.

İKTİDAR KANDİL’LE GÖRÜŞMEYE ADAM YOLLADI

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek açıkladı, İçişleri Bakanlığı’nda YSK’ya paralel bir seçim takip sistemi kurulmuş, tüm valiliklere yazı yazılmış, “Bunu ilk kez bir seçimde yaşıyoruz” diyor. Yine görevlileri “Bu kanunsuz emre uymayın” diyerek uyarıyorlar. Siz bakanlık yaptınız, bu kadar özgür mü bakanlıklar?

Herhalde yukarının bilgisi dahilinde yapılıyor bunlar. Bir İçişleri Bakanı yukarının bilgisi olmadan böyle bir şey yapabilir mi, YSK’ya paralel seçim takip sistemi kurabilir mi? İçişleri Bakanlığı’na bağlı Güvenlik ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi, YSK’dan “yurt içi ve dışındaki sandık bilgilerini” istemiş, YSK reddetmiş, yarın ne diyecek onu bilemiyorum. Bütün olay şunu gösteriyor; “Biz gitmek istemiyoruz, biz kalıcıyız.” Seçime “darbe” diyerek, “Kandil destekliyor” diye algı operasyonu yaparak, her şekilde bunu ortaya koyuyorlar. Kandil’le görüşmelere siz adam yolladınız, Tunceli’de bir hoca buldunuz Ada’ya gönderdiniz, şimdi ortaya kanun dışı iddialar atıyorsunuz.

Sayın Çetin, bazı kamuoyu anketlerinde Muharrem İnce oylarının Sinan Oğan’a kaymaya başladığı ve onun oylarını düştüğü söylendi, diğer anketlerde de oylarında bir artış yok. Siz Muharrem İnce’yle 2 kez konuştuğunuzu, “Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2’nci tura kalmaması gerektiğini ona söylediğinizi” belirtmiştiniz.

Evet, konuştum.

“Benim meselem değil” demiş.

Tam öyle değil, “CHP düşünsün” dedi. O zaman anladım ki CHP’den bir davet bekliyordu, onun düşüncesini ben öyle algıladım. Tabii Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu doğrudan söyledi mi onu bilmiyorum ama güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre aracılar vasıtasıyla bir takım teklifler, öneriler olmuş. Olamayacaklar söylenmiş, olabilirler de söylenmiş, mesela Meclis Başkanlığı talebi olmuş, “Hayır” dememişler ama “diğer partilerle de konuşup gerekeni yapmayan çalışırız” denmiş, başka talepleri de olduğu için sonuca varılamadı demek ki.



SEÇİMİN 1’İNCİ TURDA BİTMESİ LAZIM!

Seçim zamanı geldiğinde seçmen oyunu “kazanması en muhtemel adayda toplar” deniyor, sizce  Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın oyları Kemal Kılıçdaroğlu’nda toplanır mı?

Ne kadarı oraya gider bilemem ama özellikle İnce’nin oylarının daha düşeceğini tahmin ediyorum. Bu seçimin ilk turda bitmesi lazım ve ilk turda bitmesi için ikisinin toplamının yüzde 5’in altına inmesi lazım. Muharrem İnce çok eski bir partilidir. Yalova İl Başkanlığı'nı, Grup Başkanvekilliği'ni başarıyla yaptı. Cumhurbaşkanı adaylığında çok umut verici bir şekilde çalıştı. Türkiye'nin bu yaşamsal seçiminde hala gereğini yapacağına inanıyorum. Çünkü sonunda yeri yine CHP olacaktır. CHP'den ayrıldıktan sonra "Ben sonunda yine CHP'nin içinde olacağım" diye konuşuyordu. Şimdi bunu bir CHP'linin yapması gerektiği gibi yapacağına inanıyorum.

Neden birinci turda bitmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

İkinci turda ne yapacakları belli olmaz ki. İkinci tura kadar gündemin ne olacağını bilemezsiniz, onun için birinci turda bitmesi gerektiğini düşünüyorum.

Biraz önce Sayın Hüsamettin Cindoruk’la konuştum, “Seçimde belirleyici olan son bir haftadır” diyor, siz de öyle mi düşünüyorsunuz?

Tabii, tabii, son bir haftada insanların oylama saati geldikçe oylarının boşa gitmemesi için sağduyuyla hareket edeceklerine inanıyorum, bazılarının hiç değilse.