İlk albüm ‘Bozkır’ ve isminiz Congulus. Nasıl bir hikaye bu? Cihan Önder: Gulyabani’yi herkes bilir. Congulus ismi Anadolu’da çocuklara gece anlatılan, korku ve heyecanla dolu yerel bir hikayeden geliyor. Babam yerel hikayeler derlediği için benim de yakından bildiğim bu hikayeler hafızamda yer alıyordu. Congulus sizi tanıdığınız birinin sesi ile çağırır ve ona kanarsanız kayıplara karışırsınız. Emre ile yaptığımız bir motor yolculuğunda gruba isim arıyorduk. Ben önerdim, üçümüzün de çok hoşuna gitti. Sadece “Kongulus” olarak söylenmesi biraz problem yaratıyor. Bazıları Latince bir kelime olduğunu düşünüyor ama yerel bir isim. Ve Congulus yazıldığı gibi okunuyor. Siz Congulus'u nasıl tarif edersiniz? Tayfun Gür: Congulus’un geçmişi kısa gibi gözükse de altında barındığı uzun bir süreç var. Ben Congulus’u geçmişte düşünmüş ve biriktirmiş, şimdiki zaman da bunu dışa vuran bir Gulyabani olarak tanımlayabilirim. Cihan Önder: Evet, Gulyabanimiz hem herkesle paylaştığımız oyun alanımız hem de bizim içsel bir yolculuk ve ifade biçimimiz. Congulus, tanım olarak bir ‘enstrümantal saykodelik rock’ grubu ama temelinde bahsettiğimiz yolculuğun dışa vurumu. Bazen o bizi kovalıyor, bazen de biz onu. Emre Açıkgöz: Congulus benim için üç kişiden oluşuyor. Dışarıdan bakan belki daha kurumsal bir grup görebilir. Ama içeriden, benim için Congulus’un anlamı Cihan ve Tayfun ile yaşadıklarım. Olur da birimiz gitse daha güzel bir basçı, gitarcı, davulcu gelse bile artık o başka bir proje olur. Congulus olmaz. Bu işin çok insani tarafı. Bazen seviyorsun bazen sövüyorsun. Başta demiştim aile diye. Bir de dinleyici tarafı var. Çok özel insanlar onlar. “Yıllar” isimli parçamızın Nuri Bilge’ye selam olduğunu anlayan dinleyicimiz var. Bundan daha güzel ne olabilir? Şarkılarınızdaki atmosfer derin hikayelerden oluşuyor. Yaratım süreci nasıl oluyor? Cihan Önder: Genelde elimizdeki malzemeleri ortaya atıp sonra üzerine doğaçlayarak ya da tamamen doğaçlamaların bizi taşıdığı noktalar üzerinden gidiyoruz. Doğaçlamalarda bir akışa giriyoruz. Bu akış hali de bizi bir nevi trans durumuna sokuyor. O an üç kişinin yazdığı ve oynadığı bir hikâye ortaya çıkıyor. Duygu hallerinin değiştiği, yükselmeler ve düşüşlerin olduğu bir yolculuk başlıyor. O zihinsel duruma geçemezsek zaten iyi bir yere gitmemiş oluyoruz. O zaman sadece bir takılma durumu oluyor. Emre Açıkgöz: Bizim bir araya geldiğimizde kullandığımız iki dil var. Biri sözcüklerle ifade ettiğimiz. Diğeri de çalmaya başladığımız an başlayan dil. Her ne oluyorsa o an oluyor. Her birimizin birbirinden çok farklı beslenme alanları var. Dinlediğimiz, sevdiğimiz müzikler, filmler çok farklı. Aynı zamanda her alanın birbiri ile ilişkisi de olduğuna inanıyorum. Örneğin okyanusun dibinde yaşayan bir deniz yıldızının beş uzvu olması ve insanın elinin beş parmaklı olması gibi. Görsel tasarım, müzik, dans, mimari özünde aynı prensip ve diyalektikle işliyor. Aynı kontrast, hiyerarşi, uyum ve yükselme alçalmalara sahip. Farklı alanlardan beslenmek ve bunları sentezlemek müziğimizi derinleştiriyor diye düşünüyorum. Tayfun Gür: Beste sürecinde çok zorlandığımız ya da çok keyif aldığımız zamanlar da oluyor. Esasında grupta hepimiz baskın ve ayrı karakterleriz, ama egolu değiliz bu yüzden de çok keyif alarak Congulus’u oluşturduğumuzu düşünüyorum. Böylece ortaya başka bir sinerji çıkıyor. 