Bu oyunun tek perde olması avantaj veya dezavantaj yarattı mı? Özge Özberk: Her oyun kendi dinamiğini oluşturur, kendi enerjisiyle başlar ve böylelikle kendini özel kılar. Bu oyun tek perdelik bir komedi ve oynadığımız süre, konunun anlatılması için yetiyor. Bir oyunun süresinin avantaj veya dezavantaj olduğunu söyleyemek pek mümkün değildir. Her oyun kendi dinamiği ile yaşar.. Kubilay Penbeklioğlu: Bazı oyunlar akıcılığı bozmamak adına tek perde olur. Bunun avantajı, seyirciye anlatmak istediğini kesintiye uğratmadan vermesidir. Oyun süresi de etkilidir. Uzun oyunların tek perde olması seyirciyi sıkar ve oyundan uzaklaştırır. Bizim oyunumuz enerjik ve komedi dozu yüksek olduğu için seyirciyi kolaylıkla içine çekiyor. Seyirci zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor bile. Dört yıl aradan sonra tiyatro sahnelerinde olmak nasıl bir duygu? Ö. Ö: Tiyatro sahnesinde olmak her zaman heyecan verici bir duygu. Dört yıl ara vermiş olmak aslında her geçen boş tiyatro sezonunun, bende oluşturduğu bir vicdan azabı diyebiliriz. Tiyatro yapmadığım her sene kendimi borçlu hissettiğim bir süreç aslında. Tekrar sahnede olmak, seyirciyle buluşmak çok heyecan verici, özellikle bu kadar ara verdikten sonra tiyatroda yapmak istediğim komedi oyunuydu. Oldukça eğlenceli bir oyunla 4 yıl aradan sonra sahnede olmak hem komedi oyunculuğumu tatmin etmemde hem de bu kadar eğlenceli bir oyun seçmemde oldukça avantaj oldu. Dört yıllık bir ara uzun değil mi? Ö. Ö: Dört sene boyunca geçen yoğun dizi sürecinde, dizi ile tiyatronun, özellikle tiyatro provalarının bir arada yürümediğine birçok kez şahit olduğumdan dolayı, diziye başladığımız zaman tiyatroyu maalesef bir süre hayatımızdan çıkarmak zorunda kalabiliyoruz.
ozge-ozberk-ve-penbeklioglu-yonetmen-dersu-yavuz-ile Soldan sağa: Yönetmen Dersu Yavuz, Özge Özberk ve Kubilay Penbeklioğlu
Özge Hanım'la daha önce bir araya geldiniz mi hiç? K. P: Özge ile daha önce Kalbimdeki Deniz adlı dizide birlikte oynadık. Bundan önce de Özge’yi çok beğenir ve sempatik bulurdum. İnsanın içini ısıtan bir gülüşü ve samimiyeti var. Bu da oyunculuğuna doğallık katıyor. Mutlaka tiyatro yapması gerektiği üzerine konuşmalar yapıyorduk. Bu konuşmalarda tiyatroya bakışını ve özlemini görebiliyordum. Ben de özel tiyatroda çalışma isteğim olduğunu söylediğimde bir gün mutlaka sahnede buluşacağımızı biliyordum. 20 yıldır Şehir Tiyatrosu'nda sahneye çıkan bir aktör olmama rağmen bu durum bana heyecan veriyordu. Sahne Maslak adı altında bir oluşumun içinde yer alınca aklıma hemen Özge Özberk ile bir projede yer almak geldi. Bu fikri Özge ile paylaştıktan sonra birlikte yola çıktık. İkimizin de aklında sadece iyi bir iş çıkarmak olunca da başarı kendiliğinden geldi. Sahnede doğal olmayı ve samimi olmayı tercih ettiğimiz için aramızdaki uyum hemen kendini gösterdi. Oyuna adını veren Açık Aile, sistemin dayattığı ilişki kalıbını kırıp, açık ilişkiyi gündeme getiriyor. Sizler ne diyorsunuz, bu olabilir mi? Ö. Ö: Oyundan bir cümle ile bu soruya karşılık vereyim, "Açık ailenin yürümesi için tek tarafın açık olması gerekir, erkek tarafının" ama her iki taraftan da kapılar açılırsa, o zaman cereyan yapar ve sonuçlarına katlanılır. K. P: Açık Aile fikri ile karısını aldatan, bunu da entel bilgileriyle süsleyip yutturmaya çalışan bir adamı oynuyorum. "İkiyüzlü ahlakçılık ve burjuva anlaşmalarının sahtekarlığı" gibi kalıp cümleler kurarak kendini haklı çıkarmaya çalışan muhasebeci Mabretti, karısının da böyle yaşamasının gerektiğini söyleyerek onu ikna etmeye çalışır. Ve sonunda bunu başarır. Ancak sonuç umduğu gibi olmaz ve içindeki maço duygular bir anda ortaya çıkar. Ülkemizdeki kadına şiddet ve kadın cinayetleri düşünüldüğünde bu imkansızlık iyice gün yüzüne çıkıyor. Bir kadın kocasını neden