Besine ihtiyaç duyma şeklinde tanımlanan açlığın da farklı türleri var. Gerçek açlık fizyolojik nedenlerden kaynaklanırken, duygusal açlık tamamen duygularımızın etkisiyle oluşur. Peki bunu nasıl ayırt edebiliriz? İşte Türk Kalp Vakfı Uzman Diyetisyeni Gizem Deniz’in yanıtı:

Gizem Deniz

Gerçek açlık nasıl anlaşılır?

Fizyolojik açlık besin aldıktan belli bir süre geçtikten sonra enerji düşmesiyle beslenme ihtiyacına bağlı olarak gelişen acıkmadır. Fizyolojik açlıkta mide tarafından beyne ‘yemek ye’ sinyalleri gönderilir. Bunun belirtileri midede kazınma hissi, gurultu ve hafif baş dönmesidir. Fiziksel açlığın gerçek açlık olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, vücudun enerji üretimi için besine ihtiyaç duyduğu açlık çeşididir. Uzun süreli fiziksel açlık durumunda kan şekeri düşebilir, konsantrasyon problemleri yaşanabilir ve yorgunluk hissi oluşabilir.

ÖZELLİKLERİ

- Fiziksel açlık, yavaş yavaş ortaya çıkar ve ertelenebilir.

- Fiziksel açlıkta kişiler açlık hissinden kaynaklı gergin, mutsuz olabilir. Fakat bu durum vücuda besin alındıktan sonra yani kişiler yemek yedikten sonra geçecektir.

- Fiziksel açlıkta tek bir besinden ziyade arzu edilen besin grupları vardır. Örneğin fiziksel açlık içindeyken bir besinden fazla yemek yerine besin grubundan oluşan çeşitli bir tabağa yönelme ihtiyacı hissedilir.

- Bu tür açlıkta, kişiler doyduklarını hissettiklerinde yemeği bırakırlar ve daha fazla yemek yeme arzusu içinde değillerdir. Yemek yemenin amacı hissedilen bir duyguyu bastırmak ya da azaltmak değildir. Yemek yemenin amacı, yaşamı sürdürebilmek için ihtiyaç olunan enerjiyi almak ve doygunluk hissine ulaşmaktır.

- Fiziksel açlıktan sonra, bireyler yedikleri yemekten pişman olmaz.

Duygusal açlık nedir?

Duygusal açlık; iş hayatı ya da günlük hayatta yaşanan üzüntü, sıkıntı, kaygı, stres, depresyon gibi nedenlere bağlı olarak sürekli yemek yeme isteği içinde olma halidir. Bireyler yaşadıkları problemlerin çözümünü yemekte ararlar. Duygusal açlığa sahip kişilerde, açlık hissi gece saatlerinde yoğun olarak hissedilir. Bireyler özellikle gece geç saatlerde yüksek kalorili besinler tüketmeye daha meyillidir. Kişi bu döngüyü sıklıkla tekrarladığında yeme düzeni bozulur, kilo alma ve alınan kiloların geri verilememesi gibi sorunlar ortaya çıkar.

ÖZELLİKLERİ

- Duygusal açlık, aniden ortaya çıkar ve ertelenemez. Duygusal açlığa sahip kişilerde birden bire yemek yeme isteği gelişir.

- Duygusal açlıkta bireyler gergin, mutsuz, öfkeli, heyecanlı gibi hisler yaşadıkları zaman, bu hisleri bastırmak için kendilerinde bir yeme mekanizması oluştururlar. Besin tüketildiğinde ise bu hisler geçmez, tam tersi daha da artar.

- Duygusal açlık sorunu olan bireyler fiziksel bir açlık çekmedikleri için öğünler ve besin gruplarından ziyade tek bir yiyeceğe yönelirler. Bu yiyecekler çoğunlukla atıştırmalıklar ya da abur cubur olarak tabir edilen vücuda son derece zararlı, yüksek kalorili, geçici ve kısa süreli doygunluk hissi sağlayan gıdalardır.

- Yemekten sonra fiziksel açlıkta hissedilen doygunluk hissi, duygusal açlıkta hissedilmez. Duygusal açlığa sahip bireyler fiziksel anlamda bir besine ihtiyaç duymadığı halde kişi içinde olduğu sıkıntılı durumdan kurtulmak için yemeğe yönelir. Aslında kişisinin buradaki amacı ruhsal doygunluğu sağlamaktır fakat bu durum mümkün olmadığından, duygusal açlığa sahip kişiler porsiyonlarını ayarlayamaz.

- Sürecin en sonunda, bireyler bunun psikolojik bir eğilimden kaynaklı olduğunu bildiklerinden dolayı yedikleri yemek, yiyecek, atıştırmalık vs. ürünlerden kaynaklı pişmanlık hissi yaşarlar.

BU SORUNLA NASIL BAŞA ÇIKILIR?

Duygusal açlığın belirtileri görmezden gelinirse ilerler. Sürekli yeme ve öğütülen besinlerin daha çok sağlıksız gıdalar olması nedeniyle kişide kilo alımı başlar. Zamanla gelişen obezite neticesinde ise başta kalp-damar hastalıkları ve diyabet olmak üzere pek çok hastalık baş gösterecektir. Duygusal açlığın tedavisinde ilaç ve benzeri takviyeler kadar besin ve sosyal hayat düzeni de önemlidir. Özellikle kazanılmış doğru yemek yeme alışkanlığının hastalığın iyileşmesinde büyük rol oynadığı kanıtlanmıştır. Yeme–içme bozukluğunun vücutta bulunan organik ya da kronik bir hastalıktan, hormonlardan veya kan değerlerinden kaynaklandığının tespit edilmesi gerekir. Eğer sorun bunlardan kaynaklı değilse dahiliye hekimi hastayı psikiyatri ve buna bağlı olarak diyetisyene yönlendirir.  Bunun psikolojik bir alt yapısının olduğunun teşhisi halinde uygulanacak en doğru tedavi yöntemini belirleyecek olan psikiyatristlerdir. Buna ek uygun beslenme rutini için mutlaka bir diyetisyenden destek alınmalıdır.