"Çocuk istismarının panzehiri bilimsel ve karma eğitim"
Eğitim-iş Genel Başkanı Veli Demir, çocuk istismar ve tacizinin panzehirinin bilimsel, karma ve kamusal eğitim olduğuna dikkat çekti.
Ensar ve KAİMDER’in mağdur sıfatıyla müdahil kabul edilmesinin manidar olduğunu vurgulayan Eğitim-iş Genel Başkanı Veli Demir, davaya müdahil olma taleplerinin reddedilmesine rağmen Karaman'daki istismar davasının takipçisi olmaktan vazgeçmeyeceklerini belirtti. Çocuk istismar ve tacizinin panzehirinin bilimsel, karma ve kamusal eğitim olduğuna dikkat çekerek, MEB'i ve tüm il valilerini, çocukları bu tür tarikat dernek vakıf gibi kuruluşların ellerine bırakmamaları konusunda uyardı.
Karaman’da Ensar Vakfı ile Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin (KAİMDER) yurtlarında kalan çocuklara tecavüzden tutuklanan M.B.’nin yargılanmasına dün başlandı.
Eğitim-iş Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube ve İl Temsilcilik Başkanları, davayı takip etmek üzere Karaman Adliyesi’nde hazır bulundu. Eğitim-İş’in davaya müdahil olma talebi mahkeme başkanı tarafından “menfaat ilişkisi olmadığı” gerekçesiyle reddedildi. Karara tepki gösteren Eğitim-iş Genel Başkanı Veli Demir,
“18 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmeni yakından ilgilendiren bir konuda Eğitim-İş’in menfaat ilişkisinin olmadığını söylemek ve 9-10 yaşlarındaki 45 çocuğun taciz ve tecavüzünden birinci derece sorumlu olan Ensar Vakfı ve KAİMDER’in mağdur sıfatıyla müdahil olarak kabul edilmesi manidardır” dedi.
Genel ahlak gerekçesiyle duruşmanın kapalı olarak yapılmasına karar verilerek salonun boşaltılması için duruşmaya ara verildiğinde adliye önünde bir basın açıklaması yapan Eğitim-iş Genel Başkanı Veli Demir, müdahil olma talebinin reddedilmesine rağmen Eğitim-İş’in konunun takipçisi olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladı.
"YAŞANANLARDAN MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI BİRİNCİ DERECEDE SORUMLU"
Demir, basın açıklamasında şunları söyledi:
" Karaman’da yaşanan ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği ile Ensar Vakfı’na yakınlığıyla bilinen kişilerin kiraladıkları ev ve yurtlarda kalan 9-10 yaşındaki 45 erkek öğrenciye yönelik taciz ve tecavüz olayı tüm Türkiye’de infial uyandırmıştır.
Yaşananlar, sözüm ona yoksul aile çocuklarına yardım amaçlı kurulduğu iddia edilen; ancak daha çok siyasi ve dini istismar etmek üzere faaliyet gösteren bazı dernek ve vakıfların, öğrencilere yardım adı altında yurtlar açarak, buralarda öğrencileri, kendi amaçları doğrultusunda yetiştirmek istemelerinin sonucudur. Bugün terör örgütü olarak haklarında davalar açılan bir cemaatin “ışık evleri” adı altında yurtlar, evler açarak körpecik beyinleri yıkaması sonucu yaşananlarda olduğu gibi, gelinen noktada, konunun ne kadar tehlikeli, ne kadar vahim olduğunu göstermektedir.
Bu gibi kurumlara Milli Eğitim Bakanlığı’nca açıktan destek verilmesi, hatta bizzat buna benzer vakıf, dernek ve cemaat, tarikat yurtlarına bu çocukların yerleştirilmesi ve oralarda belirli amaçlara hizmet için yetiştirilmelerine göz yumulması; okul müdüründen başbakana kadar tüm yöneticiler tarafından yapılan çalışmalara katkı sunulması artık gizli olmaktan çıkmış, tüm kamuoyunun gözleri önünde cereyan eder duruma gelmiştir.
