Yazın gelmesiyle birlikte güneşin tadını çıkarma zamanı da geldi. Plajlar, havuz kenarları ve piknik alanları bizi bekliyor. Güneş ışınlarından korunmak için doğal olarak çoğumuz güneş kremlerine başvuruyoruz. Ancak koruyucu güneş kremlerinin zararları hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz?

Unutmayın, sağlığınızı korumak için sadece güneşin zararlı etkilerinden korunmak yetmez, aynı zamanda kullandığınız ürünlerin içeriklerine de dikkat etmeliyiz. Güneş koruyucu kremlerin içeriğinde bulunan aktif maddelerin yüksek oranlarda kana karıştığı biliniyor. Plajda güneş kremini sık sık kullanarak ve çocuklarımızı da bu şekilde korumaya çalışarak aslında bu kimyasal maddelere sıkça maruz kalıyoruz. Güneşten korunmaya çalışırken esas korunmamız gereken şeyin bu kimyasallar olduğunu biliyor muydunuz?

Birçok güneş kremi, cildi UV ışınlarından korurken zararlı kimyasalları da vücudumuza zerk etmekte. Örneğin, oksibenzon, birçok güneş kreminde bulunan bu yaygın kimyasalın vücut tarafından emildiği ve idrarda tespit edilebildiği kanıtlandı. Bu madde, cilt tarafından emildiğinde hormon dengesizliklerine yol açabiliyor, hatta kısırlık problemlerine bile neden olabildiğini gösteren çalışmalar var. Amerikan Pediatri Derneği, çocuklar için oksibenzon içeren güneş koruyucu kremlerin kullanılmaması gerektiği konusunda anneleri uyarıyor. Bu maddenin, özellikle bebeklerde ve büyüme çağındaki çocuklarda önemli bir risk teşkil edebileceği iddia ediliyor.

Peki ne yapmalıyız? Güneşe çıkmayacak mıyız?

Aslında güneş vücudumuzun sağlığı için son derece önemli olan D vitaminin ana kaynağı. Bu yüzden de güneşten en iyi şekilde faydalanmak ve doğru zamanda güneşlenmek önemli. Bilinenin ve bize ısrarla söylenenin aksine öğlen saatlerinde, güneş tam tepede olduğunda güneşlenmek, D vitamini sentezlemek için en etkili zamanmış. Bu saatlerde gelen UVB ışınları, vücudun D vitamini üretmesini sağlıyormuş.

Oysa bize ne öğretildi? Öğlen saatlerinde güneşten uzak durmalı, sabahları ve öğleden sonraları güneşe çıkmalıyız. Güneşin şifalı gücünden faydalanmak için sadece 20 dakika güneşlenmeniz yeterli, bundan fazlası cildinizde hasara neden oluyor. Bir de güneşlenirken cildinize koruyucu herhangi bir krem sürmemeniz gerekiyor çünkü koruyucu kremler vücudunuzun D vitamini sentezlemesini engelliyormuş.

Son yıllarda artan D vitamini eksikliği vakalarının önemli bir sebebi de kullanılan güneş koruyucu kremler olmalı. Uzmanlara göre D vitamininin vücudunuza düzgün bir şekilde nüfus edebilmesi için, güneşlendikten sonra birkaç saat boyunca duş almamak gerekiyormuş. Güneş kremlerinde bulunan bazı kimyasallar, sadece insan sağlığı için değil, aynı zamanda çevre için de zararlı. Oksibenzon ve oktinoksat gibi kimyasalların mercan resiflerine zarar verdiği gerekçesiyle bu kimyasalları içeren güneş kremleri Hawaii ve Palau gibi bazı bölgelerde yasaklanmış. Yani güneşten korunacağım diye küçük bir servet ödeyerek alıp bol bol sürdüğümüz o güneş koruyucuları denize girdiğimizde suya karışıp denizdeki canlıların bile yaşamını etkileyebilecek kadar kuvvetli.

Peki, güneşten korunmak için ne yapmalıyız? Birçok dermatolog "yiyemeyeceğiniz hiçbir şeyi cildinize sürmeyin" prensibini öneriyor. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için şapka, güneş gözlüğü, ince kıyafetler gibi fiziksel koruyucular güneş kremlerine nazaran daha güvenli görünüyor.

