Türkiye’de her gün kadın cinayeti işleniyor. Şiddet o kadar arttı ki bu hafta Esenyurt’ta bir kişinin yürürken 11 kişiyi bıçakladığına şahitlik ettik. Ya da yabancıların bulunduğu bir yerde kesilmiş bir insan kafasının camdan aşağı atıldığını konuştuk. Peki toplumsal şiddet gözümüzün önünde işlenen cinayetler neden bu kadar arttı? Eski Cinayet Büro Şefi ve Suç Araştırmaları Uzmanı Mesut Demirbilek’e sordum...
1-İstanbul Esenyurt’ta 11 kişiyi bıçaklayan kişinin haberini izlediğinizde nasıl bir okuma yaptınız?
BIR psikopatın çevresine ve bulunduğu topluma karşı canice hareketleri olarak değerlendiriyorum. Bu seri şiddet eylemlerini tanısın veya tanımasın zarar verdiği kişilere karşı bir empati duygusu ve vicdani hissiyatı olmadan gerçekleştirdiğine eminim. Bu nedenle şiddetin hem bireysel hem de toplumsal etkisi açısından çok çarpıcı bir örnek. Yaşanan bu olayları sadece basit ve adi bir yaralama olayı olarak ele alamayız. Zira bu kişi söz konusu seri yaralama olaylarından daha bir kaç gün önce de bir devlet hastanesinde şiddet olayı gerçekleştirmiştir ve geçmişine de baktığımızda 14 suç kaydı bulunduğu görülmektedir. Yani böyle birinin ıslah edilmeden toplumun içine karışmış olması başta ailesi ve yakınları olmak üzere sokaktaki herkes için çok net potansiyel bir tehdittir. Hatta daha da ileri gideyim bu seri bıçaklama olaylarına çıplak gözle baktığında her ne kadar siyasi bir motivasyonu olmasa bile bir terör hareketi gibi bile algılamak mümkündür.
2-Nasıl terör örgütü olarak algılanacak?
Dünyada birçok yerde insanların arasına dalıp, önüne geleni bıçaklayan ve bunu yaparken de sözde siyasi motivasyonla yaptığını belirten psikopatlardan eylem olarak bir farkı yoktur. Hangi boyutla ve hangi canlıya karşı olursa olsun şiddetle mücadele ve önlemede tek kural vardır; etkili ve zamanında uygulanan yaptırımlar... Bunu da en güzel “broken windows teorisi” açıklar ki uygunlandığı yerlerde şiddet olaylarının önlenmesinde son derece etkili sonuçlar görülmüştür. Bu ve benzer kişilerin rehabilite olduğuna emin olmadan toplum içerisinde yer almaması gerektiğine inanıyorum. Tabii ki diğer önemli bir muamma ise bu kişinin rehabilite olup olmadığından nasıl emin olacağız? Bugün için bu olayı bir ”3.sayfa haberi” olarak değerlendirip, unutup rafa kaldırırsak, ileride bir gün bu kişinin başka insanların canına kıydığını görüp tekrar hatırlamaktan ve vah vahlanmaktan başka elimizden ne gelecek? Bunun hesabını kıyılan canların ailelerine kim verecek?
3-Bu tür insanların aramızda dolaşması korkutucu değil mi? Böyle çok insan var mı?
Çevremizde sosyal ve kişisel durumu ne olursa olsun bu bozuk karakterli insanlardan maalesef çok var. Sosyal bir aile toplumundan “bireyselleşmiş” bir topluma dönüşüyor olmamızın da bunda çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Kuvvetli aile bağları ve arkadaşlık ilişkileri özellikle kentlerde yerini yalnız ve bireysel olarak yaşamaya hatta yeni kuşaklarda ise büyük oranda sanal hayatlara bıraktığı ortadadır. Bu nedenle de şiddeti sadece sokakta değil aynı oranda sanal dünyalarımızda da sıkça gördüğümüzü söyleyebilirim.
4- İstanbul Zeytinburnu’nda yaşayan yabancı uyruklu iki kişi arasında çıkan kavga cinayetle bitti. Taraflardan biri, tartıştığı kişinin başını keserek balkondan attı. Bu insan neler yapabilir?
Evet, bu da korkunç bir olay tabii ki... Detaylarını çok iyi bilmiyorum ancak sonuçtan baktığımızda yabancı uyruklu olup olmasından bağımsız olarak bir kişinin bu derece sert bir şiddeti gerçekleştirmesindeki motivasyona bakmak kritiktir. Genelde bu tarz sonuçlanan olaylarda iki kişi arasındaki olay, nedeni her neyse şiddeti öyle tetiklemiştir ki eylemi yapan kişi için sebep-sonuç ilişkisi gibi bir değer artık ortadan kalkmıştır. Ya da eylemi gerçekleştiren kişinin şizofrenik bir atağı sırasında da gerçekleşmiş olabilir veya bir uyuşturucu maddenin etkisi altında da olabilir. Bu nedenle bu konuyu az önceki seri şiddet olaylarından daha farklı değerlendirmek gerekir.
5-Şiddete başlamış birinin dur-durağı var mıdır?
