- Erdoğan’ın yumuşama mesajı bana ilginç geldi. Cumhurbaşkanı siyasette sert bir dönem olduğunu itiraf ediyor aslında. Yanlış mı düşünüyorum?

Yumuşama kavramı siyaset biliminde kullanılan bir kavram değil, onun için bununla tam ne kastedildiğini değerlendirmek bir siyaset bilimci için kolay değildir. Türkiye’de siyasal hayatta kültürel fay hatları üzerinden, kültürel kimlik, simge ve mem’ler kullanılarak yapılan bir ayrıştırma, ötekileştirme, hatta düşmanlaştırma uygulaması var. Bu sayede iktidar siyasetçileri kadim bir yöntem olan “böl ve yönet” (divide et impera) uygulamalarıyla, kendilerine partizan bağlarla bağlı olan veya sempati duyan seçmenlerin, muhalefetten gelen mesaj ve çağrılara kulaklarını kapatmasını sağlıyorlar. Ancak bu tutum ve davranış kültürel ayrımlar üzerinden bir siyasal mücadelenin de şekillenmesine yol açtı. Alman siyasetinde, özellikle eğitim üzerinden yürütülen bu kültürel mücadeleye “kulturkampf” adı veriliyor. Türkiye bir kulturkampf siyasetine sahne oldu. Bugünlerde de bu siyaset, tıpkı 19. yüzyılda Almanya’da dini değerlerin eğitimdeki rolü üzerinden çıkan çatışmada olduğu gibi, eğitimde müfredat değişikliği ve dini değerlere ağırlık verilen bir reform girişimi üzerinden bir mücadeleye doğru yöneliyor. Bu durumda Türkiye’deki kulturkampf siyasetinin 1873 Almanyasında olduğu gibi eğitim başta olmak üzere kültürel kimlik ve değer farklarından oluşan bir içerikte devam ettiğini ve hatta daha da güçlenmeye doğru evrildiğini gözlemliyoruz. Siyasette yumuşamanın tersi olarak takdim edilen kulturkampf siyasetinin düşmanlaştırıcı, ötekileştirici, aşağılayıc söyleminin eğitim reformu girişimiyle birlikte ortadan kalkmaktan çok, oldukça heybetiyle geri gelmesi söz konusudur. Kulturkampf siyasetinden uzaklaşılmadıkça, gerginlik dozu yüksek, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı söylemlerin ortadan kalkacağını düşünmek için bir neden mevcut değildir. Kulturkampf neden gerilim, düşmanlaştırıcı, aşağılayıcı, ötekileştirici dil sonuçtur. Şimdilik bu dile pek başvurulmaması, 31 Mart seçimleri sonunda alınmış olan oyların yarattığı etki altında, sanki kulturkampf siyasetinin eski haliyle artık pek etkili olamadığı algısına dayanıyor olabilir. Ancak, kulturkampf siyasetinin terk edilmediğini gösteren en önemli kanıt Milli Eğitim yerine Maarif ve Müfredat reformu olarak takdim olunan eğitim yaklaşımıdır. Kulturkampf düzlem değiştirerek devam etmeye adaymış gibi duruyor. Yine yakından “milli ve manevi değerlerimiz”in çocuklarımıza aşılanması için eğitimde köklü değişiklikler, iktidar partileri ve liderlerinin düşman oldukları pozitif bilimi marjinalleştirme çabaları, çağdaş, laik toplumlardan ayrılarak bir tür Talibanlaşmaya yönelme üzerinden çağrılara, düşmanlaştırmalara, alternatif bir gerçek ve alternatif bir tarih üretim girişimlerine başlanacakmış gibi duruyor. Kısaca, eğer “yumuşama” ile kulturkampf gerginliği, çatışması ve siyasetinin bitmesi kastediliyorsa, bunun henüz bir kanıtı mevcut değilmiş gibi duruyor.


- Peki biz bu sisteme ne ismini veriyoruz. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği zaman yumuşayan, istediği zaman sertleşen siyasi sistemin adı ne?

