Sevgili okurlarım...

Yaşadığımız seçim sürecinde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Cumhur İttifakı’nın sözcüleri tarafından terör örgütleriyle irtibatlıymış gibi gösteriliyor.



Ülkemizde terör örgütü denilince akla hemen PKK, FETÖ ve Hizbullah geliyor.

Ancak Hizbullah zihniyetiyle kurdukları ortaklığın görmezden gelinmesine çalışıp, Kemal Kılıçdaroğlu’na “PKK ile bağlantılı” çamurunu atmaya çalışanların gözleri öylesine kararmış ki, bu hain terör örgütünün Kılıçdaroğlu’na suikast düzenlediğini unuttuğumuzu zannediyorlar!..

Hatırlayacaksınız Kılıçdaroğlu, 25 Ağustos 2016 tarihinde ülkemizde kardeş kavgası çıkarmak isteyen PKK’lı teröristlerin hedefi olmuştu. Artvin-Şavşat yolundaki roketli suikast girişiminden kendisi yara almadan kurtulurken,  kahraman bir askerimiz şehit düşmüştü.

Küresel kumpasçıların maşa olarak kullandıkları bölücü teröristler, ertesi gün de Cizre’de katliam yapmışlardı.

Bombalı terör saldırısında 11 polisimiz şehit olmuş, 78 yurttaşımız da yaralanmıştı.

★★★

O tarihte CHP İzmir milletvekili olan Dr. Aytun Çıray, kendisiyle yaptığım söyleşide, yaklaşık 20 gün önce Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşerek kardeş kavgası peşinde koşan hainlerin 1 numaralı hedefi olduğunu söylediğini ve çevresindeki güvenlik önlemlerinin artırılmasını önerdiğini açıklamıştı.

Peki CHP’nin gayretli milletvekili bu bilgiye nasıl ulaşmıştı? Ayrıca saldırının ardında hangi gerçekleri görmüştü?..

İşte o çok önemli söyleşiden çarpıcı satır başları:

İKTİDAR ZEMİN HAZIRLADI

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırı için sayın Başbakan (Binali Yıldırım) da “Bu bir suikast girişimidir” dedi. Siz de adeta böyle bir saldırının beklendiğini ifade ettiniz. Bu ifadeleriniz bir bilgiye mi dayanıyordu?

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Hayır. Sonucuna benim de katıldığım bir analitik çalışma sonrası varılan noktadır. Tamamen açık bilgileri doğru okuma, satır aralarını fark etme, devlet deneyimi sonucunda bir senteze varma işidir. Ben bunu “siyaset niyet okuma işidir” diye özetliyorum. Önceki söyleşimizde ben size darbe senaryosunu yazanlar sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin kaybedeceği şekilde yazdılar demiştim. Çünkü amaçlarından biri de kardeş kavgası çıkarmaktı. Nitekim bastırılma esnasındaki çatışmalar, adeta bir yangın gibi ülkeye yayılabilirdi. Orada amacına ulaşamayanların ellerinde iki araçları daha vardı: Terör ve suikastlar. İktidar da bugüne kadar uyguladığı yanlış iç ve dış siyasetlerle buna zemin hazırlamıştı doğrusu... Nitekim her gün büyük terör saldırılarıyla karşılaşıyoruz.

‘ASIL SİZ TEHLİKEDESİNİZ...’

U.D.: Sayın Kılıçdaroğlu’nu bu konuda nasıl uyardınız?

A.Ç.: Önce şunu ifade edeyim sayın Kılıçdaroğlu’na vaki saldırı olmasaydı ve toplumsal bir uyarı ihtiyacı ortaya çıkmasaydı, bu bilgileri kimseyle paylaşmayacaktım. Stratejist bir dostum, böyle bir tehlikeden bana söz etmişti ve tartışmalarımız sonucunda ona hak verdim. Bunu hemen o gün panik duygusuna neden olmayacak şekilde sayın Kılıçdaroğlu’nun özel kalemiyle paylaştım. Daha sonra yaklaşık 20 gün önce, bir gece, aynı dostum beni arayarak, ‘Aytun Bey, savunma bürokrasisinden emekli, deneyimli arkadaşlarla bugün uzun süren analizler ve değerlendirmeler yaparak şu sonuca vardık: Kemal Bey, kardeş kavgası çıkarmak isteyenler için birinci hedeftir. Ayrıca kayıp silâhlar da var biliyorsunuz. Uyarmanızda fayda görüyoruz!..’ dedi.

