Ulusal ve uluslararası çok sayıda önemli ödülün sahibi olan, kitapları onlarca dilde yayınlanan yazar Nedim Gürsel yeni kitabı “Son Fasıl” ile okuyucuyu dünyanın önde gelen isimleriyle birlikte unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor... Gürsel, kitabında Van Gogh, Leonardo da Vinci, Rubens, Tolstoy, Sartre, Semprun, Nazım Hikmet gibi büyük ustaların yaşadıkları kentleri gezerek onların son yıllarına ışık tutuyor. Uzun yıllardır Fransa’da yaşayan Gürsel’le yeni kitabını konuştuk. KAHİN DEĞİLİM AMA... - Kitabınız için “Beni etkilemiş yazar ve sanatçıların son fasıllarının izini bizzat yerinde sürmemin nedeni kendi ‘son faslımı’ yaşıyor olmam sanırım” diyorsunuz. Daha görecek, yazacak çok şey yok mu? Görüp de yazacak, yaşayacak çok şey var daha, haklısınız, ama vakit yok. Yahya Kemal, kitabımın adını esinleyen ünlü şiirinde “Dönülmez akşamın ufkundayız/ Vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!” diyordu. Er ya da geç, bizi neyin beklediğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. RASTLANDI SONUCU - Nasıl ortaya çıktı Son Fasıl kitabınız? Bazı rastlantılar sonucu ortaya çıktığını söyleyebilirim. Yolum birkaç kez İsviçre’ye düşmüştü, orada, dağların kuytusundaki Sierre kasabasında hayatının son beş yılını yaşayan Rilke’nin izini sürmüş, hayal dünyamda şairin yalnızlığını ağıtlarıyla paylaşmıştım. Sonra başka yolculuklar peş peşe geldi. Leonardo da Vinci’nin son üç yılını yaşadığı Amboise’a, Van Gogh’un son 70 gününe tanıklık eden Auvers-sur-Oise’a, Tolstoy’un Rusya’nın Tula kenti yakınlarındaki malikanesi Yasnaya Polyana’ya gittim. Dev yazar 80 yaşını geride bırakmış olmasına rağmen eşi ve 13 çocuğunun annesi Sofya’nın baskı ve dırdırından kaçarak tek başına bir istasyonda veda etmiş hayata. Bu davranışının nedenlerini çözümlemeye çalıştım. Nazım Hikmet’in de sürgün yıllarını dile getirmeyi denedim. Ama bütün bunları anlatırken, kendi serüvenimden de bazı otobiyografik unsurlar kattım anlatıya. Böylece gezi-deneme türünde, ama otobiyografik izler de içeren bir anlatı çıktı ortaya. Zaman ve ölüm üzerine bir kitap olarak tanımlayabilirim Son Fasıl’ı.
Nedim Gürsel’in eserleri 20 ayrı dile çevrildi.

Anlattığım isimler benim için önemli

- Kitapta anlattığınız isimleri nasıl bir araya getirdiniz? Hayatınızdaki önemleri miydi sizi çeken? ‘Son fasıl’larını anlattığım yazar ve ressamların tümü önemliydi benim için. Le Havre’da izini sürdüğüm genç felsefe öğretmeni Sartre ile Buchenwald Toplama Kampı’nda ölümle karşılaşan George Semprun da öyle. - Büyük ustaların yaşadıkları yerler, eserlerine etki eden olaylar derinlemesine bir araştırma ve inceleme gerektirmiş olmalı... Evet, haklı olarak derinlemesine araştırmalar yapmak gerekti. Söz konusu kişilerin yapıtlarını ve hayatlarını etkilemiş kentlerde dolaşırken kendi belleğimde dolaştığım da oldu. İzlenimlerimi okurla paylaşırken bütün bu mekanların tarihine değinmem kaçınılmazdı. Yaratıcı etkinliğin, genelde belli bir mekanda gerçekleştiğini, dolayısıyla zamanla olduğu kadar uzamla da ilişkisini irdelemeye çalıştım.
Gürsel, kitaplarında sıklıkta büyük özlem duyduğu İstanbul’u konu ediniyor.

Sürgün beni ülkemden ana dilimden koparmadı

- Bu efsane ustaların içinden sizi derinlemesine etkileyen ismi sorsam cevabınız ne olur? Hiç duraksamadan Van Gogh derim. Aklın sınırlarını zorlayan bu deli ve dahi sanatçının yapıtından olduğu kadar acılı, çilekeş hayatından da çok etkilendim. İstedim ki okur hem Van Gogh’la tanışsın hem de onun dünyasını yansıtan tablolarının içinde dolaşsın. Sanat tarihinin en önemli ressamlarından sayılan bir çilekeşin kendine özgü dünyasıyla hemhal olsun.
MAKALELERİ DE KİTAP OLDU
Fransız gazetelerinde siyasi yazılar kaleme alan yazar Nedim Gürsel’in yazıları ‘Özgür Türkiye Yazarım Adını’ ismiyle kitap oldu.
ÖZLEM GELİŞTİ - 12 Mart Muhtırası sonrası çok genç yaşta Fransa’ya gittiniz. Zorunlu sürgün yıllarının size verdikleri aldıklarından büyük mü? Önce zorunlu, sonra gönüllü sürgün beni ülkemden, ana dilimden koparmadı. Belki dünyaya açılmamı sağladı ama o ölçüde de içimdeki özlemi geliştirdi. Sevgili kentim İstanbul’dan uzakta yaşamasaydım roman ve öykülerimde ondan böylesine sık söz etmezdim. - Kitabınızda da yer verdiğiniz Nazım Hikmet’le özdeşleştirir misiniz yaşadığınız o yılları... Nazım Hikmet’le, deyim yerindeyse çok düşüp kalktım. 20. yüzyılın en büyük şairleri arasında sayılması gereken şairimizle, ne yazık ki despot Osmanlı padişahlarıyla övündüğümüz kadar övünemiyoruz. - Fransa’dan ülkemizde yaşanan gelişmelere bitmeyen tartışmalara, gündemi sarsan olaylara kuş bakışı bakarsanız neler söylersiniz? Fransa’dan bakıldığında ülkemiz ne yazık ki her geçen gün demokratik değerlerden uzaklaşan bir ülke görünümünde. - Bir keresinden tarih tarihçilere bırakılmayacak kadar önemli bir disiplindir demiştiniz... Evet, İlber Ortaylı’yla yaptığım bir tartışmada öyle demiştim. Boğazkesen, Resimli Dünya, Aşk ve İsyan gibi tarihsel romanların yazarı olarak hâlâ öyle düşünüyorum. Son Fasıl’ın da böyle bir bakışın ürünü olduğunu söyleyebilirim.