“Emniyet Müdürlüğüne tayin edildiğim günlerdeki genel durumu kaba çizgileri ile anlatmış, şehirde ırz, mal ve can güvenliği kalmadığı yolunda, halkta oluşan kanaati belirtmiştim.

İstanbul’un bu durumunu yakından izleyen Mustafa Kemal Paşa bir çözüm yolu bulmak istiyordu. Zira o günlerde Turşucu Cemal adındaki namlı kabadayı, Şehzadebaşı Merkez Memurluğunu (Emniyet Amirliği) basmış ve başta Merkez Memuru (Emniyet Amiri) olmak üzere o sırada görevde olan bütün polis memurlarını bayıltıncaya kadar dövmüştü!..

★★★

Olay İstanbul’da büyük tepki yaratmıştı. Polisin kişiliği, saygınlığı kalmamıştı. Emniyet Amirliği binası basılır, Emniyet Amiri ve kanun temsilcisi polis memurlarımız dövülürken halk, kendisini emniyette hissedemezdi.

Zamanın basınının bu konuda geniş yayınlar yapmasına rağmen Turşucu Cemal elini kolunu sallayarak bir kahraman edası ile şehirde dolaşıyor ve başka kabadayılara da örnek oluyordu. Haraç almalar, asayişe etki yapan olaylar, hızla artmaktaydı.

Polisler neredeyse sokağa çıkmaktan utanacak hale gelmişlerdi.

Turşucu Cemal’in polise meydan okuyan bu cüretkâr hareketi Mustafa Kemal Paşayı çok kızdırmıştı.

Polisin kırılan onurunun iadesi, İstanbul gibi önemli bir şehrin asayişinin sağlanması, artık kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştu.

★★★

Olaylar böylece gelişirken Mustafa Kemal Paşa, İçişleri Bakanı Recep Bey’i (Peker) davet ederek İstanbul’un asayiş sorununu görüşüyor ve liyakatli bir emniyet müdürü aramak lüzumunu duyuyor. Sonradan bana aktarılanlara göre görüşmede şu konuşmalar geçiyor:

Recep Bey, ‘Efendim bence en uygun zat Ekrem Bey’dir’ diyor.

Mustafa Kemal Paşa, ‘Olmaz öyle şey. O adam bu görevi yapamaz’ buyuruyorlar.

Recep Bey hemen yanlış bir anlamaya yol açtığını seziyor ve devam ediyor:

‘Efendim ben Napolyon Ekrem Bey’i tavsiye etmedim. Benim sözünü ettiğim Ekrem Bey, İstiklal Savaşı’mızda İstanbul’da Felah Grubu Başkanlığı yapan, İstanbul’u bu yüzden çok iyi tanıyan Kurmay Yarbay Ekrem Bey’dir.’

Bu açıklama üzerine Mustafa Kemal Paşa ‘O...Başka...’ diyor. ‘Yaver Muzaffer Bey’i çağırınız.’

Muzaffer Bey geliyor. Mustafa Kemal Paşa, şu emri veriyor:

‘Muhterem Mareşal Fevzi Paşa Hazretleri’ne benim namıma telefon ediniz ve eski Felah Grubu Başkanı Kurmay Yarbay Ekrem Bey’in, ordu ile alakası baki kalmak üzere İçişleri Bakanlığı emrine verildiğini ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne tayin olunduğunu söyleyiniz. Ekrem Bey de hareketinden evvel benimle görüşsün.’

★★★

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne tayinimi bu gelişmeler sonunda tebellüğ ettim. Önce Sayın Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’ya veda ederek Genelkurmay ile ilgimi kestim. Sonra da İçişleri Bakanı ile görüşerek Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerini almak üzere Çankaya’ya gittim.

Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal Paşa, eşi Latife Hanım, Ali Fethi Bey ve eşi Galibe Hanım’la birliktelerdi. (4 Mart 1923)

Beni güler yüzle karşıladılar. İltifat ettiler ve ‘Ekrem, İstanbul’u sana teslim ediyorum’ buyurdular. Kendilerine ‘İtimadınıza layık olmaya çalışacağım Paşam’ dedim. Uğurlarken başarı dileklerini de esirgemediler.

★★★

İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine başladıktan bir ay sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağırıldım. Şehrin politik, stratejik, tarihi ve ekonomik değerini çok iyi takdir eden Büyük Gazi, ben göreve başladıktan sonra şehrin asayişini çok yakından ve özel olarak izlemişlerdi. Bu hususu kendilerinin çeşitli konulardaki konuşmalarından ve emirlerinden anladım.

