“Filistin ve Suriye’yi böyle acı bir keşmekeş halinde bırakmaktan doğan hüzün ve elem tesiriyle hüngür hüngür ağlayarak 12 Aralık 1917’de İstanbul’a hareket ettim. Yine tekrar ediyorum ki, Kudüs’ün düşmesinin sorumluluğu tamamen Falkenhayn Paşa’ya aittir.” (Cemal Paşa)

Tam yüz yıl önce bugün, 11 Aralık 1917’de İngiliz General Edmund Allenby resmi bir törenle Kudüs’e girdi.
Kudüs’ün düşmesinden tam yüz yıl sonra, Aralık 2017’de, ABD Başkanı D. Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti.
Dün Kudüs’ün düşüşü, İsrail’in kuruluşu; bugün Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi hep emperyalist destekle oldu. Nasıl mı? En iyisi her şeyi en başından anlatayım. Şimdi sizleri tam yüz yıl önce bugüne, 11 Aralık 1917’ye, Kudüs’e götüreceğim...

11 Aralık 1917, General E. Allenby Kudüs’e giriyor... 11 Aralık 1917, General E. Allenby Kudüs’e giriyor...


İNGİLİZLERİN KUDÜS’E GİRİŞİ

40 gün devam eden muharebeler sonunda, 9 Aralık 1917’de Kudüs düştü.
11 Aralık 1917’de İngiliz General Allenby Kudüs’e girdi. Allenby, Kudüs’e kadar otomobille geldi. Yafa kapısında İngiliz, Fransız, İtalyan, İskoç, İrlanda, Galler, Avustralya-Yeni Zelanda onur kıtaları tarafından karışandı. Allenby’in 150 kişiye yakın tören alayı bir trompet eşliğinde kapıdan geçip Davut Kalesi basamaklarında durdu. Şehrin ileri gelenleri de oradaydı. Daha sonra İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Arapça, İbranice, Yunanca ve Rusça olarak Allenby’in beyannamesi okundu. Kudüs’ün duvarlarına asılan bu beyannamede şehirde sıkıyönetim ilan edildiği ve üç dine ait mabetlerin korunacağı belirtiliyordu. Peki, ama 11 Aralık 1917’ye nasıl gelindi? Kudüs nasıl kaybedildi?

General Edmund Allenby General Edmund Allenby


GAZZE MUHAREBELERİ

1.Dünya Savaşı
başladığında Almanya ile Osmanlı arasında 2 Ağustos 1914’te bir ittifak antlaşması imzalandı. 10 Ağustos 1914’te Alman Genelkurmay Başkanı von Moltke, Enver Paşa’ya gönderdiği bir yazıda, Osmanlı’nın, üzerine mümkün olduğu kadar çok Rus ve İngiliz kuvveti çekerek Almanya’nın ve Avusturya’nın yükünü hafifletmesini istedi. (Kress Von Kressenstein, Türklerle Beraber Süveyş Kanalı’na, s.13). Almanlar açıkça Türkleri kullanmak istiyorlardı ve kullanacaklardı da.
Ağustos 1916’da Osmanlı’nın İkinci Kanal Seferi başarısız oldu.
İngilizler, 26 Mart 1917’de Gazze’de Türk cephesine saldırdılar. Amaçları Osmanlı’yı Mısır’dan ve Süveyş’ten uzaklaştırmaktı. İngiliz kuvvetleri 45-50 bin kişi, Türk kuvvetleri ise 18 bin kişiydi. Buna rağmen İngilizler, I. Gazze Muharebesi’ni kaybedip geri çekildiler.
İngilizler, 17 Nisan 1917’de bir kere daha Gazze’de saldırıya geçtiler. Bu seferki amaçları doğrudan Kudüs’ü ele geçirmekti. Bu sefer İngiliz kuvvetleri 50 bin, Türk kuvvetleri ise 30 bin kişi civarındaydı. Ancak İngilizler, II. Gazze Muharebesi’ni de kaybettiler. (Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, C.III, Kısım 3, s. 355,356). Havaların ısınmasıyla Filistin’deki İngiliz-Osmanlı muharebelerine birkaç ay ara verildi.

