Malumunuz, Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Almanya’daki bir toplantıya Rönesans isimli şirketin uçağıyla gitti.

Tasarruf tedbirlerinin konuşulduğu, öğretmenlere “öğretmenler odasında çay yapmak için su kaynatmayın, elektrik faturası artıyor” tarzı uyarılar yapıldığı bir dönemde, bu seyahat haliyle çok eleştirildi.

Eleştiriler üzerine yapılan açıklamalarla şu gerçek ortaya çıktı:

Yaklaşık 700 milyon sterlinlik (28 milyar lira) Mersin-Gaziantep Hızlı Tren Projesi’ni alan Rönesans’la Ulaştırma Bakanlığı arasında imzalanan sözleşmede, bakan ve bakanlık personelinin katılacağı seminer ve seyahatlerde şirketin bu hizmeti ücretsiz vereceğine dair bir madde varmış.

Hatta önceki Sayıştay raporlarında bu maddede, “bakan ve bakanlık personelinin layıkıyla ağırlanması” gibi bir ifadenin kullanıldığı yeniden gündeme geldi.

★★★

Biraz araştırınca gördüm ki uzun yıllardır bu şirketlere verilen bütün ihalelerin sözleşmesinde benzer uygulamalar var.

Hatta öyle ki her ihalede “şantiyelerde denetleme, kontrol gibi görevler üstlenen bakanlık personellerine araç tahsis edilmesi, söz konusu araçların bakım, akaryakıt ve HGS masraflarının şirket tarafından karşılanması” yönünde maddeler yer almış.

Şirketlerin “layıkıyla” sunduğu hizmetler arasında, Ankara’dan şantiyelerin olduğu şehirlere giden bakanlık personelini kendilerine layık ortamlarda konaklattırma ve ağırlama hizmetleri de var.

Kamu ihalelerine teklif veren şirketler, uzun zamandır bu hizmetler için ortaya çıkacak maliyeti de ihale teklifine ekliyor.

Şu anda Ulaştırma Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı ve bazı belediyelerde devam eden inşaatlar için Rönesans gibi birçok şirketten alınan çok sayıda araç var.

★★★

Uraloğlu’nun “beleş” sandığı o yolculuğun maliyeti, aslında Mersin-Gaziantep Hızlı Demiryolu Projesi kapsamında sizin benim vergilerimizle oluşan bütçeden alınmış Rönesans’a ödenmiş.

Bu işin sadece Rönesans’la sınırlı olmadığını, birçok büyük kamu ihalesinde aynı durumun yaşandığını iki bakan arasında geçen ilginç bir diyalogdan da öğrendim. Konuyu araştırırken şöyle bir kulise takıldım:

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, tasarruf tedbirlerini hazırlayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e şu uyarıda bulunmuş:

“Kamu ihalelerinde sözleşmelere dahil edilen maddelerle bazı kurumlara birer ikişer lüks makam araçları tahsis ediliyor. Siz tasarruf diye lüks araçları yasaklıyorsunuz ama o kamu kurumu ihale üzerinden aracı şirkete aldırıyor. Aynı şekilde başka lüks harcamalar da şirkete yıkılıyor. Şirket ise bu tür araçların ve harcamaların maliyetini ihale maliyetine ekliyor.”

★★★

Özhaseki demişken, “O da Uraloğlu’nun kurbanı oldu” desem yeridir.

Özhaseki’nin bakanlık bürokratları ve korumalarıyla birlikte Tapu ve Kadastro’nun pervaneli uçağıyla Kayseri’ye gitmesi de en az Uraloğlu’nun Rönesans’ın jetiyle Almanya’ya gidişi kadar konuşuldu.

Konuyu sorduğum Özhaseki şu bilgileri verdi:

“Öncelikle şunu söyleyeyim: Eşimle biz Ankara’da yaşıyoruz. Yani evimiz Ankara’da ve Kayseri’ye iş için gittik. ‘Evine Kadastronun uçağıyla gitti’ demek doğru değil. Kadastro uçağı bulutlu günlerde çekim yapamıyor ve hangarda yatıyor. 350 kilometrelik uçuşunun maliyeti 12 bin lira. Ankara’dan Kayseri’ye tarifeli uçuş yok ve makam araçlarıyla gitmek gerekiyor. Bu da korumaları, bürokrat arkadaşları eklediğinizde en az 8-10 araç demek. Hesap ettik bu uçağın daha ekonomik olduğuna kanaat getirdik.”

Özhaseki, bu konularda son derece hassas olduğunu ve haksızlığa uğradığını söyledi.

★★★

Rahmetli Turgut Özal bir defasında “benim memurum işini bilir” demişti ya...

AK Parti’nin bürokratları ve bakanları o yaklaşımı daha da ileri götürmüş.

Bana “bu işin bizim payımıza düşen kısmını iki kelimeyle özetle” derseniz size cevabım şu olur:

“LAYIKIYLA SOYULUYORUZ.”