“Merhaba Uğur Bey,

Ben Muhammed Emin Aydın’ın annesiyim. Adım Özlem. Birbirinden güzel iki evlat annesiyim. Muhammed benim ilk göz ağrım. Onun bu hastalığa yakalandığını öğrendiğimde bitmiş, tükenmiş, kendimi çok çaresiz hissetmiştim.

Düşünsenize; depremde başınıza dünya yıkılmış ve 4 yaşındaki yavrunuza lösemi teşhisi konulmuş... O süreçte bir tanıdığımız aracılığıyla LÖSANTE HASTANESİ ile tanıştım. Tanıdığımın beni teselli ederken kullandığı şu cümleyi hiç unutamıyorum: ‘’Kapıdan girince derin bir oh çekip rahatlayacaksın. Çünkü orası çok güzel bir hastane...’’

Ankara’daki LÖSANTE Hastanesi’nde çok sayıda lösemi hastası çocuk bağışçıların katkıları ile ücretsiz tedavi görüyor.

★★★

Şimdi o sözlerin ne kadar haklı olduğunu anlamış bulunuyorum.  İyi ki buradayım. Çocuğum sanki hastanede lösemi tedavisi görmüyor da 5 yıldızlı bir otelde hep birlikte konaklıyoruz. Tek kişilik konforlu odalarda ben de yavrumun yanındayım. Her yer tertemiz ve bütün hemşireler, doktorlar güler yüzlüler... Sanki çocuğum onların evladıymış gibi ihtimam gösteriyorlar. Her gün çamaşırları, üstü başı değişiyor, çarşaflarımız ve havlularımız her gün değişiyor. Her gün Muhammed’ime; “Bugün canın ne çekiyor, ne yemek istersin?” diye soruyorlar...

★★★

Mektubun başında belirttiğim gibi biz depremzedeyiz. Depremden dolayı Antakya’dan Ankara’ya taşınmak zorunda kaldık. Evimizi de yıkık memleketimizi de öylece bırakıp geldik. İlk başlarda çok zorlandım. Ayrıca henüz 6 aylık bir kızım daha vardı. Onu sütten kesmek zorunda kaldım. Eşimin işyeri yıkıldığından çalışmaya ara vermek zorunda kalmıştı. Hem maddi hem manevi sorunlar beni çok yıpratıyordu. Kızım şimdi 10 aylık oldu ve emeklemeye başladı. Ben onun yanında değilim ama olsun, çünkü ikisinin elini de hiçbir zaman bırakmayacağım.

★★★

Buradaki ortam, insanlar ve hasta çocuklar bana şunu öğretti: ‘Hiçbir zaman benim başıma gelmez demeyeceksin ve hiçbir zaman umudunu yitirmeyeceksin.’ İnsan kötüye sevinir mi? Ben seviniyorum. Çünkü biliyorum ki yanımda LÖSEV var. Beni burada her zaman anlamaya çalışan ailemden biriymiş gibi hissettiren doktorlarım, hemşirelerim, hastanemin tüm personeli var. Hepsi benim ailem oldular. En zor günümde eşim bile yanımda yokken onlar vardı. LÖSEV ailesi bana maddi ve manevi destek oluyor.

Yani nasıl anlatayım; LÖSANTE’de bu hastalık için her şey düşünülmüş. Sürekli hastanede yatmayalım diye LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR KÖYÜ yapmışlar. Büyük tedavilerin aralarında bizi köyümüzdeki evimize yolluyorlar.

Muhammed ve kızım orada adeta cennette gibiler; kuzular, inekler, köpekler, kuşların peşinde koşmaktan inanın hastalığımızı unuttuk...

★★★

Bu süreç nasıl gider, hayat bizi nereye sürükler bilmiyorum ama ben önce Allah’a sonra da LÖSEV ve LÖSANTE HASTANESİ’ne çok güveniyorum. Muhammed Emin buraya gelmeden, hastalık belirtileri gösterdiğinde o geceyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Ayaklarının ağrısından sabaha kadar bağırarak ağladı; “Baba beni hastaneye yetiştir” diye yalvardı.

Bir anne-babaya çaresizlikten daha kötü ne olabilir ki bu hayatta? Buraya geldik onun o acılarının dindiğini gördükçe, hastanenin kurucusundan temizlik görevlisine kadar ettiğim dualar ve o kadar iyi dileklerim oldu ki size sözcüklerle anlatamam.

★★★

Biz bu savaşı kazanacağız. Ama LÖSANTE HASTANESİ’ne tam ruhsat verilmemesine ve 200 yatağın boş kalmasına inanamıyorum. “Allah’ım nasıl olur?” diye soruyorum. Biz bu imkanlara kavuştuk ama ya bunları bilmeyen, burada yatak bulamayan çocuklar ne olacaklar? Ayrıca sadece çocuklar değil, yetişkin kanser hastaları da burada tedavi oluyorlar. Bizi sadece onkoloji - hematoloji doktorları görmüyor ki. Hemen her branştan doktorlar geliyor vizite...

Geçenlerde lösemili çocuğum ayağına basamadı, yürüyemedi. Meğerse ilaçlar yan etki yaparak kalça eklemine zarar vermiş. Ortopedi ve fizik tedavi uzman doktorları gördü, tedavi etti ve iyileşti. Kardiyoloji - Gastro - Endokrin - Psikiyatri - Beyin-Sinir Hastalıkları - Radyoloji uzmanı doktorlar sürekli bizi izliyorlar. Yani o kadar ilgileniyorlar ki bu borcumuzu asla ödeyemeyiz.

Bu hastanenin 400 yatağına birden hemen ruhsat verilmeli.

Bu arada şunu söylemeyi unuttum. Tüm bu hizmetler karşılığında ne tek kuruş para ödüyoruz, ne de bizden bir şey isteniyor. Allah için bir dua edin, yavrunuz bir an önce iyileşsin bize yeter diyorlar.
LÖSEV’e bağış yapan, bankasına para yatıran, bizler için kanını, trombositini verenlere dua ediyorum.
Yavrum için de dualarını eksik etmeyen ve sizin gibi bizi her dakika televizyon ve gazetelerinde destekleyen bütün vicdanlı insanlara teşekkür ediyoruz. Sayın Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca bir gün gelsin de bizleri ziyaret etsin. İşte o gün bu yazdıklarımı gözleri ile görüp, mucizeleri yaşarsa belki vicdanı harekete geçer ve TAM RUHSATIMIZI verir.

Daha çok şey yazmak istiyorum ama Muhammed ile oyun oynamaya gideceğiz. Bizlerle ilgilenip değer veren herkese sonsuz teşekkürler ediyorum.

Allah’a emanet olun.

Sevgi ve saygılarımızla...”

Özlem Aydın (Muhammed Emin Aydın’ın annesi) Halil İbrahim Aydın (Babası )