BAĞDAT’IN KAYBI

Gazze Muharebelerinden önce, 11 Mart 1917’de Bağdat İngilizlerin eline geçti.
Enver Paşa’nın, Irak’taki kuvvetlerin önemli bir bölümünü İran’a göndermesi, Irak cephesini zayıflattı. İngilizlere karşı 29 Nisan 1916’da Kut Zaferi’ni kazanan Halil (Kut) Paşa, bu kararı veren Enver Paşa’yı şöyle eleştiriyor: “Bağdat önünde ve 100 km. kadar güneyde (100.000 kişilik) bir kuvvet hazırlayan bir düşman karşısında, ordusunun yarısı demek olan bir kolorduyu çekip 600 km. mesafedeki Hamedan’ın işgaline gitmek kadar fahiş bir hatayı tarihte hiçbir kumandan yapmamıştır.” Halil Paşa, Irak’ta 100.000 kişilik İngiliz ordusunun karşısında 12.000 kişilik bir kuvvetimizin kaldığını yazıyor. Buna rağmen İngilizler saldırıya geçtiklerinde 3 aydan fazla dayandığımızı belirterek şöyle diyor: “İran’da hedefsiz ve amaçsız kalan 13. Kolordumuz, (Irak’ta) elimizde kalsaydı, demek ki pekala dayanabilecektik.” (Bitmeyen Savaşta Kut’ül Amare, Halil Paşa’nın Hatıraları, s. 184-188).

Enver Paşa Enver Paşa


BAĞDAT HAYALİ

Enver Paşa, Bağdat’ı geri almak için müttefik Almanlardan yardım istedi. Almanlar bu isteği hemen kabul ettiler. Alman Genelkurmay Kurmay Başkanı Ludendorff şöyle diyor: “Az sayıda Alman taburlarıyla belki önemli Türk kuvvetlerini yeniden savaşa sokabilir ve İngilizleri Irak’ta daha büyük kuvvetler bulundurmak zorunda bırakabilirdik.” (Bayur, age, s. 367).
Enver Paşa, tamamen Almanların kontrolünde bir Yıldırım Orduları Grubu kurdu. Komutanlar ve kurmayların çoğu Alman subaylardan oluşacaktı. Öyle ki, karargahta 65 Alman ve 9 Türk subayı vardı. (Bayur, age, s. 370-375).
General von Falkenhayn’ın komutasındaki Yıldırım Orduları; Irak’ta Halil Paşa’nın komutasındaki 6. Ordu, Halep’te Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki 7. Ordu ve daha sonra Filistin cephesinde von Kres Paşa’nın komutasındaki 8. Ordu’dan oluşuyordu.
Enver Paşa, eldeki tüm bu kuvvetlerle Bağdat’a yürümeyi düşünüyordu.

HALEP TOPLANTISI

27 Haziran 1917’de Bağdat’a yürüme işini görüşmek için Enver, İzzet, Cemal, Halil ve Mustafa Kemal paşalar Halep’te toplandılar. Mustafa Kemal Paşa ve Cemal Paşa, Bağdat harekatından vazgeçilmesini ve Filistin’de savunmada kalınmasını istediler. Ancak Enver Paşa, Alman generaline ve Alman yardımına güvendiğini belirterek “Bu harekattan vazgeçmenin imkanı yoktur” dedi. (Cemal Paşa, Hatıralar, haz. Alpay Kabacalı, s. 214)
Falkenhayn da önce Bağdat’a saldırmak istiyordu. Ama cepheyi görünce bu düşüncesinden vazgeçti. Tüm birliklerin kendi emrinde Filistin’e taşınmasını ve Bağdat’a değil Filistin’e taarruz edilmesini önerdi.
Halep toplantısı sonunda Enver Paşa, Yıldırım Orduları’ndan sadece bir tümeni Filistin’e göndermekle yetindi. Böylece büyük bir kuvveti boşu boşuna iki ay Halep’te bekletti. (Bayur, age, s. 417-421)

CEMAL PAŞA’NIN İTİRAZLARI

Cemal Paşa, Bağdat harekatında direten Enver Paşa’yı, çok ağır biçimde eleştiriyordu. Aralık 1914’teki Sarıkamış taarruzunun Kafkas ordumuzu mahvettiğini, böylece Erzurum’un Ruslara kaptırıldığını, sonradan Rusların, Sivas ve Erzincan arasına kadar ilerlediğini belirtiyor. Kut’ül Amare’deki zaferimizden sonra Irak ordusunun bir kısmının İran’da fetihlerle görevlendirilmesinin Bağdat’ın düşmesine neden olduğunu; şimdi de Kudüs ve özellikle Filistin tehlikedeyken son kuvvetlerimizle Bağdat’ın geri alınmak istenmesinin Kudüs, Filistin ve belki de bütün Suriye’nin kaybedilmesine yol açacağını söylüyordu. (Cemal Paşa, age, s. 215). Cemal Paşa, Enver Paşa’yı kararından vazgeçiremeyince istifa etmeyi düşündüğünü belirtiyor. Enver Paşa’nın Bağdat harekatı düşüncesine en çok karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa’ydı.