Ankara’ya vardıktan kısa bir süre sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Millet Meclisi Başkanı Kazım Paşa (Özalp), Başbakan Ali Fethi Bey (Okyar) ve İçişleri ile Mübadele, İmar ve İskan Bakanlıkları görevini birlikte yürüten Recep Bey (Peker) ile bir toplantı yaptığı, beni de bekledikleri bildirildi. Hemen gittim. Mustafa Kemal Paşa, ‘İstanbul’un asayişini ve emniyet kadrosunun durumunu incelemek üzere toplanıldığını’ buyurdular ve önce benim bilgi vermemi istediler.

★★★

Kendilerine özetle şu bilgileri verdim:

- Sokaklarda sadece polisin devriye gezmesi sağlanmış, daha önce süngü takmış jandarmaların refakati ile yapılan devriye usulüne son verilmiştir. Şehir içindeki bütün emniyet hizmetleri de polis tarafından yerine getirilmektedir.

- Asayiş raporlarında 24 saat içinde 170’e kadar yükselmiş olan olaylar azalmaya başlamıştır. İleride daha da azalacaktır.

- Şehir asayiş bölgelerine ayrılmış ve her biri için ayrı tedbirler alınmıştır.

- Her bölgede külhanbeylere, serserilere sözü geçen ve bunları emrinde bulunduran kişilere, bölgelerinde asayişe tesir eden bir olay çıktığı takdirde şahsen sorumlu tutulacakları ve çok sert muamele görecekleri anlatılmıştır.

Genel çizgileri ile belirttiğim bu konulara ek olarak çalışmaları gece de tek başıma kontrol ettiğimi, bunun için de müdüriyet odasında yattığımı anlattım.

★★★

Anlattıklarımı dikkatle dinleyen Gazi Paşa ‘İstanbul’da asayişin gittikçe düzelmeye başlandığını gazetelerden ve İstanbul’dan gelenlerden öğrendiğini, bu yüzden de memnun olduğunu’ belirtmek ve teşekkür etmek lütfunda bulundular. Daha sonra da, ‘Emniyet teşkilatı içinde siyasi maceralara katılmış olanların bulunabileceğini, bunlara karşı ne gibi bir işlem yaptığımı’ öğrenmek arzusunda olduklarını belirttiler.

Evvelce siyasi maceralara bilerek veya bilmeyerek katılmış olan memurlarımda suç unsuru aramadığımı, şimdiye kadarki hataların polisin kötü sevk ve idaresinden gelmiş olduğu kanısını taşıdığım için teslim aldığım kadroyu aynen koruduğumu, refakatime verilenler de dahil olmak üzere tek memurun yerini değiştirmediğimi arz ettim.

‘Bir tasfiye yapmadan hizmeti nasıl yürütüyorsunuz?’ sorularına da şu cevabı verdim:

‘Polisimiz büyük ulusumuzun ayrılmaz bir parçası, vatansever, fedakâr çocuklardır. Ancak takdir buyurursunuz ki büyük Türk Milleti gibi Türk polisi de kendilerini yönetenlere inanırlarsa her türlü fedakârlığı karşılık beklemeden yaparlar. Memurlarıma evvela müdürlerinin de kendileri gibi karşılık beklemeden çalıştığı ve kendilerinin aynı zamanda koruyucusu olduğu inancını verdim. Devamlı kontrolüm altında feragatle çalışıyorlar.’

★★★

Gazi Paşa çok hislendiler. Yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordular: ‘Yardımcılarım yok’ dedim. ‘Ordu ile bağlantılı olmak üzere tarafınızdan seçilecek iki subayı emrinize verelim’ buyurdular. Bu arada emniyetin araç durumu ile de ilgilendiler.

‘Emniyet Müdürlüğü’ndeki tek aracın benim otomobilim olduğunu, onun da Babıâli Yokuşu’nu çıkamadığını, polisin olaylara kısa zamanda el koyabilmesi için sepetli 6 motosikleti gerekli gördüğümü’ kendilerine ifade ettim. Uygun bulduklarını söylediler. Toplantı iki saat kadar sürdü. Bütün isteklerimin yerine getirileceğini de bizzat kendisinin ağzından duymak çalışmamıza hız ve kuvvet verecekti. Kendilerine derin teşekkürlerimi sundum ve İstanbul’a döndüm. Süratli bir makam otomobili ile sepetli 6 motosiklet de kısa bir süre sonra hizmete girdi...”

★★★

Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’u, Milli Mücadele kahramanlarından Ekrem Baydar’a teslim edişinin üzerinden 100 yıl geçti... (Atatürk’ün Emniyet Müdürü- Korgeneral Ekrem Baydar Anlatıyor)

Polis Haftasını ve Emniyet Teşkilatı’mızın kuruluşunun 178. yılını kutladığımız şu günlerde, halkın can ve mal güvenliğini sağlarken şehit düşen polislerimizi minnet ve rahmetle anıyor, çalışanların özlük haklarının bir an önce iyileştirilmesini diliyorum.