Akut bir şiddet ile şiddete meyilli veya madde bağımlılığının etkisi altındaki kişilerin gösterdikleri şiddet olayları farklılıklar gösterebilir. Ama motivasyon ne olursa olsun durdurulmadığı sürece şiddet eylemi başladığında genelde kişi istediği sonuca ulaşıncaya kadar şiddete devam edecektir. Bunun örneklerini de çevremizde çok görürüz; adam sokak ortasında kadını dövüyordur ve çevredekiler sadece izlediği sürece şiddete devam ettiğini görürüz. Oysa kendisine müdahale edilebilse veya en kısa sürede polisin müdahale etmesi sağlansa şiddet engellenecektir.
6-Şiddetin küçüğü büyüğü var mıdır?
Şiddet şiddettir; küçüğü büyüğü, fizikseli, psikolojik olanı veya sanal olanı fark etmez. Sonuçta verilen zarar ne olursa olsun şiddeti başında engellemektir asıl olan. Bu nedenle şiddet olaylarına veya şiddete meyilli olanlara “Sıfır Tolerans” her zaman değişmez kaide olmalıdır.
7- Yabancıların şehirde bu kadar çok olması, işsizlik, yoksulluk, bu tür şiddeti besler mi?
Dünyada yapılan çalışmalar işsizlik, ekonomik problemler ve yoksulluğun şiddet, hatta şiddetin en üst boyutu olan cinayet olaylarıyla direk korelasyonu olduğunu gösterir. Şehirdeki yabancıların ve göçlerin artmasının dolaylı olarak da olsa şiddet davranışlarını artırdığını düşünüyorum. Keza kendi ortamlarında çeşitli nedenlerle şehirlere göç etmiş topluluklar ayakta kalmak ve yer edinmek için hem bireysel hem de kollektif şiddete başvurabiliyorlar. İstanbul gibi büyük şehirlerde yurt dışından farklı coğrafya ve kültürlerden göç edenlerin aynı motivasyonla gettolarını oluşturmalarını buna örnek olarak verebiliriz. Kendi hacimlerini ve varlıklarını sürdürmek isteyen gruplar çeteleşerek kollektif şiddete başvurmaktan da kaçınmıyorlar ve hatta kafalarında bunu rasyonelleştirebiliyorlar. Çünkü bireyselde değil ama topluluklar içinde şiddete başvurmak bulaşıcıdır ve birbirini tetikler.
8-Örnekle açıklar mısınız?
Bugün için baktığımızda nerdeyse 20 milyona yaklaşan nüfusu olan İstanbul’da hem toplumsal algıda hem de istatistiklerde “Esenyurt” dendiğinde akla ilk gelen konu bu bölgede yaşanan cinayet olayları, çatışmalar ve şiddet olayları oluyor. Bundan 50 yıl önce köyden şehire olan iç göçlerde de benzer konular yaşanmıştı. Aynı şekilde gettolarını yaratan topluluklar o dönemde kendi hacimlerini korumanın ve ayakta kalmanın yanı sıra getirdikleri törelerini de kollektif şiddetin içine katmışlardı. Daha buna benzer birçok örnek de verilebilir. Sonuç olarak belirtmek isterim ki ekonomi bozuldukça, eğitim azaldıkça ve kanuni yaptırımlar etkisizleştikçe şiddet o oranda artmaya devam edecektir. Tam tersi olursa da şiddeti hem bireysel hem de toplum olarak daha az görüyor olacağız.
9-Neden aynı şeyi yaşayan bir insan katil olabilir de diğeri olmaz?
Bir kere şunu söylemek isterim ki cinsiyeti, yaşı, sosyal ve ekonomik durumu ne olursa olsun her insan doğru şartlar, doğru mekan ve doğru zaman oluştuğunda katil olabilir. Cinayet dediğimiz olay bir insan davranışıdır ve dünyada “cinayet” -yani bir insanın bir başka insanı ya da insanları kendi veya başkalarının çıkarları uğruna yasalara aykırı olarak hayatına son vermesi- işleyen tek canlı türü insandır. Birine göre parasal bir motivasyon çok daha önemliyken, diğer kişide bir aşk ilişkisinde ortaya çıkan problem cinayet işlemesinde tetikleyici motivasyon olabiliyor. Ya da motivasyon şartları oluşsa bile o kişi suç işleyebileceği bir silaha erişimi yoksa cinayeti istese de işleyemeyebiliyor. Bunun tam tersi de, normal bir zamanda karıncayı bile incitmez denen kişinin yaşanan bir olay sırasında hasbel kader bir silaha erişimi olması sonucunda katil olabiliyor.
10-Günümüzde ateşli silahlara erişim çok arttı. Ne yapmak gerekir?
Kanun yapıcılarının ve suçla mücadele eden kolluk güçlerinin ateşli silahlara erişim konusunda sıkı politikalar geliştirmesi; veriye dayalı pro-aktif uygulamalar ve esnemeyen yaptırımlar getirmesi; bütün bu aksiyonları yerine getirirken de üniversitelerden akademik çalışmalar ve destek alınması çok değerli ve etkili olacaktır.