İNGİLİZ TAARRUZU

Gazze Muharebelerini kaybeden General Murrey, Haziran 1917’de geri çağrıldı. Yerine General Edmund Allenby atandı.
Başbakan Lloyd George, Allenby’den, “İngilizlere Noel armağanı olarak Kudüs’ü” istedi. Allenby göreve başlar başlamaz İngiliz ordusunu her bakımdan güçlendirdi. Öyle ki, Ekim 1917’de Sina cephesindeki Türk kuvvetleri 40.000, İngiliz kuvvetleri ise 191.000 kişiydi.
İngilizler 31 Ekim 1918’de 5 bin kişinin koruduğu Birüssebi’ye 40 bin kişiyle saldırıp ele geçirdiler.  1-2 Kasım gecesi Gazze’ye saldırdılar. Çatışmalara savaş gemileri ve üç de uçak gemisi katıldı. 2 Kasım’da İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour, Filistin’de bir “Yahudi Yurdu” kurulacağını açıkladı.
İngilizler saldırdığında General Falkenhayn Halep’teydi. Ancak 5 Kasım’da Kudüs’e gelebildi. İngilizler, 6 Kasım’da cepheyi yardılar. 7 Kasım’da Gazze düştü. 8 Kasım’da Türk Ordusu geri çekilmeye başladı. 9 Aralık 1917’de de Kudüs düştü.
Yenilgiden sonra Enver Paşa, Suriye ve Filistin’e geldi. Cemal Paşa Arap cephesine Mersinli Cemal Paşa’nın, Filistin cephesine Mustafa Kemal Paşa’nın getirilmesini ve Falkenhayn’ın ordu komutanlığından alınıp komutanın kendisine verilmesini istedi. Ancak Enver Paşa kabul etmedi. (Cemal Paşa, age, s. 228,229. Bayur, age, s. 430,431).

Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk’ün uyarıları


Mustafa Kemal Paşa, 20 ve 24 Eylül 1917’de Halep’ten Enver, Cemal ve Talat paşalara gönderdiği iki raporla, Enver Paşa’nın Bağdat harekatı, Falkenhayn’ın Filistin taarruzu düşüncelerini eleştirip nasıl bir askeri strateji izlenmesi gerektiğini tek tek anlatmıştı:
İngiltere’ye hizmet eden bir İslam alemi nedeniyle (isyancı Araplar), “İngiltere nüfuzunda bir Filistin Hıristiyan Hükümeti’nin kurulmasının” söz konusu olduğunu belirtiyordu.
Asıl düşmanın Sina’da bulunduğu o günlerde elimizdeki zayıf orduyla Bağdat’ın geri alınamayacağını söylüyordu: “Düşman Bağdat’a gemilerle ve trenlerle asker getirirken, biz boynuzlu hayvanlarla (şahdarlarla) ve deve ile buna karşı koyamayız” diyordu.
Sonra da yapılması gerekenleri sıralıyordu: Sina cephesinde düşmanın bize göre çok güçlü olduğunu, her an taarruz edebileceğini, bunun için, özellikle 7. Ordu birliklerinin hemen güneye hareket ettirilmesi gerektiğini belirtiyordu. “Burada orduları Falkenhayn’a ve Kres’e bırakmak, Almanları idare etmek gibi bir yol, vatanın çıkarlarına aykırıdır” diyordu. Orduları illa da Falkenhayn yönetecekse, Falkenhayn’ın en tepede bir Türk sorumluya bağlanmasını istiyordu. Sina cephesi eğer tek bir komuta altında birleştirilecekse “o komutan ben olurum” diyordu. Çanakkale’de Arıburnu’nda ve Anafartalar’da elde ettiği tecrübelerin bu iş için yeterli olduğunu söylüyordu.
Son olarak Almanların gerçek niyetlerini açıklıyordu: “Almanların savaşın uzamasından yararlanarak bizi sömürge yapmak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyasetinin karşısındayım” diyordu. General Falkenhayn’ın geldiği günden beri “Türklere düşman Arap aşiretlerini kazanmaya çalıştığını”, gerçek amacının bütün Arabistan’ı Alman yönetimine almak olduğunu, “memleketi Alman sömürgesi yapmak” istediğini, bunun için “bizim borcumuz olan altınları ve Anadolu’dan getirdiğimiz son Türk kanlarını kullanacağını” belirtiyordu.
Mustafa Kemal Paşa, 24 Eylül 1917 tarihli raporunun sonunda, Sina-Filistin cephesinde Falkenhayn’ın değil, kendisinin görevlendirilmesini istiyor, aksi halde istifa edeceğini belirtiyordu.
Enver Paşa olumsuz cevap verince Mustafa Kemal Paşa, 7. Ordu’daki görevinden istifa etti. Onun yerine Fevzi (Çakmak) Paşa 7. Ordu Komutanlığı’na getirildi.
Enver Paşa, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’e değil de Verdün mağlubu Falkenhayn’a güvendi. Sonuç malum! Ne Bağdat geri alınabildi, ne de Kudüs korunabildi. Gelin görün ki, düşmanı Anadolu kapılarında Alman komutanlar değil, yine Mustafa Kemal durdurdu. (Katma Zaferi, 26 Ekim 1918).

