Çıkardığı yüzden fazla çocuk kitabı, pek çok dergi ve gazeteyle çocukların gözdesi Yalvaç Ural ve Ebru Güzel’le buluştuk. Her iki ismin de ortak endişesi çocukluğun yitişi üzerine konuştuk. Tween kavramıyla ilgili ülkemizde ilk kez bir araştırma kitabı yazarak Ural’dan tam destek alan Güzel, sosyal medyadaki çocuklarımızı bekleyen tehlikeye karşı aileleri uyarıyor. Özellikle Instagram’da 2 milyon paylaşımla yaşları 8-12 arasında değişen tween fenomenler, Güzel’e göre güzellik ve şöhret takıntısı tehlikesi içinde. Yalvaç Ural da on beş yıl önceki öngörüsünü bugün bonzai çocukların haklı çıkardığını söylüyor. Ural ve Güzel’in uyarısı net: Gelişimi güdük kalmış bir ağaç gibi çocukluk da erozyona uğrayıp yok oluyor! Ebru Hanım tebrik ederiz bu yıl Oğuz Tansel Çocuk Yazını Ödülünü kazandınız. Ne söylemek istersiniz. Ebru Güzel: Tam “Bir şeyleri zorluyor muyum acaba?” diye sorguladığım bir dönemde, “devam etmelisin” mesajıyla gümbür gümbür gelen bir ödül oldu. Eşikteki Çocuk #tween kitabının araştırmasına 2018 yılında başlamıştım. 2019 yılında da kitap Kırmızı Kedi Yayınları tarafından basıldı. Nitelikli bir kitap okumak isteyen insanların azaldığını bildiğim için de çocuklar, öğretmenler, öğrenciler ve annelerle birlikte paneller düzenliyordum. Hatta ilkini okulum Fenerbahçe Üniversitesi’nde öğrencilerimle birlikte yaptık. Bir yıl boyunca tween nedir önce onu anlatarak, il-il okulları dolaştım. İşte böyle bir iklimde ödül komitesinden Metin Turan Beyefendi aradı. Seçici kuruldaki Adnan Binyazar, Prof. Dr. Sedat Sever, İlhan Gülek, Metin Turan ve Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün gibi güçlü, tarafsız ve iyiyi gören insanlar tarafından ödüle layık görülmek beni çok mutlu etti.
Ebru Güzel ve Yalvaç Ural
Yalvaç Ural: Oğuz Tansel Çocuk Yazını ödülünü bu sene iki yapıt aldı. Tabii Dr. Esra Uslu’nun, “Ödüllü Çocuk ve Gençlik Kitaplarında Toplumsal Bir Sorun Olarak Grup Düşmanlıkları: Kalıpyargı, Önyargı, Ayrımcılık” adlı doktora tezi de nitelikli bir çalışma. Kurul alanında bu güçlü iki bilimsel çalışma arasında karar veremeyince ikisine birden ödül verdi. Tabii Ebru’nun kitabı bana yıllar önce verdiğim kavgayı hatırlatıyor. Çocukluğun erozyona uğrayışı ve ailenin çıkmazda oluşu… O yüzden Eşikteki Çocuk bütün bu sorunları irdelemesi bakımından çok önemli. Ebru Hanım tween sorunundan bahsetmiştiniz, biraz açar mısınız çocukluk nasıl bir tehlike içinde? E.G.: Amerika’da artık genel olarak 8-13 yaş grubuna çocuk değil, tween deniliyor. Instagram’a bakın tweenle ilgili yüzü geçkin etiket göreceksiniz. Tween imajı sokağı, evleri ve okulları da sarmış durumda. Yetişkin görünümlü, cinselleştirilmiş, metalaşmış çocuklar bunlar. Lüks tüketim, güzellik ve şöhret ya da beğeni takıntısı içindeler. Şimdi bu imaja Tiktok’tan dolayı dans da eklemlendi. Fenomen olanların anneleri hesaplarını yönetiyor, zaten etiketi çocuklar kendileri paylaşıyor. Ne yazık ki anneler sosyal medyada, odasını, eşyalarını dahası bedenini teşhir eden çocuklarıyla ve aldıkları beğeni sayısıyla övünüyorlar. Yetişkin modeller gibi poz veren bu çocukların “ne çocuk ne ergen” görünümlerinden dolayı eşikte olduklarını düşünüyorum. Kitabı da antropolog Viktor Turner’in eşiksellik kuramına dayanarak yazdım. Eşiksel evreyi, belirsiz, muğlak, arada yani arafta bir bölge olarak tanımlandığı, yani tween kavramıyla örtüştüğü için seçtim. Yalvaç Bey sizin zamanınızdan bu yana çocukluk algısı nasıl bir değişime uğradı? Y. U.: Biz Walkman müzik dergisini çıkardığımız 80’li 90’lı yıllarda pek çok dergi vardı. Moda endüstrisi de hızla gelişiyordu. Amerikalıların teenage dergileri çok popülerdi. 