İktidarın önde gelenlerinin siyasal uslubundaki değişimlere dayalı olarak bir siyaset tanımı yapmıyor siyaset bilimi. Bu değişkenlik onların kendi siyasal kariyerleri ve partilerinin çıkarları olarak gördükleri üzerinden yaptıkları söylem ve davranış değişiklikleri veya uyarlanmaları (adaptation) olarak görülmektedir. Bu değişiklikler zamana ve zemine göre ortaya çıkmaktadır. Bugün iktidarın temel siyasal hedefi kendi değer ve inançlarını topluma empoze edecekleri yeni bir anayasa yapmak, yapamazlarsa anayasada bir takım değişiklikler yapmak suretiyle kendi iktidarlarını olabildiğince uzatmak olarak tanımlanabilir. Bu amaçla, özellikle 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden en fazla oy alarak çıkan CHP ve onun yeni lideri ve yönetimiyle bu değişikliklerin müzakere edilmesini sağlamaya yönelmişlerdir. Doğal olarak bu tür bir müzakere ortamında söylem, biçem (uslup) ve davranış daha ılımlı ve saygılı olmak zorundadır. Onun için “Özgür efendi” söylemi yerini “Sayın Özgür bey” söylemine bırakmıştır. CHP’nin terörist “DEM”le temas ettiği, “DEMlendiği”gibi ifadeler pek kullanılmazken, AKP veya AKP’li siyasal seçkinlerin, DEM Parti ile Anayasa değişikliği müzakereleri için temasları başlamıştır. Bunlar, 16 Nisan 2017’de hukuken, Temmuz 2018’den beri fiilen kurulan siyasal rejimin sultanizm içeriğinden uzaklaşılarak, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne yönelen bir rejime dönmek gibi bir değişime pek işaret etmiyor doğrusu. Onun için bugün görülen söylem ve biçem değişiklikleri stratejik (uzun dönemli bir hedefe yönelik değişim) olmayıp, taktiksel değişiklikler (sultanizmi kökleştirmek için muhalefeti ikna) içeriğindeymiş gibi duruyor.   

- Özgür Özel’in bir sözü, “Siyasetçilerin el sıkışmadığı süreçlerin sonu hep demokrasi için felaket olmuştur” dedi. Haklı mı?

Eğer Özgür Özel Türkiye’de bugün uygulanan siyasal rejimin melez (ne tam demokrasi ne tam otokrasi olmayan) sultanizm rejimi olduğunun ve onun oluşturduğu bağlamda demokratik olmayan seçimler, anayasa değişiklikleri, iktidar – muhalefet ilişkilerini yaşadığımızı göremezden gelerek hareket ediyorsa, durum vahim demektir. Türkiye bugün demokrasi olmayan bir sultanizm rejimi ile yönetilmektedir. Erdoğan-Özel el sıkışması bu rejim ortamında gerçekleşmektedir. Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın demokrasi ve hukuk devleti hedefine dönmek gibi bir endişesi olduğunu gösteren hiçbir kanıt mevcut değildir. Onun için Özel’in el sıkışmama ifadesinin ne anlama geldiğini değerlendirmek pek de mümkün değildir. Burada sultanizm – demokrasi ayrımında bir uzlaşma mı söz konusudur? Öyleyse, bu uzlaşma demokrasiden vazgeçip sultanizmi bir tür Türk tipi (alaturka) demokrasi olarak mı kabul edip el sıkışmaktadırlar? Yoksa, sultanizmin 7-8 yıllık performansının ortaya çıkarttığı son derece vahim sosyo-ekonomik, siyasal ve hukuki neticelerden ders alıp, sultanizmin bir hata olduğunu kabul ederek onu terk edip demokratik hukuk devleti olmaya doğru bir dönüş için mi el sıkışmak söz konusudur? Özgür Özel’in cümleisinden bu soruların hangisinin geçerli olduğu anlaşılamadığı için, bu ifadenin pek bir olgusal geçerliliği varmış gibi durmuyor.

- Bir cumhurbaşkanı, 22 yıldır ülkeyi yönetiyor. Türkiye’nin bu yumuşamaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Buradan nasıl bir anlam çıkarmalıyız?

Eğer Cumhuırbaşkanı Erdoğan kulturkampf siyaseti ve sultanizm rejimi çalışmıyor, onları değiştirmek lazım gibi bir sonuca ulaşmışsa, demokrasi ve hukuk devleti hedefine dönmek için çabaların yoğunlaşması söz konusu olabilecektir. Ancak, daha önce de belirttiğim gibi, bunun şimdilik bir davranışsal sonucu yok; herhangi bir somut adım gözlemek henüz mümkün olmadı. Yeni seçimlere çok var, onun için bir müddet kulturkampf siyasetinin söylemleri olmadan yola devam etme kararı alındığı ifade ediliyor olabilir. O zaman yeni seçimler yaklaşırken yine aynı gergin, düşmanlaştırıcı, ayrıştırıcı, böl ve yönet siyasal yaklaşım ve uslubuna dönecekler demektir. Bu ifadelerin içeriği belirsizliklerini koruyor. Kendilerinin yumuşama veya sertlikten ne anladıklarını anlatmaları gerekli; yoksa bu ifadelerin ne anlama geldiği kendiliklerinden anlaşılabilecek nitelikte değil.

- Şöyle bir görüş de var: CHP ılımlı politikalarla belki Erdoğan’a ek bir meşruiyet sağlamaz ama ondan soğuyanlarla bağ kurma şansı kazanır… Kazanır mı?