Devlet, 18 milyondan fazla çocuğun eğitiminden, etik değerlere bağlı, onurlu, düzgün bir yaşam sürmesinden, sağlıklı, huzurlu, dengeli bir yaşam içerisinde çağdaş, insani ve evrensel değerlere bağlı yurttaşlar olarak yetiştirilmesinden sorumludur. Devlet, bu konuda gereken tedbirleri almak ve çocuklarımızı her türlü saldırıya karşı korumakla yükümlüdür.
Devlet, kendi sorumluluğu altındaki bu çocukların eğitimini, barınmasını, ihtiyaçlarını belirli amaçlara hizmet eden; çoğu dini esaslara göre eğitimi şekillendirmek isteyen, eğitimin laik yapısını ve karma eğitim anlayışını yok etmeye çalışan bir kısım tarikatların, Cumhuriyet düşmanı vakıf, dernek veya cemaatlerin eline terk edemez.
Nitekim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da kendi teşkilat mevzuatına göre, “Çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunarak sağlıklı gelişimini temin etmek” sorumluluğu altındadır. Ancak bu yükümlülüğün yerine getirilmesi bakımından ihmali bulunan Bakanlığın başında bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının, sorumlu vakıf ve dernekler hakkında kamuoyunda infiale neden olan açıklaması herkesin malumudur. Bu halde sorumlular hakkında destek açıklaması yapması da başında olduğu kurumun denetim noktasında ne denli hassasiyetle olaya yaklaştığını ortaya koymaktadır.
Gelinen süreçte denetim yükümlülüğü bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve diğer sorumlu kamu görevlileri ile Ensar Vakfı Karaman Şubesi yöneticileri ve KAİMDER yöneticileri hakkında sendikamızca suç duyurusunda bulunulmuştur. Bugün burada sorumluların yargılandığı davaya da Eğitim-İş katılan sıfatıyla müdahil olmuştur.
Milli Eğitimin dini referans alan uygulamaları, dindar nesil yetiştirme projeleri, dini vakıflarla yakın işbirliği, eğitimin laik yapısını oldukça yıpratmış; özellikle tüm okullarımızı imam hatipleştirmeye yönelik bu politika ve uygulamalar nedeniyle laik ve bilimsel eğitimden giderek uzaklaşılmıştır. Bu nedenle yaşananlardan Milli Eğitim Bakanlığı birinci derecede sorumludur."
"ONURLU VE GÜVENLİ BİR EĞİTİM DEVLETİN ANAYASAL GÖREVİDİR"
Demir, Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve tüm il valilerini, çocukları bu tür tarikat dernek vakıf gibi kuruluşların ellerine bırakmamaları konusunda uyararak açıklamasına şöyle devam etti.
"Okullarımızda eğitim-öğrenim gören milyonlarca öğrencimizi korumak için “eğitime katkı, yardım, destek” adı altında faaliyet gösteren bu tür vakıf, dernek ve cemaatlere karşı duyarlı olmalarını, bunların yerli yersiz konferans, toplantı, seminer, bağış adı altında okullarımızda faaliyet göstermelerine izin vermemelerini; kimsesiz yardıma muhtaç çocuklarımızı bu tür tarikat dernek vakıf gibi kuruluşlarının ellerine bırakmamalarını ve bu çocuklarımızın ihtiyaçlarını bizzat devlet imkanlarıyla sağlamalarını; aksi halde bu tür sonuçlardan kendilerinin de sorumlu olacaklarını unutmamaları gerektiğinin bir kez daha hatırlatırız.
Mili Eğitim Bakanlığı’nı, daha önce işbirliğine gittiği ve değişik türden anlaşmalar yaptığı TÜRGEV, ENSAR, İHH gibi vakıf ve kuruluşlarla yaptığı anlaşmalara derhal son vermeye ve bu kuruluşların okullarda her ne ad altında olursa olsun faaliyette bulunmalarına yönelik verilen izinleri kaldırmaya çağırıyoruz.
Devletin hiçbir kuruluşunun cemaat, tarikat vakıflarının bağış ve yardımına ihtiyacı yoktur. Ülkenin çocuklarının onurlu ve güvenli bir eğitim alması başta Milli Eğitim Bakanlığı’nın olmak üzere devletin Anayasal görevidir.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, kimsesizlerin kimsesidir."