"Yargı altın çağını yaşıyor" deniliyordu ancak sizin kitabınızla birlikte bir "FETÖ Borsası" kurulduğunu öğreniyoruz. Nasıl ortaya çıkmış bu borsa? Biz Şamil Tayyar ile öğrendik FETÖ borsası olduğunu... FETÖ borsasını duyduktan sonra konuya eğildim. Kurumsal bir yapı mı, yoksa münferit olaylardan mı ibaret merak ettim... İşin içine girdikten sonra hem münferit olayların hem de yukarıya doğru çıktıkça kurumsallaşan bir işleyişle karşılaştım. Esas olarak İzmir'de başlıyor bu borsa. FETÖ de İzmir Kestanepazarı'nda kuruluyor. 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'nin her yerinde FETÖ soruşturmaları yapıldı, ama örgütün kurulduğu İzmir'de kapsamlı bir soruşturma gözümüze çarpmadı. En önemlisi Orkide Yağları'nın sahibi Ahmet Küçükbay tutuklanmıştı, hüküm giymişti. Sonra malları tekrar iade edildi. İzmir AKP İl Başkanlığı binası da Ahmet Küçükbay'a aitti... Evet... Orası da Ahmet Küçükbay'ındı. 15 Temmuz sonrasında AKP'nin il başkan yardımcılığını yapan Ahmet Kurtuluş ismi karşımıza çıkıyor. Kimdir Ahmet Kurtuluş? FETÖ borsası içerisinde yer almış, örgüte dahil olan ve hakkında soruşturma açılan bazı kişilere gidip "Ben sizi kurtaracağım" deyip borsayı oluşturmuş üç beş isimden birisi. Başka kimler var bu borsayı kuranlar arasında? Emniyet ayağı var, MİT ayağı var, yargı ayağı var, siyaset ve mafya ayağı var. Mafya ayağında da Serkan Kurtuluş var. Ahmet Kurtuluş ile akraba değiller, sadece soyisimleri benziyor. Kudret Dikmen isminde bir istihabarat müdürü ve Gürbüz Y. adında bir MİT'çiden bahsediliyor. Bir liste mafyaya, bir liste Ahmet Kurtuluş'a gidiyor. Bu listeler istihbaratçı emniyet mensubu tarafından temin ediliyor. O listelerdeki isimlerin tamamı FETÖ şüphelisi mi? Evet, hepsi FETÖ şüphelisi... Şöyle bir olay ortaya çıkıyor; Serkan Kurtuluş, FETÖ şüphelisine ulaşıyor, "Hakkında gözaltı kararı var, seni emniyete kadar götüreceğim, emniyet müdürü ile görüştüreceğim, hakkında karar olmasına rağmen elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın" diyor. Tamer K. isimli iş adamını arıyor, emniyete götürüyor, emniyette oturuyorlar çay, kahve içiyorlar. Hakkındaki gözaltı kararını konuşuyorlar. Daha sonra ifadesi alınmadan emniyetten çıkarıyor o ismi... Gerçekten bir borsa kurulmuş, bu borsanın içerisinde devlet bürokrasisi var. Bu örnek dışında nasıl örnekler var FETÖ borsasına dair? Bir reklam şirketi sahibi Çağrı D., terör savcısı Çağrı B. ismini kullanarak çıkar sağladığına dair iddialar var. Bu iddia ciddi. Bu iş adamı hakkında bir gözaltı kararı verilmiş, tutuklanmış, sonra tahliye olmuş. Sıradan bir olay diyemeyiz buna. Okan B., ismindeki savcı bir açıklama yaptı ama açıklaması konuyla alakalı değildi. Şu soruyu sormak istiyorum: Böyle bir iddia var, bununla ilgili dava açılmış, bir terör savcısının adı geçiyor burada. Terör savcısı bu iş adamından neden şikayetçi olmuyor? Bu çok ilginç geldi bana... O iş adamı, İzmir'de terör savcısının yeğeni olarak tanınıyor. Savcı da buna itiraz etmiyor. FETÖ'den hüküm giyen Ahmet Küçükbay'ın mallarına kayyum atandıktan sonra, Orkide Yağları'nın reklam işleri Çağrı D.'nin şirketine veriliyor. İyi de para kazanıyorlar. Acaba savcının adını kullanarak mı bu ihaleyi aldı? Niye sadece onun şirketine verildi bu ihaleler? Ahmet Küçükbay'ın oğlu Akif Küçükbay diyor ki, "Biz Çağrı D.'nin savcı ile ilişkisini bildiğimiz için reklamların ona verilmesine karşı çıkmadık." İzmir dışında başka illerde var mı bu borsayla ilgili bilgiler? Borsa derken sadece parayla kurtulanları anlatmıyorum. Siyasi nüfuzu, tarikat ilişkilerini kullanarak oluşturulmuş bu borsa. İş adamı Bilal Saygılı cami yaptırıyor, o caminin açılışını sayın Cumhurbaşkanı yaptı. Bilal Saygılı, Fetullah Gülen'i Pensilvanya'da ziyaret eden bir iş adamı ve yapılan soruşturma sonucunda hakkında takipsizlik kararı verildi. Kendisi, "Pensilvanya'ya gittim, 17-25 Aralık'tan sonra gerçek yüzlerini gördüm ve örgütten ayrıldım" diyor. Buna saygı duyuyoruz. Ama Abdullah Durutürk diye de bir iş adamı var... Onunla ilgili belgede sadece örgüt tarafından kazanılmaya çalışıldığı yazıyor. Durutürk'e dava açıldı. Örgüt tarafından kazanılmaya çalışılan iş adamına dava açılırken, Gülen'in yanına giden ve evinde 