Birleşik Krallık İşgal Kuvvetleri Komutanı General Charles Harington, kendi adına bir futbol maçı düzenlemişti. 

Onun maçı oynanacaktı.

Coşkuyla kümelenen insanlar, ellerindeki bayraklar gibi renk cümbüşü içindeki Taksim Stadı’nı, şafak benzeri parıldayan İstanbul’u, güzelliklerin, kültürün işgal edilmiş başkentinin yüreğinden kabarıp taşacak olan bu maçta atılacak her golün, yiğitliğin, cesaretin ve yeni başlangıçların ümidini taşıdığını bilerek Fenerbahçeli futbolcuları selamlıyordu.

Bekledikçe coşkusu artan, çoğu ilk defa futbol maçı seyredecek erkek ve kadınlar görkemli bir kalabalık oluşturmuştu. İstanbul terbiyesi burada da kendini gösteriyordu. Sahanın etrafına dizilen sandalyelerde kadınlar oturuyor, erkekler ise ayakta duruyordu.

Maçı izlemek için Iron Duck Zırhlısı’yla özel olarak gelen Malta Valisi Lord Plummer, kendini olduğundan daha asil ve saygın göstermeye çalışan, abartılı tavırlarıyla General Harington’la birlikte şeref köşesindeki yerini almıştı.

Şeref köşesinin önündeki masanın üzerindeyse maçın galibine verilecek olan devasa “General Harington Kupası” duruyordu. 

İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harington kazanacaklarından emin bir şekilde sık sık masanın üzerindeki ışıl ışıl parlayan görkemli kupaya, coşkun bir sevinçle bakıyordu. 

Sanki iki zafer meleği tutuyordu som gümüşten kupayı ve Zafer Tanrıçası Nike’nin avuçlarının içine koyuyordu. Nike, kupayı stadın üstünde dolaştırıyor, havada top top rengârenk parçalara bölüyor, sonra getirip tekrar masanın üstünde birleştiriyordu.

★★★

Türkler vatanlarının işgali karşısında giriştikleri Kurtuluş Savaşı’ndan başarı ile çıkmış, Ege’nin üzüm ve kavun mevsiminde Yunan orduları Anadolu’dan atılmıştı. TBMM heyeti Lozan’da barış görüşmelerini yapmaktaydı.

İşgalin yakın zamanda sonlanacağı belli olmuştu, General Harington, Fenerbahçe’yi mağlup ederek işgalin son kuru yapraklarını savurarak şehirden ayrılmak düşüncesindeydi. Bu nedenle kendi adını taşıyan bir kupa maçı hem onun için hem de mağlup işgal kuvvetleri için çok önemliydi. 

Harington, İngiliz askerlerinin oluşturduğu takımlardan bir turnuva yaparak Fenerbahçe ile maç yapacak kadroyu belirleyecekti.

Turnuvanın sonunda üç takım ön plana çıkmıştı: Irish Guards, Grenadiers Guards ve Goldstream Guards. 

Ancak Harington bunlardan herhangi birini seçmedi. Zaferle gelen coşkuyu kesin bir şekilde yaşamak için bu üç takımın en başarılı futbolculardan oluşan karma bir takım kurdurdu. Bu takımın ismini de Goldstream Guards olarak belirlediler.

General, eski Roma arenalarında cesurca kavga eden gladyatörlere benzettiği bu üç takımın en güçlü futbolcularının iyi bir antrenmana tabi tutulmaları emrini vermişti. Ayrıca Mısır’daki İngiliz askeri güçlerinden, hepsi profesyonel dört oyuncu getirtmiş ve böylece çok güçlü bir takım oluşturmuştu. 

Bu takımın yenilmezliğine inanarak gazeteye şu şekilde bir ilan verdirmişti:

★★★

“İngiliz İşgal Gücü Takımı Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, Başkumandanın adını taşıyan büyük bir kupa verilecek. Bu maça Türk kulüpleri diledikleri gibi takviye de alabilirler...”

