Türk sinemasının efsane jönlerinden Ahmet Mekin, Karslı bir ailenin çocuğu olarak 1932 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluktan beri tiyatroya ilgisi olan Ahmet Mekin, ilk olarak Bakırköy Halkevi’nde sahneye çıktı. 1957’de ‘Mahşere Kadar’ filmiyle sinemaya adım attı. Zaman zaman tiyatroyu da devam ettren Mekin, 200’e yakın filmde rol aldı. Önemli filmleri arasında; ‘Aşktan da Üstün’ (1961), ‘Kelebekler Çift Uçar’ (1964), ‘Gurbet Kuşları’ (1964), ‘Bir Türk’e Gönül Verdim’ (1969), ‘Düğün’ (1973), ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ (1978) ve ‘Seni Kalbime Gömdüm’ (1982) adlı yapıtlar yer alıyor. 1980’lerden itibaren televizyon dizilerinde gözüken Mekin; birçok projede oynadı. Türk sinemasının efsane jönlerinden Ahmet Mekin, SÖZCÜ Hafta Sonu’nun konuğu oldu, sanattan siyasete birçok sorumuzu yanıtladı. Türkiye’de sanatın ve sanatçının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanatçıya pek değer verildiğini düşünmüyorum. Bizim haklarımız var, telif hakları gibi, benim gençlik dönemimden beri mücadele ettiğimiz bir konu. Hâlâ bundan bir sonuç alınmış değil. Şimdi dizi furyaları var, çalışan eleman çok. Geçmişle kıyasladığınızda dizilerin/filmlerin kalitesini nasıl buluyorsunuz? Tabi çok ticari bir iş bu. Benim bir tanımım var; ticaret artı sanat. İlk önce para, ticaret… Çünkü yatırım yapıyorsunuz, bu yatırımın sonucunda film çalışırsa devam ediyorsunuz. Eğer film çalışmıyorsa batıyorsunuz. Ticaret önde geliyor. Bu bir yatırım meselesi. Onun için benim tanımımla ticaret artı sanattır sinema.
Selvi Boylum Al Yazmalım
EYLEM İÇİNDE OLUNMALI Sanatın ve sanatçının siyasetle ilişkisi nasıl olmalı? Sanatçının en önde olması lazım. Sanatçılar toplumun aynasıdır. Çünkü biz toplumdan ne alıyorsak, onu veriyoruz. Toplumun sorunlarını göstermeye çalışıyoruz, onları işliyoruz. Sanatçı bunu yapıyor, bunu yaparken de o işin içinde olması mutlaka lazım. Dışarıdan bu iş olmuyor, güdümlü de olmuyor. Topluma bir şeyler verdiğinizde önce siz inanacaksınız. Onun için de mutlaka politik olacaksınız. Politikadan ayrılamazsınız. Amerika’daki seçimlerde Hollywood’un bütün ünlüleri Başkanlık seçiminde yanında oluyorlar. Bizde böyle bir talep de olmuyor. ‘Gelin’ desinler, davet etsinler… Sanatçılar politikanın içinde olsunlar. Benim geçmişte yaşadığım sıkıntılı günler var. O günlerde bazı arkadaşlar bana, ‘Ya sen sanatçısın, ne işin var politikayla?’ diyorlardı. Herkes yapacak politikayı, ‘Biz sanatçıyız, yapmayalım böyle şeyler’… Olmaz. Eylemin içinde olacaksınız. Ülke adına yapacaksınız bunu.
Canım Benim filmi siyah beyaz dönemin en önemli filmlerinden biri.
Sizin gibi sanatçıların, aydınların topluma örnek olması, öncü olması lazım, yol gösterici olması lazım… Gayet tabi. Biz halkın sorunlarını işliyoruz. Onu anlamasak, onu hissetmesek, onu bilmesek nasıl işleyeceğiz? Sanat aslında böyle bir şey. Her şeyin önündedir. Mustafa Kemal’in sözlerini hatırlayın; ‘Her şey olursunuz, sanatçı olamazsınız’ diyor. ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur’ diyor. Bütün bunları söylüyor. Bu ilkelerin dışında düşünemiyorum ben bir sanatçıyı. Sanatçı toplumdan, politikadan ayrı mıdır? Hayır. Toplumun içindedir ve toplumun sorunlarını işlemek zorundadır. Sizin gözünüzden Türkiye manzarası nasıl? Herkes gibi ülkenin durumunu biz de izliyoruz. Siz de biliyorsunuz, herkes biliyor, toplum da biliyor. Yani son derece karmaşa bir durum…
Ahmet Mekin ve Eşref Kolçak onlarca filmde oynadı.
ÖĞRENCİLER HAKLI Gençlere nasıl bir mesaj vermek istersiniz? Mümkün olduğu kadar ülkelerini düşünsünler. Ülke adına bir şeyler yapsınlar. Gençlere öğüdüm şudur: Çok çalışsınlar. Disiplinli olsunlar. İşlerine sahip çıksınlar. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Katılıyorum onlara, onlar haklılar. Demokratik yöntemlerle kendi rektörlerini kendileri seçecekler. Eskiden üniversitelerde senatolar vardı, senatolarda seçimler yapılırdı, liyakatli insanlar göreve gelirdi. Atamayla olmuyor. Tabi ki buna tepki gösterilir, gösterilmez mi?

Sektörde zirvedeyken 3 sene çalışmadım

“Sanat hayatında acı anlar da var, tatlı anlar da” diyen Ahmet Mekin şunları söyledi: “Uzun vadeli bir anlaşma yapmıştım, tam da benim zirve olduğum bir dönemde. Fakat firmayla bir anlaşmazlığa düştük. Dışarıda başka hiçbir yerde çalışamıyorum, sadece onlarla çalışacağım, öyle bir mukavele var. 1957-1958’li yıllarda yaşanan bir olay bu. Firmayla bir anlaşmazlığa düştük; bir filmde oynamamı istediler, ben de o filmde oynamak istemedim. O arada da kariyerimde zirve noktasındayım. Onlar ısrar etti, ben ısrar ettim; onlar ‘oyna’ dedi, ben ‘oynamam’ dedim. Bir sene sadece bir film yaptım. Ondan sonra firma, beni piyasadan silme gibi bir harekete girdi. Böyle talihsiz bir şey oldu. İkinci sene de tekrar paramı ödemeye başladılar. Hatta ben parayı almadım, onlar posta havalesiyle gönderdiler, yani resmiyete soktular. Günler geçti, yıllar geçti. İkinci sene de bitti, üçüncü sene tekrar bir tebligat geldi… Bu arada ben zirvedeyken piyasada 3 sene çalışmayınca ne oldu? Tabi ki unutuluyorsunuz. Fakat benim öyle bir handikabım olmadı.”