Hakan Cerrahoğlu Müzik dünyasının düşleyenlere de ihtiyacı var, yapanlara da, ama düşlediğini yapanlara, zoru başaranlara daha çok ihtiyacı var. Zirveye çıkan arızalı asansörü değil de merdivenleri kullanan Barbaros gibi… İstanbul’daki eğlence hayatının ve canlı müzik sahnelerinin müdavimleri onu çok yakından tanıyor. Güçlü yorumu, Fransız şansonlarından İtalyanca klasiklere, caz standartlarından Yunanca şarkılara uzanan çok dilli ve geniş repertuarıyla dinleyicilerinden alkış toplayan Barbaros ile Dada Salon Kabarett’deki sahnesi öncesinde buluştuk ve müzik çalışmaları üzerine sohbet gerçekleştirdik. En yeni heyecanınız ‘Kalbimin Ankara’sı ile başlayalım. Şarkıyı ilk kez dinlediğinizde sizde nasıl hisler uyandırmıştı? Şarkı arayışım sırasında, bana şarkıyı ilk dinleten Merih Ermakastar oldu. Şarkıyı ilk kez dinledikten sonra bende üst üste dinleme isteği yaratmıştı, uzun zamandır aşkı bu kadar güzel anlatan bir şarkıyla karşılaşmadım diye düşündüm. Umarım herkeste aynı hisleri yaratır. Bence eski zamanların naifliğini taşıyan bir şarkı. Şarkının klibi Okan Bayülgen imzası taşıyor. Bayülgen’le birlikte çalışmak nasıldı? Klibi, bir helikopter pistinde çektik. Tahmin edeceğiniz üzere 40’ncı katta… Çok soğuk ve rüzgarlı bir havada çekim yapmak hiç kolay değildi. Fakat Okan, beraber çalışılması o kadar keyifli bir insan ki… Bir defa çok rahat ve çok pratik bir insan. Harika bir yönetmen ve çekimler sırasında size o kadar güzel oyun veriyor ki size sadece o anların tadını çıkarmak kalıyor. Şarkı DMC etiketiyle dijital olarak yayınlandı. Müzik sektörünün içinden geçtiği bu dijitalleşme süreciyle ilgili yorumlarınızı öğrenebilir miyiz? Dijitalleşme kaçınılmaz bir süreç, doğrusu şarkıların duygularına sinmediği sürece güzel, pratik ve gerçekten müzisyenlere destek olan bir süreç. Ancak, onu da sahte tıklama, sahte takipçi satın almaya boyarsak, kirletiriz. Bıçak sırtı bir durum. Sizin birçok dilde şarkı söylediğinizi, geniş bir repertuarınız olduğunu biliyoruz. En çok ne tür şarkıları söylemekten keyif alıyorsunuz? ‘Sahnemin olmazsa olmazlarındandır’ dediğiniz şarkı var mı? Net bir tür söyleyemem, ancak sanırım büyük ustaların, klasikleşmiş isimlerin şarkılarını söylemekten büyük zevk alıyorum. Sezen Aksu, Barış Manço, Cem Karaca, Tanju Okan gibi isimlerin şarkılarını çok söyledim, günümüzde de daha çok alternatif ve rock şarkılarını seviyorum. Bunların yanı sıra Tom Jones, Michael Bublé, Frank Sinatra gibi dünya çapında isimlerin şarkıları, Yunanca, İtalyanca, Fransızca şarkılar da mutlaka repertuarımda oluyor. Yıllardır İstanbul’un gözde eğlence mekanlarında sahneleriniz oluyor ve sizi takip eden kemik bir kitle var, sahnenizle ilgili yapılan yorumlar hep çok güzel… Bu başarıyı neye borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz? Başarının borçlu olunduğu yer hep aynı sanırım, durmaksızın çalışmak, emek vermek. Çok emek verdiğimi düşünüyorum. Başarılı nitelendirilmesi ise bence bir kitlenin nabzını tutabilmek, insanların ne istediğine cevap verebilmek veya onları doğru yönlendirebilmekle ilgili. Ben de sahnelerimde, insanların duygularında dalgalanmalar yaratmaya çalışıyorum, ‘Hep beraber şarkı söyleyip, aynı enerjiyi paylaşıyor muyuz’ diye hissetmeye çalışırım hep. Dünyada takip ettiğiniz, hayranı olduğunuz isimler var mı? Aynı sahneyi paylaşıp düet yapmayı çok istediğiniz isimler kimler? Sia, Clean Bandit, Adele, Sam Smith, Charlie Puth, David Guetta, Anne Marie gibi isimleri çok yakından takip ediyorum. Düet içinse Lara Fabian, Celine Dion, Garou, Katherine McPhee, Pink Martini gibi isimler aklıma gelenler arasında... Menajerliğimi üstlenen Pasion Turca, uluslararası bağlantıları çok kuvvetli olan bir şirket. Dolayısıyla bu hayallerime biraz daha yaklaşıyorum sanırım. Sizce müziği evrensel bir sanat dalı yapan ana tema nedir? Her şeyden önce müzik, birden fazla duyu organına hitap ediyor. Duymak, kimi zaman bir şeylere dokunmak, duygu uyandırmak… Yani bir insanı mutlu eden bir melodi, diğeri için çok hüzünlü olabilir. Bu yüzden müzik aslında herhangi bir cinsiyet, ırk, dil, din gözetmeksizin ortak bir dil yaratabiliyor ve bu nedenle de evrensel. Sanat kombinasyonu içinde müzik felsefesi ve estetiğini nasıl yorumlarsınız? Bununla ilgili okul zamanlarımda, özellikle üniversitede, Nietzsche’yi çok okurdum. Gerçekten belki biraz klişe olacak ama benim de benimsediğim bir felsefedir. “Müziksiz bir hayat hatadır” der Nietzsche. Üstelik bu sözü neredeyse her dile çevrilmiş. Bence Fransızcası en güzeliydi. “Sans musique la vie serait une erreur.” Bu aslında söylenmek isteneni çok net açıklıyor. Sanatın bilinen 7 tane dalı var ama müzik, duygulara direkt olarak hitap ettiği için bence bunlardan bir parça daha ayrılıyor. Ve diller üstü bir yapısı da olduğu için sanırım müzik diğer sanat dallarından çok daha farklı bir yerde. Talu Şarkıları, sürpriz düetlerle geri geliyor Son olarak sevgili Zeynep Talu ile ‘Talu Şarkıları’ konserlerinizden de bahsedelim. Çok beğenildi, herkesin ezbere bildiği, hit olmuş, zamansız şarkılar… Yakın gelecekte bununla ilgili neler var? ‘ Talu Şarkıları’ benim kendi sahnelerimde de sıklıkla söylediğim şarkılar… Hep çok özel ve bugünden ayrı tuttuğum şarkılar… Benim hayatımda çok özel yeri olan şarkılar… Sadece benim de değil… Bu topraklarda yaşayan herkesin kendinden bir şeyler bulduğu şarkılar… Ve Zeyno ile dostluğumuz çok uzun yıllara dayanıyor. Dolayısıyla sahnede önce biz eğleniyoruz, keyif alıyoruz. Bu tabii seyirciye de yansıyor. Bu nedenle proje çok sevildi. Konserlerimiz ve sahne çalışmalarımız İstanbul’da ve Türkiye’nin farklı kentlerinde devam edecek. Yakın zamanda da bu projenin ilk single’ı “Sevdik Sevdalandık” yayınlanacak, çok eğlenceli ve renkli bir klip çektik. Yaza doğru da sürpriz sanatçılarla düetlerin de olduğu bir tribute albüm yayınlayacağız.