Güneşten korunmak için güvenilir ve sağlıklı ürünler kullanmak önemlidir. Unutmayın, cildiniz vücudunuzun en büyük organıdır ve ona iyi bakmak, genel sağlığınızı açısından oldukça önemlidir.

***

Yanan ormanlara imar izni verilmemeli!

Her yaz Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde çıkan orman yangınlarının ardında yatan nedenler ne yazık ki sadece doğanın zorlu şartlarıyla sınırlı değil. Çoğu yangın, çıkar gruplarının kasti olarak ormanlık alanları yakmasıyla başlıyor. Bu gruplar, yangın sonrası orman arazilerinin kanunen orman hükmünü yitirip imara açılmasıyla lüks oteller, tatil köyleri ve konut projeleri yapmak için fırsat kolluyor. Bu durum, ormanların sadece yangınlarla değil, açgözlülük ve çıkar çatışmalarıyla da mücadele etmesi gerektiğini gösteriyor.

Bu yangınların sonuçları ise hem Türkiye hem de doğa için son derece yıkıcı. Binlerce hektarlık orman alanı yok oluyor, doğal yaşam alanları tahrip ediliyor ve ekosistem dengesi bozuluyor. Türkiye'nin ciğerleri sayılan ormanlar, sadece çevresel değil, ekonomik ve sosyal açıdan da büyük kayıplara neden oluyor. Yangın sonrası bölgelerde erozyon riski artıyor, tarım alanları zarar görüyor ve köylülerin geçim kaynakları yok oluyor. Binlerce hayvan telef oluyor. Doğal felaketlerin yanı sıra, insan eliyle yaratılan bu trajediler hem doğanın hem de toplumun derin yaralar almasına sebep oluyor.

2024 yılında Türkiye'nin turizm bölgelerinde çıkan orman yangınları, sıcaklıkların artması ve kuraklık nedeniyle ciddi bir sorun haline geldi. Özellikle Muğla, Antalya ve Bursa gibi popüler turizm merkezlerinde çıkan yangınlar büyük hasarlara yol açtı. Manavgat'ta tarlada başlayan yangın ormanlık alana sıçrayarak 2 dönüm alanı tahrip etti​. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesinde yer alan Assos Antik Kenti'ne yakın bir makilik alanda çıkan yangın antik kentin tarihi yapılarında büyük bir zarara yol açmasa da bölgedeki makilik alanın büyük bir kısmı tahrip etti. Yangının çıkış nedeni henüz belirlenemedi.

Bu tür yangınlar, yalnızca tarihi ve doğal alanlara zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda turizmi de olumsuz etkiliyor.

Yangınların söndürülememesi ise birçok faktörden oluşan ayrı bir felaket. İtfaiye ekipmanlarının yetersizliği, koordinasyon eksikliği ve zaman zaman sabotaj girişimleri, yangınların kontrolden çıkmasına sebep oluyor. Ayrıca, yangın söndürme çalışmalarında havadan müdahale için yeterli sayıda uçak ve helikopter bulunmaması, mevcut araçların bakım sorunları ve lojistik aksaklıklar da büyük rol oynuyor. Tüm bunların yanı sıra, yangın söndürme ekiplerinin eğitimsizliği ve personel eksikliği de yangınların büyüyerek daha geniş alanlara yayılmasına neden oluyor.

Yaz sıcağında çıkan yangınlar tümüyle önlenemese de kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar için kesinlikle imar izni verilmemesi ve bu alanların kanunlarla korunması, hiç değilse kasıtlı olarak çıkarılanların önüne geçilmesinde önemli bir adım olabilir. Şu anki durum, ormanların yok edilip yerlerine otel, tatil köyü gibi yapılar inşa edilmesine olanak tanıyor. Ancak, yangın sonrası bu arazilerin imara açılmasının yasaklanması, çıkar gruplarının kötü niyetli eylemlerini engelleyebilir. Yasaların bu şekilde düzenlenmesi hem doğanın hem de kültürel mirasımızın korunmasına büyük katkı sağlayacaktır, tabii korunmak isteniyorsa!