Gün geçmiyor ki gerek iktidar gerek muhalefet kanadından “döviz rezervi” hakkında zırva bir yorum yapılmasın. Önce “genel doğruyu” söyleyeyim. Birikimli olarak cari açık veren bir ülkenin net döviz rezervi olmaz. Birikimli olarak cari işlemler fazlası olan yani döviz gelirleri, döviz giderlerinden fazla olan ülkelerin de “döviz rezervine” ihtiyacı yoktur. İstemeseler de cebirsel olarak onların “net” döviz rezervleri vardır. Kural olarak 6 aylık ithalatı karşılayacak kadar döviz rezervi bulundurmak gerekir zırvası bizim gibi sürekli “döviz bitti” kabusu gören “dış borç kolik” ülkeler için söylenmiş olabilir. Gelelim niçin “yanlış” değil de “zırva” gibi tahrik edici bir sözcük kullandığıma. Net rezerv ve brüt rezerv ayrımı yapanlar, bunu “Merkez Bankası” için söylüyorlar. Halbuki kıymeti harbiyesi olan “ülkenin” konsolide döviz rezervidir. Dediklerine göre Merkez Bankası piyasadan (bankalar ve firmalar) kendi parasıyla, yani TL ile dolar alırsa bu net rezerve girermiş. Güzel de piyasanın net rezervi var mı? Türkiye, ülke olarak cari açık veriyorsa, piyasa nereden net rezerv sahibi olacak? Hemen bazılarının cari dengeye girmeyen “yabancılara taşınmaz satışından” ve “doğrudan yabancı sermaye girişlerinden” diyeceklerinden eminim. Uyuşturucu ihracatından demesinler bari. Peki onları da hesaba katalım bakalım piyasada “net rezerv” birikiyor mu? Bankaların dövizde açık pozisyonuna tavan getirilmedi mi? Unutmayın 2001 krizinden önce de Almanya’daki işçi tasarruflarını fahiş faizle Merkez Bankası rezervine katan Dresdner Bank veya kredi mektuplu mevduat vardı.
KİMİN REZERVE İHTİYACI VAR?
Gelelim “genel doğru” ile çelişen durumlara:
1) ABD, açık ara dünyanın en büyük cari işlemler açığı veren ülkesidir. Son yıllarda bu açık, yılda 1 trilyon dolara yaklaştı. Bizim kabaca 45 milyar dolar olan cari açığımız (aslında daha azdır) 1 trilyon yanında ne kadar da masum duruyor değil mi? Ama mali açıdan ABD’nin cari açığı sıfırdır. Çünkü ABD ithalatını kendi parasıyla yapmaktadır. Bir bakıma doların bizatihi kendisi, Amerika’nın bir ihraç malı olmuştur. ABD’nin değil 6 aylık bir günlük bile ithalatını karşılayacak kadar döviz rezervine ihtiyacı yoktur.
2) İngiltere uzun süredir cari işlemler açığı vermektedir. Buna rağmen İngiltere’nin net döviz rezervi vardır. Çünkü İngiltere de kendi parasıyla dış alım yapabilmektedir. Bundan daha önemlisi İngiltere’ye sermaye girişi vardır.
3) Euro bölgesinde cari açık veren ülkelerin de aslında döviz rezervine ihtiyacı yoktur. Çünkü ulusal para olarak kullandıkları Euro da dövizdir. Nitekim 2007-8 krizinde (başta resmi rakamları tahrif eden) Yunanistan olmak üzere “cari açıklı” üye ülkeler Euro’dan çıkmadıkları için dövizsiz kalmamıştır.
SÜRDÜRÜLEBİLİR CARİ AÇIK
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i takdir ediyor ve seviyorum. 2023’ün seçim sonrasının vahim şartları altında ülkeye dönüp, Maliye ve Hazine Bakanlığı’nı üstlenmek her babayiğidin harcı değildir. Kendisi kuşku yok ki; “mali istikrar için ne yapılmalı ve siyaseten bunun ne kadarı yapılabilir” biliyordur. Buna rağmen geçen gün “sürdürülebilir cari açık” tabirini kullandı. Bu ifadeyi daha önce Ali Babacan ve Erdem Başçı ikilisi de kullanmış ve oranı GSYİH’nin %5’i olarak saptamışlardı. Yürümedi. Şimşek bir yüzde vermedi. Ama %3’ü hedefliyor izlenimi elde ettim. Sürdürülebilir cari açık kavramını yanlış buluyorum. Bu, dönemsel krizleri göze almak demektir. Hedef er veya geç “sıfır cari açık” olmalıdır. Bu da emin olun imkansız değildir.
SON SÖZ: Sürdürülebilir cari açık öldürmez, süründürür.