Hem Türkçe’de hem de İngilizce’de “şeytanın avukatlığı” (devil’s advocate) diye bir deyim var. Din kitaplarına göre şeytandan kötü bir şey yok. İnsanları günaha teşvik eden, şeytan.. Tanrının yaptığı iyi şeyleri bozan, şeytan.. Hatta Tanrı’ya kafa tutan şeytan.. Hal böyleyken birileri kalkıp onun avukatlığını üstleniyor. Hiç niçin yaptıklarını düşündünüz mü?
BEN BİR ŞEYTAN AVUKATIYIM
Size bir itirafta bulunayım; ama bunu kimseye söylemeyin. Görev yaptığım kurullarda, medyada veya yer aldığım iktisadi panellerde bir de bakıyorum ben “şeytanın avukatı” kesilmişim. Niye böyle davranıyorum diye kendime sordum. Galiba bu role değer veriyor ve kendime yakıştırıyorum. Çünkü görüyorum ki, tüm kötülüklerin anası şeytan, suçlandığı hiçbir ortamda bulunmuyor. Oraya vekil olarak bir avukat da gönderemiyor. Şeytan savunmasız kalınca ben de durumdan vazife çıkarıp, vekâletim olmasa da “şeytanın avukatı” oluyorum. Şeytan beni azledene kadar.…
OTOKRAT KİM YONG UN’DAN DEĞİL, SEÇİLMİŞ TRUMP’TAN KORKUYORUM
Dendiğine göre dünya, nükleer silahların da kullanılacağı bir harbin eşiğindeymiş. Bu harbi de Kuzey Kore’nin “şeytan” diktatörü Kim Yong Un çıkaracakmış. Yine dendiğine göre bu (dede-baba-torun) üçüncü kuşak, yandan tıraşlı tombul Kim Yong Un, tam bir kaçıkmış. İşte bu doğru, propaganda için basına servis edilen resimlere bakın yeter. Lider dediğin ya atlet giyer ya da kucağındaki çocuğun yanağından makas alır değil mi? Savaş çıkaracağının kanıtı da bir yandan uzun menzilli füze denemeleri yapıp, diğer yandan atom bombası geliştirmesiymiş. Ama ben Un’un harp çıkaracağına ihtimal vermiyorum. Şeytan da olsa Un, ülkesini, Afganistan, Libya, Yemen, Irak veya Suriye’ye döndürecek bir savaşa sokacak kadar aptal değil. Ama binlerce kıtalararası füzesi ve yüzlerce atom bombası olan “barış meleği” Amerika’nın seçilmiş başkanı Trump’ın, kısa sürede dibe vuran imajını cilalamak için bir “deplâsmanda savaş” çıkarma ihtimali var.
GÜNEY KORE’NİN KALKINMASI BİR MUCİZEDİR
Güney Kore’nin “gelişmesi” (milli geliri büyütmede, eğitimde, teknolojide, şehircilikte, kamu yönetiminde, adalette ve demokraside elde ettiği başarıların bütünü olarak) göz kamaştırıcıdır. Çoğu kişi buna mucize der. Bu gelişme Amerikan eğitimli diktatör Syngman Rhee (1948-1960) ile “rehberli demokrasi” (guided democracy) uygulayıcısı Japon Harp Okulu mezunu ve eski Japon subayı, General Park-Chung-Hee’nin (1963-1979) Güney Kore’de başkanlık dönemlerinde gerçekleşmiştir. Kısaca 1948-1980 arası Güney Kore “çok ihracat-az demokrasi” dönemidir.
KUZEY KORE’NİN KALKINMASI DA BİR MUCİZEDİR
Batı kaynaklarına göre Kuzey Kore tam bir perişanlık içindedir. Kişi başına milli geliri yıllık 1700 dolardan ibarettir. Kuzey Kore’den gelen fotoğraflara bakıp, ziyaret edenlerin izlenimlerini okuyunca bu ölçümün ciddi oranda hatalı olduğunu anladım. Ekonomisi içe dönük Kuzey Kore ile milli gelirinin yarısı kadar ihracat yapabilen Güney Kore aşık atamaz. Ama görünen o ki; Kuzey Kore de kalkınmıştır. Eğitim, teknoloji, sanayi ve para olmadan hiçbir ülke bu kadar sofistike kıtalararası füze geliştirip sağa sola atamaz.
Son söz: Garibi bırak, mütegallibe bak.