3 gün geçiren kişiye neden dava açılmıyor? Kitapta üstü kapalı bir şekilde tehdit edildiğinizi de yazmışsınız. Nasıl gerçekleşti bu? Telefon dağıtım firması GENPA'nın yönetim kurulu başkanı ile ilgili bir iddianame hazırlandığı öğrendik ve haberini yaptık. Ertesi gün haberin doğru olmadığı, iddiaların yalan olduğu yönünde bir telefon aldım. Haberi geri çekmemizi istediler. Ben de elimde iddianame olduğunu söyledim. "Bu yalansa, bunu savcıya iletin. Bu şikayeti bana değil adliyeye yapacaksınız" dedim. Sonra, "Biz sizin patronunuzu aradık, patronunuz size ulaşacak" dediler. Ben haberimin arkasında olduğunu söyledim. Yöneticilerimiz de arkamda durdu. Gerçekten de o dönem ulaşmaya çalışmışlar. Gazete müdürlerini aramışlar, sahibine kadar ulaşmaya çalışmışlar. Söz konusu isim daha sonra ceza da aldı. Sözcü'ye FETÖ'ye yardım iddiasıyla dava açıldı, mahkumiyet kararı verildi. Biz böyle haberler yaptığımız için bir taraftan FETÖ'cüler baskı yapıyor, bir taraftan da FETÖ'ye yardım iddiasıyla ceza veriliyor. Bu bir çelişkidir. Sizce devletin kurumları FETÖ borsası ile ilgili doğru tespitler yapıyor mu? Kitap çıktıktan sonra bu konu çok konuşuldu. "FETÖ borsası yok" denildi. Biz FETÖ'yle mücadele edilmiyor demiyoruz. Evet, FETÖ'yle mücadele eden bir kısım var. Özellikle sayın Cumhurbaşkanı FETÖ ile mücadele ediyor ve yalnız kalıyor. Ben aslında kitabı yazdıktan sonra şunu gördüm; en büyük yayınevleri bu kitabı görmezden geldi ve öne çıkarmadı. Neden? Cumhurbaşkanının FETÖ ile mücadelede yalnız olduğunu bu kitabı yazdıktan sonra anladım. FETÖ ile mücadele etmek istemiyor bir grup... Cumhurbaşkanının avukatları Zaman gazetesinin eski ortağı olan ve FETÖ üyesi olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma açılan Fettah Tamince'nin avukatlığını üstlenmişlerdi. Bu Cumhurbaşkanından habersiz yapılabilir mi? Evet, başka iddialar da var. FETÖ'yle mücadele edilirken, bir kısım da bu mücadeleyi kullanarak çıkar sağlıyor. Bu aksaklıklar giderilirse daha sistemli bir mücadele olur. Biz bu aksaklıklara işaret etmiş oluyoruz. İstanbul yargısı başka bir karar veriyor, Ankara yargısı başka bir karar veriyor. İstanbul'da da iki savcının FETÖ borsasına dahil oldukları iddia edildi. İki savcı anında görevden alındı ve bir ay sonra haklarında dava açıldı. İstanbul'daki başsavcılık bunu yaparken, İzmir neden bunu yapamıyor? Ben bunu sorguluyorum. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman, gerçekten mücadeleyi hakkıyla yapan isimler. Bu isimlerin verdiği güzel mücadeleye kötü örnekler zarar veriyor. Bu hatalar yapılmasın diye bu kitabı yazdım. Şamil Tayyar'ın açıklamasının ardından bu konu çok konuşuldu. İktidar cenahında da birçok isim konunun üzerine gidilmesini istedi ancak sonra bu istekler azaldı. Bunun nedeni ne sizce? Bunun arkasında ne olduğunu tabi bilemem. Adalet Bakanı'nın attığı adımları çok önemsiyorum. Bir taraftan ise Sabah yazarı Dilek Güngör'ün "FETÖ'cüler yargıda kritik yerlere getirildi" iddiası da var. Biz burada bir taraf olamayız. Yargıda İstanbul grubu, Ankara grubu diye çok tartışılıyor. Böyle bir gruplaşma olamaz. Yargı, her yerde aynı yargıdır. Meşveretçi olduğunu itiraf eden yarbay var mesela. İşleyişi, yapıyı, her şeyi anlatıyor. Şüpheliyken tanık oluyor. Hem tarikatını açıklıyor hem şüpheli olmaktan çıkıyor. FETÖ borsası böyle oluşmuş oluyor. 2002 yılında öldürülen Necip Habletmitoğlu'nun Abdullah Gül ile yaptığı görüşmede neler yaşanıyor? Hablemitoğlu, ölmeden önce Gül ile görüştüğünü 2016'da yazmıştım. Tanıklarla yaptığım görüşmeden sonra Hablemitoğlu soruşturmasını yürüten başsavcılık, Halil Şıvgın, Ramazan Toprak ve şu anda FETÖ'den tutuklu olan eski istihbaratçı Enver Altaylı'nın ifadelerini aldı. Hablemitoğlu'nu Atatürkçü, laik ve Türk milliyetçisi olarak tanırız. Hablemitoğlu, Gül'e siyasete girmek istediğini söylüyor. İkisinin görüşmesine Ramazan Toprak vesile oluyor. Gül, bu konuyla ilgili bugüne kadar hiç konuşmadı. Eğer bu cinayetin aydınlatılması gerekiyorsa, Hablemitoğlu'nun kendisinden ne talep ettiğini açıklaması gerekiyor. Gül, Hablemitoğlu ile yaptığı görüşmeyi Recep Tayyip Erdoğan'a anlattı mı? Hablemitoğlu öldüren ABD'nin taşeron olarak kullandığı FETÖ'dür. Bu çok açık.