Cahit Külebi’nin Hikaye şiirinde ‘Benim doğduğum köyleri/ Akşamları eşkıyalar basardı. / Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem / Konuş biraz’ dediği gibi...
İzmir’de benim doğup büyüdüğüm mahaleyi her yağmurda su basardı, belki de ben bu yüzden gazeteci oldum!
İkinci katta oturduğumuz için kağıttan gemi yapıp aşağıya atar sevinirdik, çocuk aklı işte. Yine böyle bir gündü, lömbürlöp sular içindeydi mahallemiz. Babalar sabah işe gidememiş, kamyonla evlere ekmek dağıtılmıştı. Ekmek kamyonundan az sonra başka bir araç daha girdi mahalleye. Suları yara yara bizim evin hizasında durdu. Üç beş kornaya bastı şoför, beklemeye başladı. Beş dakika sonra karşıdaki evin kapısı açıldı, dizlerine kadar paçalarını sıvamış omuzuna astığı koca çantasıyla biri çıktı. Araç onu alıp suları yara yara gitti.
Heyecanla koşup babama anlattım. Sakin sakin dinledi, “Gazeteci çocuğu almaya gelmişler” dedi.
Vay be, gazeteci ha! Kimseler sokağa çıkamazken evine kadar arabayla gelip alınacak kadar önemli bir şey demek ki bu gazetecilik...
Yıllar sonra anladım. Aklımda ışık yakan o gazeteci ağabey garibanın tekiydi. Üç kuruş maaşa talim ediyor, su basan tek göz odasında iki üç partal eşyasını yüzer vaziyette bırakıp habere koşuyordu!
Gazetecilik...
Kiraz gibidir! Üreteceğim diye yırtarsın kendini kazandığın ne öldürür, ne ondurur.
Çoğunluk böyleyken ‘bir kısım gazeteci’ kat kat kıymetlidir diğerlerinden! Ben mesela onları hiç kıskanmam... Ucu ucuna yaşayan gazetecilerin yapmadığını yapıyor, düşünmediğini düşünüyor, doğru yerde doğru zamanda güç kimin elindeyse onun yanına ilişip pas bekliyor ve golü doksana takıyorlar. İktidarmış muhalefetmiş değişmez derim.
Dün olduğu gibi bugün de iktidarların sevdikleri, hazzetmedikleri ve o tarafa mı gitsem, şu tarafa mı diyerek yol ayrımında bekleşen üç çeşit gazeteci var memlekette.
Yalamaktan dilde pütür kalmaz ama güçlünün lehine çalışıp kendini kanıtlarsan, ‘iyi ilişkiler’ kurmayı becerirsen sırtın yere gelmez.
Süper kulis bilgileri kulağına üflenir, özel haberler dosya halinde sana gelir, burnundan kıl aldırmayanlar sadece sana konuşur, emekli maaşını çalışma bakanı bile bilmezken sızdırılan rakam sana verilir. İktidar sayesinde bulunmaz Hint kumaşı gazeteci olur maaşına katmerli zam alırsın!
Dosyadan, kulisten, yazıp çizmekten sıkılırsan da iş takibi ile dünyalığını, beş değil yedi yıldızlı otellerin kral dairelerinde beleşe tatil yaparsın, uçaktan inip yata atlarsın. Sana kalmış, iktidar iktidardan gidene kadar dükkan senin!
İktidarın hazzetmediklerini anlatmak ise kolaydır. Onların sırtı yerden, popoları sanık sandalyesinden kalkmaz, maaşları da asgari ücretten hallice olur.
Öylesi de var böylesi de ama burası hayretler ülkesi Türkiye. Güçlülerin rüzgarına yelken açıp, açık denizlere yol alanlara şaşırıp pes doğrusu demeyenler, Sedat Peker’in anlattığı gazeteci tayfasını çabucak unutanlar, iktidar partisinin Eskişehir belediye başkan adayını parmaklarına doladı şu günlerde.
Neymiş efendim, ‘bindiğim araçtan inmem’ diyen Nebi Hatipoğlu İYİ Parti’den inip AKP aracına binmiş. Bununla da kalmamış AKP’den Eskişehir belediye başkan adayı yapılmış. Aday olunca ilk iş ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ münasebetiyle maaşları ile geçinemeyen gazetecileri toplayıp “Seçilirsem belediye lehine çalışan basın mensuplarına asgari ücret kadar bir maaş da benden” demiş.
Der demez tepkiler çığ oldu. Gazeteciler, meslek örgütleri, muhalefet ayağa kalktı resmen. Onlara göre başkan adayının densizliğiydi, rüşvet vaadiydi. Kınama üstüne kınama...
Yahu adamcağız saklamadan gizlemeden, öyle kapalı kapılar ardında falan değil açık açık eline mikrofonu alıp sahneye çıkmış gariban gazetecilere müjde vermiş!
Bu devirde baba oğul arasındaki ilişkide bile karşılık bekleniyor. Hatipoğlu vereceği asgari ücretçik için ‘iktidar lehine çalışma’ şartı arayınca mı kıyamet kopuyor?
Ne var bu ‘minicik’ şart ve ‘iyi niyetli’ vaatte anlayamadım doğrusu(!)
AKP’nin Eskişehir adayını şiddetle kınamayı bırakıp yıllardır gizli kapaklı yapılanı göğsünü gere gere söyleme cesareti gösterdiği için kutlamalıyız. Kuru kuru kutlama da yetmez hatta, gönüllerin başkanına ‘şeffaflık’ ödülü vermeliyiz.
Acaba notu... Bu yazı iktidar lehine çalışma kapsamına girer mi acaba? Asgari ücreti yabana atmamak lazım, 17 bin 2 lira!