“Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekardım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi...

★★★

Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti.

Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı.

Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu.

Ev sahibine bir şey de diyemiyordum.

Bir müddet daha geçti, yine bir hareket yoktu.

Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak:

‘Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” dedim.

Hacı anne ‘Evladım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz’ dedi.

Merak ettim, tekrar sordum:

‘Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?..’

Hacı anne ‘Hayır evladım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ‘ışığı yanan bir ev’ bulsun diye bekliyoruz!..’ dedi.

★★★

Konya Ovası’nda ya da Türkiye’nin başka bir yerinde, trenden inen yabancılar için “ışığı yanan evler” ve o evlerin konuksever insanları acaba hâlâ duruyorlar mıdır?

Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mıdır?

Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan yüce vicdanlı kadınlar yaşıyorlar mıdır?..

★★★

Bizler, trenden inen bir yabancı sokakta kalmasın diye uykusunu feda eden, evini açan güzel insanların kurdukları bir medeniyetin yetimleriyiz.

Yaşar Kemal’in unutulmaz deyişiyle, “Güzel atlara binip giden iyi insanların” doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız...”

★★★

Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler?

Ey yalnız ve güzel yurdumuzu bırakıp gitmek zorunda kalan ama onun hasretiyle yanıp tutuşan iyi insanlar, kalpleri tertemiz gençler!..

Türkiye her şeyin çok güzel olacağını umduğumuz bir bahara doğru koşuyor...

Vatan, ana bağrının sıcaklığıyla kollarını açmış sizi kucaklamaya hazırlanıyor.

Dönün, gelin, yetim bıraktığınız medeniyeti yeniden sahiplenin ve bizi biz yapan değerlerimize hayat verin...

(Not: Bu yazıyı Prof. Dr. Saffet Solak’ın anılarından esinlenerek kaleme aldım.)