Lozan Barış Antlaşması’nın görüşmeleri 240 günden fazla sürdü.

Osmanlı Devleti’nden kalan borçları ‘altın’ halinde, yeni Türkiye’nin üstüne, kaldıramayacağı kadar ağır bir yük olarak yıkmak istiyorlardı. Bunun yanı sıra İstanbul ve Çanakkale boğazları işgalci kuvvetler tarafından boşaltılmıyor, kapitülasyonlar devam ediyordu.  İşgalci devletler mağlup oldukları halde, adil olmayan birçok istekte bulunuyorlardı.

İsmet Paşa bu haksız taleplerden bunalmış, sonunda çareyi Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya mektup yazmakta bularak, sıkıntısını ortaya koymuştu:

Mektup aynen şöyleydi:

“Nasılsın? Sıhhatinden, neşenden bize kuvvet ver şanlı Gazi. Görüştüğümüz zaman saçlarımı bembeyaz, yaşımı on sene ileri bulacaksın!..”

İsmet Paşa’nın bu mektubunu Gazi Mustafa Kemal Paşa okuduğunda, büyük acısı katlandı.

Zira annesi Zübeyde hanımı kaybetmişti...

★★★

Annesini çok severdi, ona ateş hattındayken bile mektuplar yazmıştı.

Annesi ise hep “Sarı Paşam” dediği oğluna doyamadan hasretlik çekerek yaşamıştı. Ölmeden onu görmek istediğini belirten telgraflar çekmişti. Fakat vatanı kurtarmak görevi her şeyden önemliydi. Bu nedenle ana oğul bir türlü kavuşamamışlardı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa üç yıl boyunca ayrı kalmıştı annesinden.

Annesinin hastalığı gün geçtikçe artıyordu.

Onun işgal altındaki İstanbul’da kalmasına çok üzülüyordu.

Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına yaklaşıldığı sırada annesini Ankara’ya getirmeye karar vermişti.

O sırada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkomutan idi.

★★★

Yıl 1922, aylardan Haziran’dı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ile röportaj yapmak isteyen Fransız gazeteci yazar Claude Farrere ile İzmit’de buluşacaklardı, annesi de İstanbul’dan oraya gelecekti.

14 Haziran 1922’de Adapazarı’na geçti. Gazi Paşa’dan bir gün önce gelen ve Askerlik Şubesi Reisi Binbaşı Baha Bey’in evinde kalan annesi ile burada buluştular ve geceyi o evde geçirdiler. Gazi Paşa annesini daha sonra Ankara’ya götürdü.

Doğruca Çankaya Köşkü’ne gittiler.

Köşkte, savaşta kimsesiz kaldığı için evlatlık aldığı manevi oğlu yetim Abdürrahim ve Ragıp Bey’in yeğeni olan Fikriye ile birlikte kalan annesinin hastalığı da giderek artıyordu. Kısmi felç ve romatizmadan dolayı durumu ağırlaşan Zübeyde Hanım’ı, havasının iyi geleceği düşünülerek, bir süreliğine İzmir’de kalmaya ikna etmişlerdi.  Uygun bir yer bulmak için İzmir’e, Salih Bozok gönderildi... Latife Hanımların Karşıyaka’daki yazlık evleri hazırlandı. Ancak Zübeyde Hanımın hastalığı giderek artıyordu.

Tüm çabalara karşın 15 Ocak 1923 günü de vefat etti.

★★★

Gazi Mustafa Kemal Paşa ise bir gün önce Batı Anadolu’da uzun süreli bir geziye çıkmak üzere, 14 Ocak1923 akşamı, özel trenle Ankara’dan ayrılmıştı. 15 Ocak günü Eskişehir’e gelmişlerdi. Gün ağarmadan yaverini çağırdı. ‘Bir haber var mı?’ diye sordu.

Yaver, önce İsmet Paşa’nın mektubunu uzattı. Sonra elindeki telgrafı üzgün bir tavırla göstererek ;

“Şifre geldi ama çözülmedi paşam” dedi.

Gazi Mustafa Kemal Paşa hüzünle yaverin elindeki telgrafa baktı.

“Annemin öldüğünü biliyorum” dedi. “Bir rüya gördüm, gül dolu bir bahçede annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına çıktı, annemi aldı götürdü.”

Bir elinde İsmet Paşa’nın mektubu, diğer elinde annesinin ölüm haberi... Deşifre edilmiş telgrafı okurken gözlerini kapayıp bir anlığına düşündü.

‘İzmir’e gitmiyoruz. Treni İzmit’e çevirsinler’ dedi.

Aynı gün Salih Bozok’a şu telgrafı çekti:

‘Verdiğiniz elim haber, beni çok müteessir etti. Merhumenin münasip bir tarzda merasim-i tedbiniyesini (uygun bir şekilde cenaze töreni) ifa ediniz. Cenab-ı Hak, milletimize hayat ve selamet versin...’

★★★

Çok sevdiği annesinin cenazesine bile gidememişti. Başsağlığı dileyenlere, “Evet, anam öldü. Vatan sağ olsun. Vatanın geleceği her şeyden önemli” diyordu.

İsmet Paşa’nın mektubunu elinden bırakmıyor, gözleri dolarak sürekli o mektuba bakıyordu.

Lozan’da gidişat, ülkenin yararına değildi.

Cephede top gümbürtüleri arasında bir kulağı sağır olan İsmet Paşa o barut ve kan kokan cephelerde verdiği savaşın belki çok daha zoruyla mücadele ediyordu. Üstelik can güvenliği de tehlikedeydi. Zira Rus delegesi otelin lobisinde herkesin gözü önünde vurulup öldürülmüştü. Emniyet yetkilileri “Arabanızın önünde asılı Türk bayrağını indirmezseniz, sizi suikastçılardan koruyamayabiliriz” diye ihtar etmişler ama o, arabasından Türk bayrağını indirmeyi reddederek; “Yere düşürmemek için uğruna binlerce şehit verdiğimiz bayrağımızı indirmektense, ben de şehit olurum” demiş; arabasındaki Türk bayrağıyla Lozan sokaklarında korkusuzca birkaç tur atmıştı.

★★★

24 Temmuz günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı direktifle ve onun kendisine hediye ettiği dolmakalemle Lozan Barış Antlaşması’nı imzalamıştı. 

İşte böylece, yeni Türkiye’nin kuruluşu, tarihin sayfalarına, “hür, tam bağımsız bir devlet” olarak kaydediliyordu.

Bu haber ülkeye ulaşınca tüm vilayetler, 101 pare top atışı ile bu bağımsızlık zaferini duyurdular. Gece minarelerin kandilleri yakıldı, gök kubbe dualarla çınladı. Her yerde bayraklar çekildi.

Bayrakları, fenerleri alan halk coşkuyla sokaklara bir ışık seli gibi döküldü.

Bir yanda vatan, diğer yanda anne, işte vatanseverlik böyle bir duyguydu...”