Yalnız Türkiye’nin değil, bölge ülkelerinin de gözü-kulağı bugün yapılacak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında olacak. Toplantı sonunda yayımlanacak bildiride Barzani’nin, bölücü terör örgütü PKK ile mücadele şöyle dursun, örgüte verdiği destekten duyulan rahatsızlık mutlaka vurgulanacak ve ardından da yaptırımlar sıralanacak. Türk askerini Irak’ın kuzeyinde görmek de sürpriz olmayacak.
Ülkemizde halen 250 bin civarında Iraklı Türkmen bulunuyor. Bunun yaklaşık 100 bini son iki yılda geldi. Barzani’nin, bağımsızlık referandumu kararı Türkmenleri büyük ölçüde etkilemiş durumda. Avukat Şevki Çayır, “İnanın bizim aklımız fikrimiz Irak’ta. Kerkük, Kürt değil, Türkmen şehridir. Ama, kanun-nizam tanımıyorlar. Bildiklerini okuyorlar. Bölge tam anlamıyla barut fıçısına dönmüş durumda” dedi.
SOYLU GELENEK
Hacettepe, Bilkent Üniversitesi’nin ve Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, vefatına kadar Türkmenlerle hiç bağını kesmemişti. Bugün bile Türkmen öğretmenler, öğrenciler Türkiye’ye getiriliyor, Bilkent’te eğitimden geçiriliyor, turistik yöreler gezdiriliyor. Teknolojinin olanaklarından yararlanılıp uzman öğretim üyeleri ve görevlileri tarafından ‘uzaktan öğretim’ sistemiyle Türkçe öğretimi veriliyor. Doğramacı’nın vefatından sonra bu soylu geleneği oğlu Prof. Dr. Ali Doğramacı, Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar hiç aksatmadan yürütüyor.
Bilkent Üniversitesi’nin öncülüğünde, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye- Azerbaycan Dostluk İşbirliği Dayanışma Vakfı, Bükreş Üniversitesi Tarih Fakültesi ile 25-28 Eylül’de Romanya’nın başkenti Bükreş’te 12. Uluslararası Büyük Türk Dil Kurultayı gerçekleştirilecek. Bu dev organizasyonu 12 yıldır Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Asst. Prof. Dr. Rasim Özyürek yürütüyor. Geçen yıl Macaristan’da, bu yıl Romanya’da gerçekleştirilen kurultaya, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş de, ekibiyle tam destek veriyor.
DOĞRAMACI’DAN ÖNEMLİ MESAJ
“Kerkük” denilince “Türkmen yurdu” anlaşılırdı. Türkmenler için Kerkük adeta bir semboldür. Atatürk’e karşı sevgi ve inançlarından dolayı, “Biraz daha uzun yaşasaydı, Musul ve Kerkük’ü de kurtarırdı” sözlerini hiç eksik etmezler. Bunlar, eski Gazi Üniversitesi Rektörü Kerküklü Prof. Dr. Enver Hasanoğlu’nun hayatının anlatıldığı “Kerkük’ten Başlayan Bir Başarı Öyküsü” kitabında da yer alıyor. Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ali Doğramacı, kitapta Kerkük ile ilgili bölümü okurken, 40 yıl önce New York’ta kendisini üzen olayı anımsıyor ve önsöze şunları yazıyor:
“1970’li yıllarım Columbia Üniversitesi’nde geçti. Orada, yani New York’ta Türklerin çok sayıda dernekleri vardı. Birbirleriyle anlaşmazlık ve kırıcı rekabet ortamı içindeydiler. Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun konuşmasını dinlemek istedim. Mali sıkıntılar, sağ-sol çatışmaları, işsizlik, sürekli enerji kesintileri nedeniyle ameliyat yapamayan hastaneler ve benzeri birçok sorunlar vardı. Bakanın ne diyeceğini merak ediyordum.
Bakan ülkedeki güçlükleri anlattı. Söz alanlar, Amerika’daki derneklerine, eğitim programlarına ve kültürel etkinliklerine Devletimizden mali destek istemeye başladılar. Bu tür beş veya altı talepten sonra, salonun arka sıralarından hiç tanımadığım, mütevazı kılıklı bir bey kalktı. Bakan’a ‘New Jersey, Paterson’daki Kırım Türkleri Derneği’ni temsil ediyorum. Bizim de sizden bir talebimiz var’ dedi. Devam etti; ‘Buradaki Rumlar, Yunanistan’a destek verirler, para yollarlar. Yahudiler İsrail’e büyük desteklerde bulunurlar. Biz de Türkiye’ye Devletimize kendi çapımızda destekte bulunmak istiyoruz. Sizden talebim şu: ‘Bize söyleyin, size ne şekilde, nasıl yardım yapalım.’
KAVGA ETMEK YERİNE
Önceki konuşmacılar Devlet’e ‘Bana ver, bana ver...’ derken, toprağını kaybetmiş Kırımlı, Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl destek verebilirim diye soruyordu. Bu beni çok etkiledi.
Ben Enver Hasanoğlu’yla, anlaştığımız konularda beraber yürüdük ve iyi işler yapabildik. Anlaşamadığımız konularda ise kavga etmek yerine kendi yollarımızda ayrı yürüdük. Bu olgunluk seviyesini önemsiyorum, çünkü ülkemizdeki kutuplaşmalardan endişe ediyorum. Türkiye’deki kutuplaşmaların bugünkü boyutları ve derinlikleri endişe veriyor. Birbirimizin farklı görüşleri ve davranışlarına hoşgörü ve saygı seviyesinin dibe vurduğu bir toplum kimlere yarar?”
Türkiye’nin sorunları giderek büyürken, iç siyasette kırgınlıklara yol açmayacak dil kullanılmasına da büyük ihtiyaç var.