CHP’nin ideolojik yelpazedeki konumu ile Cumhur İttifakı partilerinin konumları muazzam farklı. CHP tüm seçmenin gözünde epeyce solda, Cumhur İttifakı partileri ise epeyce sağda, hatta aşırı sağda konumlanmış gibi duruyor. Onun için CHP’nin bu Cumhur İttifakı eğilimli seçmenden oy alması hemen hemen olanaksız. Üstelik bu tür bir girişimde bulunursa kendisine bugün oy vermiş olan seçmenleri de küstürebilir. CHP’nin bulunduğu ideolojik konumda yüzde 8-10 civarında seçmen var. Onun solunda yüzde 20, sağında da (merkezde) benzer bir yüzde 20’lik seçmen kitlesi mevcut. Bu iki seçmen grubundan birden oy alabilmesi pek de kolay değil. Onun için ya merkezdeki seçmenlere, ya da sol ve aşırı soldaki seçmenlere yönelik bir yaklaşım ve söylem izlemek durumundaymış gibi duruyor. Her iki seçmen grubuna da hitap eden bir yaklaşım, duruş, söylem geliştirmesi hiç de kolay değil. Makul olan CHP’nin seçmen gözündeki konumunu bilerek ve bilinçli olarak bir söylem ve duruş geliştirebilmesidir. Aşırı sağdan mukaddesatçı ve etnik Türk milliyetçisi söylem ve tutumla CHP’nin oy alabilmesini beklemek pek de gerçekçi bir öneriymiş gibi durmuyor.

SULTANİZM’DE MUHALEFET YAŞAYAMIYOR

- Bir görüş de “Artık Erdoğan’ın manevra alanı kalmadı. Ne yapıp edip, muhalefeti tuzağa çekecek, anayasa değişikliğini yaptıracak ve görev süresini de uzatacak…” Bu görüş muhalefeti çantada keklik gören bir görüş değil mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar manevra alanı kaldığını eğitimde “Türk Yüzyılı Maarif Reformu” girişiminde göreceğiz. O girişim tipik bir kulturkampf olgusudur. O yöne doğru bir hamle tüm gücüyle söz konusu olursa, aynı hamam, aynı tasın devam ettiğini söyleyebiliriz. Anayasa değişikliği ise rejim içeriği ile ilgili. Sultanizm rejiminin çalışmadığı ve dünyanın hiçbir yerinde de çalışmadığını gördüklerini ve anladıklarını gösteren bir kanıt bulunmuyor. Ufak tefek revizyonlarla bu rejimi sürdürebileceklerini düşündüklerinden, anayasa değişkliğinde ısrar edeceklermiş gibi gözüküyor. Muhalefet bu anlayışa destek verirse, kendisinin de kuyusunu kazmış olacaktır. Demokrasi ve hukuk devletine hemen yönelmek talebi muhalefet için bir hayat memat meselesidir. Sultanizm’de muhalefet yaşayamıyor; oysa demokrasi muhalefet için doğal hayat sahası (habitat) dır.  

- Kutuplaşma süreci zamana yayılan bir süreçti. Bunu başarmak için iktidar çok uğraştı. Normalleşelim deyince de normalleşilmez herhalde. Bunu nasıl anlayacağız? Normal neydi hocam, unuttuk, bize hatırlatır mısınız?

Siyaset biliminde normalleşme diye bir kavram ve kuramsal değerlendirme bulunmuyor. Neyin normali? Siyasal rejim açısından bakarsanız, demokrasinin ve hukuk devletinin normali ile sultanizmin normali birbirlerine taban tabana zıt olgulardır. Normalleşme gibi anlaşılmaz şeyler söyleneceğine, bilimsel anlamı olan demokratikleşme ve hukukun standartları, ilkeleri ve kurallarıyla uygulandığı bir ortam olan hukuk devletine yönelmeden bahsetmek daha doğru olacaktır.

- Önümüzdeki dönemde siyasi partilerin tümünü dahil ederek bir öngörüde bulunmanızı istesem, siyaseti neler bekliyor?

Siyaseti nelerin beklediğini, Cumhur İttifakı’nın siyasal rejim konusundaki sultanizm ısrarı ve siyasal biçemi (uslubu) belirlemekte de kulturkampf’ı kullanma eğilimi ve azmi önemli olacaktır. Eğer demokrasiye yönelirsek, onun iki temel unsurundan birisi olan muhalefet, diğeri siyasal katılma ve temsildir, güçlenecek, iktidarın barışçıl munavebesi mümkün olacak, Türkiye demokratikleşmekte olan saygın bir devlet, iş yapılabilecek ortak, güvenilecek müttefik görünümü kazanacaktır. Sultanizm güçlenirse, doğal olarak otokraside muhalefete pek yer olmadığı için, muhalefet zayıflayacak, iktidar munavebesi olanağı azalacak, hukuk dışı uygulamalar güçlenerek sürecek ve sultanizmin yoksullaşma, siyasal yapıların yozlaşması, yolsuzluk ve yasaklara olarak görülen dörtlü sarmalı güçlenerek siyaseti de ekonomiyi de toplumu da derinden etkilemeye ve çürütmeye devam edecektir.