aldatır? Ö. Ö: Her ilişki kendi dinamiğini oluşturur. Sebep - sonuç ilişkisi, her ilişkide farklıdır. Her ilişkinin farklı sebepleri olabilir. Bir erkek karısını neden aldatır? K. P: Uzun yıllar süren evliliklere zorlaşan hayat şartları da eklenince evlilik sıkıcı olabiliyor. Heyecan ve arzu kaybolabiliyor. Tabii ki bu her iki taraf için de geçerli. Belki bastırılmış duyguların ortaya çıkması, belki de yaş sendromunun etkin olması ya da beklentilerin karşılanmaması aldatmaya neden oluyordur. Bu duyguları bastıramaz ve ortaya çıkmasına engel olamazsak onun kuklası haline geliriz. İşte asıl sorunlar da o zaman başlar. Günümüzde giderek yeni bir biçim alan kadın erkek ilişkileri konusunda neler söylemek istersiniz? Ö. Ö: Sosyal medyanın olumsuz etkilerinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Annelerimizin, babalarımızın yaşadığı ilişkiyle, aşkla, günümüzde yaşanılan ilişki oldukça farklı seyirde gerçekleşiyor. İnsanlar çok kolay ilişki yaşayarak, insanlara da çok rahatlıkla ulaşabiliyor. Bu da ilişkinin tüketilmesini, zorluğunu çok kolaylaştırır hale geldi. Bir ilişkide partnerlere kolay ulaşabilirlik, ilişkiyi çok kolay yaşanır kıldı. Bunun avantajları da var dezavantajları da. Ama günümüzde çeşitlilik çok fazlalaştığı için, ilişkiler genelde kısa süreli devam ediyor. K. P: Dünyada hızla değişen teknoloji ve etkin medya unsurları hayatımızı daha çok olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yüzden de süregelen kalıplaşmış bütün yaşam unsurları değişmeye ve kabul görmeye başlıyor. Hatta bunun iyi veya kötü olması umurumuzda bile olmuyor. Çoğu zaman bunun adına da 'zamana ayak uydurma' diyoruz. İşte bu değişimler içinde evlilik müessesesi de payına düşeni alıyor. Kim bilir belki de bu, ruh eşini bulabilme arayışıdır. Bunu da kısa süren ilişkiler yumağı içinde arıyoruzdur. Shakespeare’in dediği gibi "Evliliğin soğuk, yavan ve bıkkın döşeğinde, uyku ile uyanıklık arasında vücut bulan ahmaklar sürüsü, yerini daha ateşli daha dinç unsurlarla yoğrulmuş çocuklara bırakıyor". Bunun sonuçlarını belki de ileride göreceğiz… 8 Evlilik kurumunun geldiği nokta çoğu kez endişe veriyor... Gençler arasında çok sık boşanmalar yaşanıyor, aileler yıkılıyor... Bu konudaki görüşleriniz nedir? Ö. Ö: Son zamanlarda bunun fazlalaşmasının sebebi sosyal mecralar. İnsanlara çok kolay ulaşabilirlik, çok kolay tüketilmişlik.. Birbirlerine karşı gösterilen hoşgörünün yeterli olmaması, birbirine gösterilen anlayışın yeterli olmaması, bir anda fevri davranıp, aslında bir taraf susup diğer tarafın onu dinlemiyor oluşu, bence bu sonuçları getiriyor. K. P: Bence kadınların eğitim düzeyleri arttıkça ve kendi fikirlerini yüksek sesle söylemeye başladıkça sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü toplumun dayattığı ataerkillikle yetişen erkek bunu kabullenmekte zorlanıyor ve iletişim kopuyor. Aslında bu durum çok da kötü değil. Zira kadının bilinçlenmesi ve eşitsizliğe isyan etmesi umut verici bir davranıştır. Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin artma nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. Artık kadınlarımız karşı çıkan, güçlü kadın modelini rol model olarak alıyor. Böylesine zayıf, pısırık bir aile yapısı olacağına, ayakları üstünde durabilen, güçlü, iradeli ve sağlam bireylerden oluşan aile daha önemli ve daha sağlıklıdır. Sosyolojik açıdan da toplum bu geçişin sancısını yaşıyor. Ne yazık ki iyi şeyler acı çekilmeden kendini göstermiyor. Yani hala umudum var… Size göre ideal evlilik nasıl olmalı? Ö. Ö: Birbirlerini dinleyen ve anlamaya çalışan çiftler olmalı. Yapılan en ufak bir tartışmada, gerilimde mutlaka bir dinleyen diğer tarafın anlayan olması gerekir. Her iki tarafın sesinin çıkmasıyla kimse kimseyi duyamıyor ve en önemli şey yaşanılan problemlerin hiç bir zaman çözülmeden üstü kapatılması oluyor. Yani halının altına ittiğiniz her problem, bir süre sonra takılarak düşmenizi sağlıyor. K. P: İdeal evlilik tabii ki, hiçbir zaman heyecanını kaybetmeyen, karşılıklı anlayışla devam eden, yaşama aynı pencereden ve aynı duruşla bakabilen, asgari müştereklerde birleşebilen, özgür olan (açık değil); aşkla başlayıp sevgi ve saygı ile devam eden evliliktir. Evlenilecekse eğer, birlikte yaşamak için değil birlikte ölmek için evlenilmeli. Biliyorum, biraz çağdışı bir yaklaşım ama içimdeki romantizm hala yaşıyor. 