Memleketi istedikleri gibi idare edenler, eğitim bütçesinde rekor kırdık falan diyorlar ya, hikaye!
Eğitim-Sen geçen yıl bir rapor hazırladı. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin milli gelirimize oranı yüzde 2.6’dan 2.4’e, yükseköğretim bütçesinin milli gelire oranı yüzde 0.8’den yüzde 0.7’ye gerilemiş! Az demeyin, öğrenci sayıları katlanırken azalan milyarlar.
Eğitim-İş’in raporuna göre ise 2016’da eğitim bütçesinin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki payı yüzde 4.21 iken 2023’te bu oran yüzde 3.48’e düşürülmüş.
Gençliğin Barınma Sorunu 2022 raporu var bir de. Cemaat-tarikat yurtlarının iktidar tarafından desteklenmesine dikkat çekiliyor. 2006 yılında tarikat-cemaat yurdu sayısı bin 723... 2022’de peki? Üçe katlanmış, yüzde 93 artışla 3 bin 331’e çıkmış sayıları!
Tarikat yurtları artarken Milli Eğitim’e bağlı yurt sayısı ise 10 yıldır sürekli azaldı.
Tüm Yurt ve Özel Barınma Hizmetleri İşverenleri Sendikası’nın verilerine göre, devlet denetiminde olan 230 özel yurtta 50 bin yatak kapasitesi var. Kaçak yatak sayısı ise denetlenenlerin en az 3 katı, 150 bin!
Denetimden uzak yataklar kimlerin elinde dersiniz?
Sözde 1925’ten günümüze ‘tekke ve zaviyelerin kapatılması’ kanunu var.
Kim takar...
Cemaat ve tarikatlar mantar gibi her yerde. Sadece İstanbul’da 445 tekke varmış iyi mi! Meydanı şeyhe bırakırsan olacağı bu. Cemaatler, tarikatlar, vakıf, dernek ayakları ile okul da açar, devletin yapmadığını yapıp yurt da kurar.
Arada o cemaatlerin, tarikatların, bilmem ne kollarının adını nasıl duyuyoruz biz?
Öğrenciler cinsel istismara uğrayıp aileler mahkemeye gidince, yangın çıkıp çocuklarımız cayır cayır yanınca, kaldığı yurtta baskılardan bunalan üniversite öğrencisi canına kıyınca, şeyh babası tarafından 6 yaşındayken eşek kadar herife verilen kız büyüyüp adalete koşunca...
Tarikatlar, cemaatler, şıhlar, şeyhler cirit atarken daha geçen gün Aydın’ın Koçarlı İlçesi’nde laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim müdürü olacak şahıs sosyal medya hesabından, “Sultan şeyh seyyid Muhammed Saki hazretlerini kendime şeyh kabul ettim” diyerek bağlılık yemini etti!
Bu nasıl iş demeye kalmadı, başka bir rezalet patladı...
Depremin yıktığı Malatya’da, binaları hasar gören İnönü Üniversitesi’nin idarecileri yüzyüze formasyon eğitimi için kız ve erkek 500 öğretmen adayı öğrenciyi hafta sonları okula, Malatya’ya çağırdı. Çağırdı ama nerede kalacaklar diye hiç düşünmedi. Çoğu yurt olmadığı için, evini iki günlüğüne kimse kiralamadığı için, otellerin ücreti de 1500-2000 lira olduğu için açıkta kaldı.
Çaresiz kalan o kız ve erkek öğrenciler ne yaptı biliyor musunuz?
Kimisi parklarda, çoğu da camilerde geceledi!
Yarın öbür gün birileri, ‘ellerinde değişik değişik kitaplar camilerde yattılar’ falan derse sakın inanmayın! Onlar bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde ellerinde kitaplarla camilerde kıvrılıp yatmak zorunda bırakılan öğretmen adayları.
Dünün Cumhuriyeti’nde peki?
23 Nisan’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi 11 gün sonra, 6 Mayıs’ta ne yaptı? Henüz ortada devlet, elde avuçta doğru dürüst para yokken Milli Eğitim Bakanlığı’nı kurdu!
25 Kasım 1920’de Yunan ordusu ilerlerken, bugünkülerin yere göğe sığdıramadığı padişah kurtuluş için çırpınanların idam fermanını imzalarken Meclis bir karar daha aldı. Eli silah tutabilecek herkese ihtiyaç varken memleketteki öğretmenlerin ve öğrencilerin askerlik yükümlülüklerini erteledi!
10-24 Temmuz 1921’de Yunan ordusu Kütahya-Eskişehir savaşında güçsüz Türk Ordusu’nu yenmişti.
Düşünün! Böyle bir zamanda ne yapılır?
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Mustafa Kemal’in talimatı üzerine 15 Temmuz 1921’de öğretmenleri, okul yöneticilerini, eğitimle ilgilenen aydınları Ankara’ya davet ederek ‘geleceğin eğitim sistemini tartışmak üzere’ Marif Kongresi düzenledi!
Bugün yapılanlara bakınca inanılmaz değil mi...
Açılış konuşmasını savaşın göbeğinden, cepheden koşarak gelen Atatürk yaptı! Her cümlesi önemliydi ama sonunda şunu dedi:
“Milletimizin temiz karakteri yetenek ile doludur. Ancak bu doğal yeteneği ortaya çıkarabilecek yöntemlerle donatılmış vatandaşlar gereklidir. Bu görev de sizlere düşüyor.”
Türkiye’nin dört bir yanından kadın ve erkek öğretmenler, yöneticiler, aydınlar geldi Ankara’ya. O toz duman arasında çoğu için yol masrafları, kalacak yer, yeme içme işleri, toplantı yapılacak salonlar önceden ayarlandı!
Kongre bitti Meclis’te şu oldu sonra...
Büyük fotoğrafı görmekte zorlanan vekiller Hamdullah Suphi Bey’in ensesinde boza pişirdi... Savaşın ortasında öğretmenleri toplamak da neymiş, kadınlar ve erkekler yanyana oturur mu, ayıp günah, savaş sırasında ‘boş işlere’ para harcanır mı, harcadığınız paranın hesabını verin dediler!
Çok kırıldı Hamdullah Suphi. Günümüzdekilere hiç benzemediği için kuruşun hesabını verdi ve istifa etti... Olsundu... Memleketi sadece 15 yılda uçuranlar temeli atmıştı!
***
Kurucu ve kurtarıcıların Cumhuriyet’i buydu...
Savaşın en yakıcı zamanında, Yunan Polatlı yakınlarına kadar gelmişken Türkiye Cumhuriyeti’nin yarınlarını şekillendirecek öğretmenlerine akıl sormayı akıl etmek! Hem de o öğretmenlerden birini bile o koşullarda aç ve açıkta bırakmadan, camilere sığınacak duruma sokmadan.