Can ÖZÇELİK-İSTANBUL PKK’daki kadın teröristlerin gördükleri baskılar, yaşadıkları tecavüzler. Ceyhun Bozkurt’la yeni kitabı 'Günlük'ü konuştuk. Önce 'Günlük' boyutunu sormak istiyorum. Bu günlük gerçek mi? Onu okuyucu yorumlayacak. Ancak tamamen gerçek olaylardan ve bilinen gerçeklerden çıkarak yazdım o günlüğü. Kitap bir meskun mahal operasyonunda başlıyor. Bir Jandarma Özel Harekat (JÖH) timi, onların ifadesiyle bir sektördeki teröristlerle çatışmaya giriyor. Bu operasyonda tim keskin nişancı atışıyla bir şehit veriyor. Sonrasında bir günlük bulunuyor. Bu günlük bir terörist kadına ait. JÖH timinin komutanı bu günlüğü okumaya başlıyor. Aynı anda bu keskin nişancıyı araştırmaya başlıyorlar. Tim komutanı hem günlüğü okuyarak hem de bu gizemli düşmanı araştırarak 5 gün sürecek bir bilmecenin yanıtlarını aramaya başlıyor. Peki nereden çıktı bu fikir? Hendek kalkışması döneminde kadın teröristlere ait bazı günlükler bulunmuştu. Bu günlüklerde pişmanlıklar, ailelerine duyulan özlemler, çaresizlikler vardı. Yani örgütten kaçmak isteyip, korkudan kaçamayan insanların yazdıklarıydı bunlar. Bunları okuyunca bunları aktarmak gerektiğini düşündüm. Ne anlatıyor kadın teröristler o günlüklerde? Örgüte nasıl katıldığını, o andaki duygularını, heyecanını, isteğini anlatıyor. Sonra adım adım örgütü tanımaya başlıyor ve gerçeklerle acı bir şekilde yüzleşiyor. Kitabı yazarken çok sayıda günlük, ifade, itiraf okuduğunuzu söylediniz. Ne gördünüz onlarda? PKK terör örgütü kadınlara en çok zulmeden örgütlerden biri. Tecavüzler, tacizleri geçiyorum. Bakın bir mektup okudum. Ne yazıyor biliyor musunuz? Örgüt liderlerine direnen kadınların Bekaa Vadisi’nin etrafındaki asit kuyularına attırıldığını anlatıyordu. Dehşete düştüm bundan. Hani kadına şiddet deniyor ya. O eylemlere bakın, PKK’nın siyasi unsurları bu tür eylemlerde hep ön plana çıkıyor. Peki bunları neden anlatmıyorlar. Ben kadına şiddete tepki eylemlerine karşı çıkmıyorum ama örgüt yandaşlarının bu iki yüzlülüğüne ve onlara inananlara isyan ediyorum. Feodal baskının bir başka boyutunu örgütte çok net görüyoruz. Örgüt içinde erkek egemen bir güç ve kadın onun kölesi. Kadınlar neden ayrılmıyorlar veya kaçmıyorlar? Kaçmaya kalktıkları anda infaz var. Diyelim ki güçlü bir kadın, o zaman ajan ilan ediliyor. Düşünün örgüt içinde aşk yasak ama elebaşlarının kadınlara tecavüzü, tacizi serbest. Aşık olup hamile kalırsan yine infaz. Bebeğinle birlikte öldürülüyorsun. Hamile bırakan erkek vasıfsızsa o da infaz ediliyor. Ancak elebaşı pozisyonundaysa ve elebaşılara yakınsa öldürülmüyor. Yani suçlu yine kadın oluyor. Yine elebaşının tecavüzü sonucu hamile kalırsan yine infaz ediliyorsun. Tecavüz eden ise örgütü yönetmeye devam ediyor. Bu durum örgütün kadın düşmanı bir örgütlenme olduğunu ortaya koyuyor.