3-afis Kadın erkek arasındaki eşitsizliğe oyunda net vurgular yapılıyor... Bu eşitsizliğin kaynağı nedir ve nasıl giderilir şeklinde en zor soruyu da sormak isterim... Ö. Ö: Oyun 1980’lerde bir karı-koca tarafından yazılmış. Eşitsizlik üzerine, ataerkil toplum üzerine ve çalışmayan, evde oturan kadın üzerine yapılmış, yüklü ironiler var. Kadın ve erkeğin, erkek tarafından annesi olarak görülmesi, çocuk sahibi olduktan sonra kadınların kendilerini, sadece çocuklarına ve evlerine ayırması, çalışmıyor olması, kendi ayakları üzerinde durmuyor oluşu ve ataerkil toplumlar üzerinde yaptığı baskıcı, dayatmacı karakterlerin karşısında ezik tavırları, aslında eşitsizliği doğuran sebeplerden biri. Oyunda anlatılan şey, aynı açık ailenin aslında tek taraflı başladığında yaşanılan problemlerdir. Kadının evine, çocuklarına ve kocasına bağlılığından başka, gözünün hiçbir şey görmemesi, kendini ilişki içinde anne konumuna getirmiş olması, fakat daha sonra adamın dayatmış olduğu kendi entel kurallarını bir yere kadar dayattıktan sonra (kadını intihara kadar götüren tutum) kadındaki değişimi görüyoruz. Kadının değişimi aslında kendine bakması ve çalışmaya başlamasıyla ortaya çıkıyor. Dolayısıyla buradan şunu çıkarabiliriz, kadının kendi ayakları üzerinde olması, kendine bakıyor olması, kendini değerli ve özel hissetmesi, o eşitsizliğin en büyük düşmanıdır. K. P: Biz oyuncular, oynadığımız rolden keyif almak için önce yazarın ne demek istediğini anlamaya çalışır, sonra yönetmenin yorumunu görür, en sonunda da ikisinden yola çıkarak kendi yorumumuzu sahneye taşırız. Dolayısıyla söyleyecek sözü olan metinler her zaman önemli olmuştur bizim için. Dario Fo oyunlarında bunu fazlasıyla bulursunuz. Hemen hemen bütün oyunlarında Ortaçağ soytarısıyla Clown’ı birbirine bağlayarak, buna öykü anlatıcılığını da katıp kendi dilini yaratmıştır. Oyun 80’li yıllardaki kadın-erkek ilişkilerini tartışmaktadır. 25 yıllık evli bir karıkoca ve bunların arasındaki eşitsizlik. Günümüzde de feminizmin yükselişi ile birlikte geniş bir yelpazede tartışılan kadın-erkek arasındaki eşitsizlik hala güncelliğini koruyor. Ve böyle de devam edecek gibi görünüyor… Orta sınıf evliliklerinde baş gösteren bir sorundur bu. Zayıflığın ve sahiplenmenin erkeğin kendi iktidarını güçlendirmesine yaradığını gözlemleriz. Oyunda da bu durum ele alınır. Bu dengesizlik kadının veya erkeğin doğalarından değil; erkeğin gücüne en ufak bir zarar gelmesine tahammül edememesinden kaynaklanır. Oyunda adam sistemin dayattığı ilişki kalıbını kırmak için değil kendi haremini kurmak için planlar yapmaktadır. İşte bu eşitsizlik ancak doğru, cesur ve dürüst ilişkilerin sevgi-saygı üzerine inşa edilerek kurulacak olan “aile “ yapısı ile yıkılacaktır. Yeni bir projeniz var mı? Ö. Ö: Şu an gelen projeleri değerlendiriyoruz. Okuma aşamasındayız. En kısa zamanda tekrardan ekranlarda olacağım. K. P: Halen Şehir Tiyatrosu’nda Macbeth oynuyorum. İlgi gören bir oyun olduğu için de uzun yıllar sürecek gibi görünüyor. Dışarıda özgürce tiyatro yapmanın tadını aldıktan sonra vazgeçmek zor görünüyor. Özel tiyatroda çalışmaya devam edip bunun tadına varacağım. Oyuncunun içindeki oynama isteği sürdükçe yeni projeler kendiliğinden ortaya çıkacaktır.