Türk halkı kendi kaderini oylayacak!
Bana haftalardır sorulan soru şu:
“Sonuç ne olacak?”
Benim cevabım sadece şu iki kelime oldu:
“Kafanızı kullanın!”
Bu konuda Ergin Asyalı da bu sütun için güzel bir karikatür yaptı.
Shakespeare’in Hamlet trajedisinden esinlenen Ergin Asyalı, vatandaşın eline Hamlet’in kuru kafasını vererek:
“Olmak ya da olmamak” diyor.
Hamlet’in ünlü kuru kafası da:
“Aklını kullan oğlum, aklını!” cevabını veriyor. (Karikatür altta)
İşin özü bu... “Evet” ya da “Hayır” oyları için bugün propaganda yapmak yasak olduğundan şimdilik bu kadar sevgili okurlar.
Karar, sağduyusuna inandığımız aziz milletimizin...
Katılım yüksek olursa, halkın gerçek kararı ortaya çıkacak.
Vatan görevi bu... Mutlaka sandığa gitmek gerekiyor.
Yorumlarımıza yarın devam edeceğiz.
* * *
Kampanya süreci boyunca her türlü yalan ve yanlış havada uçuştu.
Bunları düzeltmeye zamanımız da, yerimiz de yetmez.
Aklıma, bir yalan ve yanlışlıklar öyküsü geldi...
Laf kurbanın tarihçesinden açılmış... Çok bilenlerden biri anlatmaya başlamış...
“Efendim, çocuğu olmayan Hz. Davut, Allah’a yakarmış:
“Yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeceğim!”
Davut’un duası kabul edilmiş, Allah ona bir kız çocuğu göndermiş, adını Ayşe koymuş...
Zaman geçmiş, çocuk büyümüş, Allah’a kurban edilecek yaşa gelmiş, Davut kızını yatırmış, tam kesecek, meleklerden Azrail, gökten bir keçiyle inmiş;
“Ey Davut, kızının yerine bu keçiyi kurban et!”
Çok bilen, her şeyi bilen adam etrafına bakmış:
“Şimdi anladınız mı?”
Dinleyenlerden biri ayağa kalkmış:
“Ulan neresini düzelteyim? Hazreti Davut değil, Hazreti İbrahim, kurban edilecek çocuk kız değil erkek; Hz. İsmail... Gelen melek Azrail değil, Cebrail, kurban edilen de keçi değil, o koç! Ulan hangisini düzelteyim?”
Ülkemizdeki kampanya süreci de o hesap!
18 ada gitti, sıra Kıbrıs’ta!
Dış politikamız o kadar yanlış ki, sürekli kaybeden biz oluyoruz.
Yunanistan, Ege Denizi’ndeki 18 Türk adasının üstüne oturdu!
Sanki babalarının malı! Bizimkilerde ses seda yok!
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım:
“Türkiye, Ege Denizi’nde, kendi topraklarında, kendi adalarında Yunanistan tarafından kuşatılmış durumda. Vatan topraklarına, Ege’deki hak ve menfaatlerimize sahip çıkmak millî bir görevdir” diyor.
Görev ama ortalıkta bizim muhteremlerden hiç kimse yok!
* * *
Ege Denizi’nde işgal edilen Türk adalarından sonra şimdi de Kıbrıs’a göz koydular.
Kıbrıs Türkleri ile Rum kesimi arasındaki müzakere süreci yeniden başladı.
Aslında, akıntıya karşı kürek çekmek bu... Çünkü Rumların anlaşmaya niyetleri yok! Tavırlarından, davranışlarından, ikide bir işi yokuşa sürmelerinden anlaşılan şu:
“Türkler gelsin, kucağımıza otursun, böylece anlaşmış olalım!”
Bunu demek istiyor ve hiçbir mantıklı yaklaşımı kabul etmiyorlar.
Yani onlar efendi, Türkler köle, uşak ya da hizmetkâr olacak!
Bunu kabul edecek gerçek bir Türk var mıdır? Hayır!
“Avrupa Birliği”ne girmek için Rumlara teslim olmayı kabul eden satılık ruhlu herif-i naşerifler (şerefsiz herifler) hariç, hiç kimse yoktur!
* * *
Taner Ünal’ın “Türksüz Anadolu’ya HAYIR” adlı değerli bir kitabı var. Türk gözüyle Türk tarihini ve millî meselelerimizi inceliyor. İşte bu kitaptan “Kıbrıs’ta Kıbrıslılık” adlı bir bölüm:
“Kıbrıslılık” gibi hiçbir mana ifade etmeyen kimliksiz, kişiliksiz, haysiyetsiz ve şahsiyetsiz toplumlara yakışan sözler, binlerce yıl dünyaya ışık saçmış, dünyanın en medeni ve yüksek kültürüne sahip milletin evlâtlarına söyletiliyor.
Bizim öz be öz evlâtlarımız olan Türk oğlu Türk gençlerimiz “Kıbrıslılığa” sığınıp kendi kimliğini reddettiği takdirde ne olacağını zannediyor?
Kıbrıslı Rumlar “Biz Rum’uz” diyecekler, Türkler ise “Biz Kıbrıslıyız” diyecek!
Bu, Rumların efendiliğini kabul etmek demektir.
Kimliksiz toplum olmaz. Başkalarının tanımladığı bir kimlikle hareket eden topluluklar o kimliği tayin edenlerin sömürgesi olurlar!”
GÜNÜN SÖZÜ
Referandum, iki
cambazın bir ipte
yürümesi gibidir!
Biri düşecektir!