POLİS AKADEMİSİ’NİN 2017’DE YAYINLADIĞI RADİKALİZM RAPORU...


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün “Türkiye’de 2 bin civarı selefi yanlısı derneğin silahlandığı” şeklindeki iddiası üzerine soruşturma başlatmıştı. Dün, Ahmet Mahmut Ünlü, İstanbul Emniyeti’nde ifade verdi... Bilgiler yakın zamanda kamuoyuna yansıyacaktır...

Bu işin polisiye tarafı... İşin teorik yönü de önemli. Neden mi?

Polis Akademisi Başkanlığı’nın 2017 yılı mayıs ayında hazırladığı  “Radikalleşme, Şiddet İçeren Aşırılık ve Terörizm” başlıklı raporunda çarpıcı tespitler var!

Yedi akademisyenin hazırladığı 43 sayfalık raporda şöyle deniyor:

“... Günümüzde Selefi örgütlenmelerden birçoğu, din referanslı şiddetin başlıca savunucuları arasında yer almaktadır. Şiddet taraftarı, aşırıcı Selefi gruplar, şiddeti ‘tekfir’ (din dışı sayma) yoluyla meşrulaştırırlar. Selefi aşırıcılara göre Müslümanlar eylemleri veya eylemsizlikleri nedeniyle din dışına çıkabilir. Din dışına çıkanların can ve mal güvenliği ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla bu kimselere karşı şiddet kullanmak dine aykırı görülmemektedir. Selefi aşırıcılığın etkisinden özellikle gençleri korumak ve Selefi şiddete bulaşanları geri kazanabilmek için, alınacak diğer önlemlerin yanında, alternatif dini söylemlerin otantik, alanında otorite ve mevsuk delillerle cerhedilmez hükümler takdim edebilen şahıslar tarafından vazedilmesi hayati öneme sahiptir.”

Peki, ‘radikalleşmeyle’ nasıl mücadele edilmeli?


Yabancı terörist savaşçılar


RAPORDAN: “Son yıllarda yabancı terörist savaşçılar (YTS) hareketliliği, özellikle DEAŞ’a katılmak üzere Suriye ve Irak’a geçişler nedeniyle gündeme gelmiştir. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle bu iki ülkeye geçişlerde kilit ülkelerden biri. İlk adım olarak DEAŞ 10 Ekim 2013 tarihinde (diğer Batı ülkelerinden önce) terör örgütü olarak kabul edilmiştir.”

Radikalleşmenin temeli!


Polis Akademisi’nin raporuna göre, “Radikalleşmeyi önlemek bakımından ilk aşama, radikalleşmeye yol açan nedenlerin belirlenmesidir” deniliyor:  “... Radikalizmin ortaya çıkışında makro ve mikro (birey) düzeyde olmak üzere çok sayıda nedenin yer alabileceği radikalleşme literatüründe sıklıkla değinilmektedir. Radikalleşmenin önlenmesi için neler yapılması gerektiği sorusuna cevap niteliğinde, Türkiye’de radikalleşme olgusu örnek olayından yola çıkarak öneriler de sunulmuştur. Bu önerilerden öne çıkan üç tanesi şunlardır. Birincisi, demokrasi ve insan hakları güçlendirilmelidir. İkincisi, ekonomik-sosyal adaletsizliklerin ve ötekileştirmenin önüne geçilmelidir. Üçüncüsü, hukuk sisteminin adil olması ve iyi işlemesidir. Bu üç alandaki eksiklikler ise şiddeti savunan örgütlenmelerin birçok bakımdan işini kolaylaştırmaktadır.”

Tespitlere göre... İnsan hakları güçlenmeli, ekonomik eşitsizlikler bitmeli ve hukuk sistemi iyi işlemeli...

Peki bu nasıl olacak?


Güvenlik... Özgürlük... Ekonomi... 


Akademisyenlerin raporunda terör örgütlerinin neleri suiistimal ettikleri de şu cümlelerle anlatılmış: “... Örneğin, işkence, kötü muamele, ötekileştirme, inkar etme ve yok sayma, adalete güvenin sarsılması vb. gibi durumlar devlete olan güveni sarsmakta, mağduriyet hisleri doğurmaktadır. Terör örgütleri bu konularda yapılmış hataları suiistimal etmekte, militan devşirmekte kullanmaktadırlar. Ancak şu da unutulmamalıdır ki... Demokrasiye yapılan vurgu, kamu güvenliğin ihmal edilmesini gerektirmez. Asında ikisi iç içedir. Kamu güvenliğini sağlayanlar hakları ihlal ederse demokrasi zarar görür. Kamu güvenliği sağlanamazsa terör örgütleri halk üzerinde baskı oluşturabilir.”

SONUÇ: Güvenlik mi, özgürlük mü, ekonomik eşitlik mi? Birbirini tamamlayan üç kelime! Üçünün birbirini tamamladığı bir sistem mümkün!