Ancak bu yalnızca bir spor müsabakasına davet değildi, adil bir düelloya davet hiç değildi, elindeki en güçlü silahlara güvenip, ne kadar güçlü olduğunu, yenilmezliğini göstermek isteyen bir meydan okumaydı.  

Bu meydan okumaya cevap, beklendiği şekilde Fenerbahçe’den geldi. Fenerbahçe, şartsız olarak bu daveti kabul etti. 

Fenerbahçe’nin İngiliz karmasına karşı yapacağı maç, gündemin en önemli konusu olmuştu. 

Fenerbahçe Spor Kulübü, işgalci emperyalistlere isyankâr bir meydan okumayla, yanıtını, şu ilanla vermişti:

“Fenerbahçe Kulübü yalnız kendi kadrosuyla bu maçı şartsız olarak kabul eder...”

★★★

Maç, Taksim Stadyumu’nda 29 Haziran 1923 günü oynanacaktı. 

Dünya üzerinde oynanan maçlardan hiçbiri Fenerbahçe’nin bu maçı kadar sonraki yüzyıllarda dahi güncel kalmayı başarabilmiş değildir. Bu karşılaşma, özgürlük ve bağımsızlık için emperyalist işgalci güçlere cephe dışında da haddini bildiren, topsuz tüfeksiz kazanılan özel bir zafer olarak anılan ender maçlar arasındadır. Fenerbahçe’nin özgürlük savunusu ve özgür vatan için ileri sürdüğü on bir futbolcusunun kahramanlığı, geçen bir asra rağmen hâlâ gücünden ve etkisinden bir şey yitirmemiş, hatta aradan geçen bu zaman içinde bu maçın kıymeti katlanarak artmıştır. 

★★★

Bu milli özgürlüğe yürüyüş maçında Galatasaraylılar; “Aslan Nihat Bekdik dahil tüm kadromuzdan istediğiniz oyuncuyu kadronuza dahil edebilirsiniz, yeter ki şu mağrur İngilizleri yenin” demişler; Beşiktaş ise yenilenmiş kadrosunu teklif etmişti. Fenerbahçeliler; “Dayanışmanıza teşekkür ederiz! Şu an kadromuz formda ve onları yenebilecek güçteler. Fakat bu dostluğunuzu asla unutmayacağız” diye cevaplamışlardı teklifleri...  

Fenerbahçe’nin bu sözleri Galatasaray ve Beşiktaşlılar üzerinde büyük bir milli direniş etkisi, coşkun bir sevinç patlaması yaratmıştı. Galatasaray Lisesi önünden öğrenciler ve Beşiktaşlı gençlerin Türk bayraklarıyla bu maça gitmeleri halkta büyük heyecan seli oluşturmuştu.

Fenerbahçe’nin maçı adeta bir milli birlik beraberlik gösterisine dönüşmüştü.

★★★

General Harington bir kalabalığa bakıyor bir kupaya bakıyordu.

Her dakika daha da artan kalabalığı gördükçe suratı asılıyor, hemen önünde duran ve kendi inancına göre İngiliz karması tarafından kaldırılacak kupaya baktığında ise, yüzü gülüyordu. 

Biraz sonra bu muhteşem kupayı elleri arasına alacak, havaya kaldıracak, İngilizlerin yenilmezliği üzerine zafer nutukları atarak kazanan İngiliz takımına verecekti...

Fenerbahçe - Goldstream Guards maçı binlerce seyircinin tezahüratları arasında saat 15.00’te hakemin düdüğüyle başladı. 

İngiliz takımı inanılmaz bir bilenmişlikle oynuyor ve Fenerbahçe kalesine atak üzerine ataklar yapıyordu.

Fenerbahçe,  Goldstream Guards’ı 2-1 yendi.

Maçın ilk yarısı, 30. dakikada İngilizlerin attığı golle 1-0 tamamlandı. Tribünlerde bir hayal kırıklığı vardı, derken kale arkasındaki gençlerin bulunduğu tarafta; “Dağ başını duman almış” sözleriyle başlayan Gençlik Marşı tekrar söylenmeye başlandı.