Cemal Paşa Cemal Paşa

Kudüs’ü savunmadılar


Almanlar “şehirdeki dinsel yapılar zarar görmesin” diyerek Kudüs’ü savunmadan İngilizlere teslim ettiler. Von Papen hatıralarında şöyle diyor: “İngilizler kente doğrudan doğruya saldırmadan Kudüs’ün boşaltılmasını diledim...” (Bayur, age, s.390) Cemal Paşa’nın, Kudüs’ü savunmakla görevli kolordu komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’dan öğrendiğine göre, General Falkenhayn, “mübarek makamların top mermisiyle harap olacağı” gerekçesiyle Kudüs’ün savunulmasını istememişti. (Cemal Paşa, age, s. 230) Almanların, “Kudüs tahrip olmasın” propagandası o kadar etkili oldu ki, Kudüs Mutasarrıfı İzzet Bey’in 8/9 Aralık 1917 tarihli Kudüs’ü teslim belgesinde bile “Osmanlıların dini binaların tahrip olmasından çekindiği için şehirden çekildiği” ifade ediliyordu.
Cemal Paşa, daha önce Kudüs’ü savunmak için gerekli önlemleri almıştı. (Cemal Paşa, age, s.232). Kudüs stratejik olarak savunmaya elverişliydi. Pekala savunulabilirdi. Ancak, Yusuf Hikmet Bayur’un dediği gibi “Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Alman tertipleri sayesinde İngilizlerin eline düştü.” (Bayur, age, s. 391).

Yıldırım Orduları Komutanı Falkenhayn Yıldırım Orduları Komutanı Falkenhayn

Kudüs neden kaybedildi?


Mustafa Kemal Paşa ve Cemal Paşa’nın bütün itirazlarına rağmen, Enver Paşa, Sina-Filistin cephesini Alman komutanlara (Falkenhayn’a, von Kress’e) teslim etti. Sonuçta Enver Paşa’nın çok güvendiği Yıldırım Orduları Komutanı Falkenhayn’ın hatalarıyla Kudüs kaybedildi.
Enver Paşa, Bağdat, Suriye, Filistin, Kudüs tehdit altındayken bölgedeki orduların önemli bir bölümünü İran’ın fethiyle görevlendirdi. Filistin’i, Kudüs’ü, Suriye’yi korumak yerine, önce Bağdat’ı geri almaya, sonra Filistin taarruzuna odaklandı. Bu kararsızlığı pahalıya mal oldu. Yıldırım Orduları’nı zamanında Filistin’e göndermeyerek uzun süre Halep’te boşu boşuna bekletti. Daha önce Avrupa’ya (Galiçya’ya, Romanya’ya) gönderdiği 7 Türk tümenini geri çağırmakta gecikti. Ayrıca Romanya’daki 6. Kolordu’yu orada bırakması büyük hataydı. Görülen o ki Enver Paşa, Filistin’in kaybını pek önemsemiyordu. Alman Başkomutanlığına çektiği bir telgrafta şöyle diyor: “Düşmanın Filistin’i işgaline engel olunamazsa bu, ne genel durum üzerinde kesin bir etki yaratır, ne de Türkiye için tehlikeli olur! Buna karşın düşmanın önemli kuvvetleri, dünya savaşında kesin sonuç yeri olmayan bir noktada bağlanmış olur!” İşte Filistin’in ve Kudüs’ün kaybedilmesinde bu anlayışın etkisi büyüktür. (Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatırları, s.24). Enver Paşa’nın hatalarına, ordumuzun perişanlığı, düşmanın askeri gücü ve Arap ihaneti de eklenince sadece Kudüs’ün değil, tüm Ortadoğu’nun kaybedilmesi kaçınılmaz oldu. Görülen o ki, emperyalizmin aklına, vicdanına, insafına sığınarak vatan kurtarılmaz. Emperyalistten “müttefik” olmaz. Atatürk işte tam da bu nedenle Milli Mücadele’de “Ya istiklal ya ölüm” demişti.