Bu sözleri duyunca zaman kaybetmeden geç saatte Kemal Bey’i aradım, durumu anlattım ve “Tayyip Bey değil, asıl siz tehlikedesiniz” dedim. Tedbir alması için ısrarla rica ettim. Soğukkanlılıkla dinledi. İçim rahat etmedi çünkü Kemal Bey’in tevazuunu biliyorum. Ne olur ne olmaz diye Kemal Bey’den ayrıldığı saatte koruma müdürünü aradım.
Israrla Kemal Bey’e anlattıklarımı ona da anlattım. ‘Merak etmeyin Aytun Bey tedbir almaya başladık bile, koruma sayısını da artıracağız’ dedi.

U.D.: Sizi bu kadar ısrarlı girişimlerde bulunmanız konusunda ikna eden şey neydi?

BÜYÜK KURTARICI ATATÜRK...

A.Ç.: Darbe görünümlü işgal girişiminin Türkiye’yi zayıflatmak ve karar mekanizmalarını etkilemek için iki hedefi vardı: Türk Milleti ve Suriye’ye girmemekte direnen Türk Ordusu. Girişim bu amaca ulaşmanın açılış sahnesiydi. Arkadan şoke edici terör dalgası başlatıldı ve sıra, kardeş kavgasına neden olacak şekilde suikastlar yapmaya gelmişti. AKP’nin uyguladığı açılım siyasetleriyle Türkiye’de iki kırılgan fay hattı oluştu; bunlardan biri mezhep, diğeri de ırktır. Arkadaşım yaptıkları beyin fırtınasında ikinci hedefin de Selahattin Demirtaş olma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi. Devleti yönetenlerin dikkatini buraya da çekiyorum... Sonuçta beni ikna eden şey; senaryo yazarlarının mezhep veya ırk üzerinden Türkiye’yi daha çok destabilize ederek kardeş kavgası çıkarmak istemiş olmalarının çok açık olmasıdır.

U.D.: Peki çare nedir?

A.Ç.: Doğru teşhisler koyup doğru tedbirler almaktır. Sorun FETÖ sorunu olmanın ötesinde bir AKP sorunudur. AKP uzlaşmayı bile davulu muhalefetin sırtına koyup, tokmağı tutmak gibi yorumluyor.

Kontrolsüz sürüşe devam ediyor. Ben bu yüzden milli mutabakat hükümeti diyorum.

Çocuklarımız milli davamız olmayan Suriye yüzünden cinayete kurban ediliyor. İş tuttuklarına bakın lütfen... SADAT neyin nesi? İçinde ordudan dincilik nedeniyle atılmış subaylar var. Cumhurbaşkanı’nın başdanışman yaptığı başındaki emekli general Türkiye’yi bölecek antilâik anayasa taslağı hazırlamış. Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’de eğitim alan ve adına ÖSO denilen dinci ve gerici bir örgütü koruyarak Suriye’ye sokuluyor. AKP hiç akıllanmamış gözüküyor yani... Uğur Bey iç savaşlar Allah’sızdır, kitapsızdır, ahlâksızdır, cinnettir. Özgürlükleri uğruna tankların altına yatan bu “Çılgın Türkler”, bu defa oyuna gelmeyecek eminim! O halde iş bizatihi milletimize düşüyor. Geçmişte olduğu gibi bizi kardeş kavgasına sürükleyecek oyunlara gelmeyelim. Bakın sayın Kılıçdaroğlu mezhep siyaseti hiç yapmadı, yapmaz ama dün olayı ilk duyduğumda içime iki damla yaş aktı ve dedim ki; ben Aleviyim. Kürt’ün canının yandığı yerde ben Kürt’üm ve kulaklarımda Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözleri çınladı. Yani yapmamız gereken şey empati ve Atatürk’ün sihirli formüllerine dört elle sarılmaktır. Büyük kurtarıcıya bir kez daha bizi kurtarma görevi düştü.