“Her geceyi güneş boğar

Ülkemizin günü doğar; 

Yol uzun da olsa ne var 

Yürüyelim arkadaşlar.

Sesimizi yer, gök, su dinlesin

Sert adımlarla her yer inlesin.”

Son “inlesin” sözü art arda iki kere tekrarlanıyor ve yankısı adeta tüm şehre yayılıyordu...

Marş kısa sürede Türklerin olduğu her yere yayılmış, coşkulu bir heyecan yaratmıştı. Yer gök bu marşla inliyordu.

★★★

Fenerbahçe takımı yoğun alkış ve tezahürat altında ikinci yarıya başladı.

Fenerbahçe: Şekip Kulaksızoğlu, Hasan Kamil Sporel (takım kaptanı), Cafer Çağatay, Kadri Göktulga, İsmet Uluğ, Fahir Yeniçay, Sabih Arca, Alaattin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri ve Bedri Gürsoy’dan oluşan kadroyla mücadeleye devam ediyordu. (Bedri Gürsoy, ayaklarına küçük gelen fotinlerin parmaklarını kanatması nedeniyle bir ara oyun dışında kalmıştı.)  

Maç sırasında, İsmet Paşa, Lozan’da barış görüşmelerini sürdürüyordu.

  1. dakikada Zeki Rıza’nın golüyle beraberliği yakalayan Sarı Kanarya bundan sonra daha da açıldı.

Bu kez rüzgâr yön değiştirmiş, Fenerbahçe atak üstüne ataklar yaparak rakibini kendi sahasına hapsetmişti. Ve 74. dakikada 1955-1958 yılları arasında kulübün başkanlığını da yapacak olan Zeki Rıza yine çok sert bir şutla Fenerbahçe’yi öne geçirmeyi başardı. Skor 2-1 Fenerbahçe lehineydi ve zaman daralıyordu. Tribünlerde kırmızı, beyaz, sarı, siyah ve lacivert renkler birbirine karışmıştı. Maçın son düdüğüyle Taksim Stadı’nda büyük bir coşku yaşandı. Fenerbahçe maçı 2-1 kazandı.

★★★

Sıra kupa seremonisine gelmişti. Kupanın İngiliz karmasına gideceğine inanan General Harington şaşkınlık içindeydi. İşgal Kuvvetleri Başkomutanı şaşkınlığını hemen üzerinden atamamıştı. Kendi adını taşıyan, kocaman som gümüş kupayı isteksiz bir şekilde Fenerbahçe takım kaptanı Hasan Kamil’e (Sporel) vermek zorunda kalmıştı. Türklere bir kez daha yenilmişlerdi!

Taksim Stadı’nda toplanan seyirciler sevinçten çılgına dönmüş, kimi ağlıyor, kimi gülüyor, fesler havada uçuşuyordu.

Maçı izlemeye gelen halk Fenerbahçe takımını bağrına basmıştı. Fenerbahçeli futbolcular, ellerinde General Harington Kupası olduğu halde halkın omuzları üzerinde stadyumdan çıkarıldılar. Takım oyuncuları Beyoğlu caddelerinde büyük bir coşku ve sevgi gösterileri arasında dolaştırıldılar. Binlerce seyirci, zafer kazanan futbolcuları Tünel’e kadar omuzlarında taşıdılar; oradan Kadıköy’e uğurladılar.

★★★

Lozan’da bulunan Türk heyeti bu maçtan haberdardı. Heyetin başında bulunan İsmet İnönü, sonucu öğrenir öğrenmez Fenerbahçe takımına “Heyetimiz namına hepinizi kıvançlı bir sevinçle tebrik eder, gözlerinizden öperim” diye bir kutlama mesajı gönderdi.

Fenerbahçeli futbolcular adeta birer hürriyet kahramanı oluvermişti. İstanbul sadece Fenerbahçe’nin zaferini değil, aslında özgür, namuslu, şerefli ve onurlu yaşama duygusunu kutluyordu.

(Sevdamız Fenerbahçe - Roman, Uğur Dündar - Kırmızı Kedi Yayınevi)