17-18 yaş Amerikan rüyası filmindeki gibi flört etmek, moda giyinmek, partilemek gibi yani böyle bir dünya pompalanıyordu. Ama şimdi görüyorum ki bu akım tween yaş grubuna inmiş. Tween kızlarda en güzel olma çabası başlamış. Artık doktor, öğretmen olmak istemiyorlar, manken, etkileyici ya da fenomen olmak istiyorlar. Bunda anne babaların boşanmış olması da etkili bir de kız çocukları arasında rekabet çok fazla. Anneler tarafından anormal bir rekabet yarışı aşılanıyor. Bu sorunu derinlemesine araştırmak yapmak gerekiyor, çünkü çocukların ruhları esir alınmış. İnternet, mobil teknolojiler ve sosyal medyanın gelişimiyle çocukluğun uğradığı erozyon da artmış vaziyette. Ne yapmak gerekiyor peki, ailelere bir öneriniz var mı? E.G.: Çocukluğun yitişini gösteren süreçlerin bütününe tepki vereceğiz. Dünyanın en güzel kız çocuğu olarak fenomenleştirilen Kristina Pimenova bizim örneğimiz olamaz. Yeniden Heidi’lere geri dönüp, okuyan, sorgulayan, görüntüsünden ziyade yeteneklerini ve kişiliğini geliştiren, toprağa dokunan, tohum eken ve hayvanlarla kardeş çocukları öne çıkaracağız. Önce annelerin öz varlıklarına yatırım yapması gerekiyor, sonra da çocuklarına kılavuzluk... Kimse kimsenin sahibi değil, bizler çocuk sahibi olmuyoruz. Onlara rehber oluyoruz, olabilirsek tabi. Diğer açıdan kadınların bu kadar yükün altında ezildiği bir ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir an önce sağlanması şart. Bir kadın hem kariyer hem çocuk yapıp, hem fit, hem genç hem de stil olamaz! Bu söylemlere uyanık olalım, öyle süper kadın denildiği zaman havaya da girmeyelim. Yeni doğum yapmış fit anne; yani yummy mummy bir pazarlama projesidir. Değil örnek almak, tepki verelim. Seri dizilerden kafamızı kaldırıp en küçük bir boşlukta telefon ekranına yapışmazsak çocuklarımız için anlamlı bir şey yapmaya kendimizden başlamış oluruz. Y.U.: Biz çocuk yetiştirmeyi yalnızca beslemek, giydirmek, korumak ve bakmak sanıyoruz. Davranışlarını, düşünüşlerini, devinimlerini baskı altında tutarak, kontrol ederek ve yalnızca bilgilendirerek eğitim veriliyor. İnsanın duygu başlıklarını ve bunların alt başlıklarını kendi bulması gerekiyor. Ama hep olumsuz duygularımız besleniyor, örneğin çocuğun baskılanması, geriye itilmesinden, alay edilmesi gibi pek çok şeyden oluşan alınganlık gibi... Doğru insan yapma eğilimi adıyla çocukları baskıyla, kişiliklerini bozarak, duygularını törpüleyerek, düşünmelerine olanak tanımada yalnızca söylenileni yapmaları ve hatta emretme üzerine bir yaklaşım izleniyor. Okulda da evde de bu böyle. Atasözlerimize bakın, ağaç yaşken eğilir, diyor. Ben de soruyorum ağaç yaşken eğdiğinde ne yapacaksın? Elmayı oturduğun yerden mi toplayacaksın? Ağacı eğdiğin zaman çocuğun da ruhunu törpülemiş oluyorsun. Az toprak, az suyla yani az besinle bonzai yetiştiriyorsun. Bonzai gibi gelişimini tamamlayamadan, olgunlaşan güdük bir ağaç olarak büyüyor. Tellerini de söksen, vitamin de versen, genetiği bozulmuş, özgürlüğü yok edilmiş bir varlık yetiştiriyorsun. Çocuğun öz varlığına ulaşmasına rehberlik etmek için kökten bir değişim gerekiyor.