'BESLENDİĞİMİZ BİR GELENEK OLMASI KAÇINILMAZ' Türkiye’de saykodelik müzik dünya ile birlikte bir geleneğe sahip. Sizin saykodelik müziğe bakışınız nasıl? Cihan Önder: Bu topraklarda yaşayan insanlar olarak elbette buradan çıkan notalara, sözlere çok aşinayız. Beslendiğimiz bir gelenek olması kaçınılmaz. Ancak bu aslında yerelden etkilenmek olarak açıklanabilir. Congulus içinde kullandığımız doğaçlamalar üslup olarak kullanılıyor. Tarihi bayağı eskiye dayanan bu doğaçlamalar müziğin kendi doğasından kaynaklanıyor. Emre Açıkgöz: Saykodelik müziğin ülkemizde belirli bir geçmişi var. Hatta dünyada “Turkish psychedelic” diye anılıyor. Bu şarkıları dinledik onlardan beslendik. Ancak biz daha yeni bir üretimden söz edebiliriz. Güncelden ve teknolojiden ayrı düşmeden, şu andaki hayatlarımızdan da beslenerek taş üstüne taş koymaya çalışıyoruz. Tayfun Gür: Ben yaşadığımız toprakların bizi beslediğine inanıyorum. İzlerini taşıdığımız ortada. Genlerimizden geliyor. Üretimlerimizi bu yönde gerçekleştiriyoruz. Peki Congulus nasıl bir araya geldi? Emre Açıkgöz: Cihan ile çıktığımız motosiklet yolculuklarıyla başladı. Uzun motor yolculuklarında hem birbirimizi hem de müziklerimizi fark ettik. Bir arkadaşımızın ‘birlikte çalın’ önerisi ile Tayfun’u da davet ederek stüdyoya girdik. İlk prova aslında sancılı idi, bir türlü bir şeyler çıkmıyordu. Son bir mola verip yarım saat daha çalışıp ayrılalım diye düşündük. Son molanın ardından çaldığımız o yarım saatte bir şeyler oldu ve ‘Son Yarım Saat’ isimli albümde de yer alan parça ortaya çıktı. Ayrılırken sonraki prova için sözleşmiştik. Provayı erken bitirseydik belki de Congulus olmayacaktı. Congulus öncesi nasıldı hayatlarınız? Cihan Önder: Müzik her zaman vardı. Kendi kendime yazıp, çalıyordum. Looplar üretip kompozisyonlar yaratmayı çok seviyordum. Congulus’daki loop çalışmalarının o günlerden esintileri var. Hep söylüyorum, Kim Ki O grubundan Berna Göl’ün “Siz niye çalmıyorsunuz?” soruları da bizi motive etti. Bunun üzerine bir araya gelip emprovize çalışmalar yapmaya başladık. Congulus ortaya çıktı. Uzun zamandır aranan şey bulunmuş oldu. Emre Açıkgöz: Müziği, hayatımda müziği arayış ve ifade etme biçimi olarak tanımlayabilirim. Müzik beni birçok insanla bir araya getirdi. Birçok grupta çaldım. Congulus’u diğerlerinden ayıran bir müzik projesi, oluşum, grup kuralım müzik yapalım gibi bir şey olmaması. Burada bazen müzikten ziyade bir aile ilişkisine tanık oluyorum. Bir aile içinde yaşanan tüm duygu geçişlerini, sevinç ve üzüntü anlarını, güzelliklerin ve zorlukların herkesin omuriliğine kadar hayatının içine nüfuz ettiğini görüyorum. Tayfun Gür: Ben müzikle üniversite zamanlarında tanıştım. Davul beni etkilediği için kendimi o alanda yetiştirdim. Kafelerde tek gitar ve vokalin yanında çalmaktan pop müzikten caza uzanan farklı gruplara uzanan bir sürecim bile oldu. En sonun tüm grupları bırakıp saykodelik müzik ile tanıştım. ‘Ispanak’ isimli bir grupta çaldım. Peyote’den Zeytinli’ye uzanan dönem sonrasında yurt dışına eğitime gittim. Döndükten sonra da geçmişten beri biriktirdiğimiz şeyler bugün gün yüzüne çıktı.