Cumhuriyet'in ikinci yüzyılı gazetecilere akıl almaz bir baskıyla başladı.

Halk TV'den Dinçer Gökçe ve Kısa Dalga'dan Cengiz Erdinç gözaltına alınıp serbest bırakıldı.

Bianet Editörü Evrim Kepenek, BirGün Gazetesi'nin Haber Müdürü Uğur Şahin, muhabiri İsmail Arı ve internet sitesinin Yayın Koordinatörü Uğur Koç hakkında soruşturma başlatıldı.
35 yıllık gazeteci, T24 yazarı Tolga Şardan ise "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla tutuklandı.

Hepsinin verdiği ifade ortaktı: Biz gazeteciyiz.

***
Gazetecileri hedef alan, muhalefetin “Sansür”, Cumhur İttifakı’nın ise “Dezenformasyonla Mücadele” adını verdiği yasa büyük tartışmalarla 14 Ekim 2022’de TBMM’den geçmişti.
Kısa süre sonra da yürürlüğe girdi.

Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesinde “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikıyla, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” deniyordu.

“Sansür yasasına sansür yasası demek bile suç olacak” diye tepki gösteriliyordu o günlerde.
Yasanın muğlak olmasının savcılara geniş yetki tanıyacağı eleştirisi yapıldı.

Muhalefet iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
İktidar ise yine kendini savundu.

15 Ekim 2022'de dönemin AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal bir röportajında tüm Türkiye'ye güvence verdi.

"Dezenformasyon suçunun teşekkülü için 5 şartın 5’inin de olması gerek" demiş ve o 5 maddeyi sıralamıştı:

1) Yayılan haber gerçek olmayacak
2) Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili gerçek dışı haber olacak
3) Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak
4) Kamu barışını bozmaya elverişli olacak
5) Bunlar aleni biçimde yapılacak

Mahir Ünal'ın o günkü ifadeleri tam olarak şöyleydi.
"Altını çiziyorum, 5 unsurun biraradalığı aranacak. Bu 5 unsurdan 3’ü varsa suç teşkil etmeyecek … Haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. Nokta. Dezenformasyon tek başına hakaret değildir. Dezenformasyon tek başına gerçek dışı bir bilgiyi yaymak değildir. Dezenformasyon bunların toplamını koordineli bir şekilde ortak bir amaca dönük belli bir süre içerisinde yayma işidir."

11 Ocak’ta ise dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ savundu yasayı.

“Dezenformasyon yasası çok haksızlığa uğrayan bir yasa. Sanki öyle bir dezenformasyona uğradı ki çıkış sürecinde herkese bu yasa uygulanacakmış gibi.

… Bu suçun unsurları itibariyle oluşması o kadar zor şartlara bağlanmış ki. Yani öyle bir kişi bir yazı yazdı. Kamu barışı bozdu denemez o yüzden de buradan böyle beklenti yükselttiler herkese soruşturma açılacak şu olacak bu olacak ama ben buradan fazla bir soruşturma çıkacağı kanaatinde değilim.”

***

Teoride anlattıkları mantıklıydı belki ama uygulama yine teoriyle örtüşmedi.

Farklı konulardaki birçok haberde karşımıza bir anda TCK 217/A çıkar oldu.

Yasanın daha çıktığı hafta gördük üstelik bunu.

Tunceli’de portatif tuvaletler için kurdele kesip resmi açılış töreni yapıldığına dair bir haber yüzünden 2 gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı.

Neyse ki yargılama sonunda mahkeme “kamu yararı” dedi, takipsizlik kararı verdi.

Ancak gazetecilikteki kamu yararı ilkesi maalesef birçok olayda unutulur oldu.

Eskiden TCK 216 (halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu) ya da TCK 301’den (Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu) işlem yapılırken, şimdi TCK 217/A basına karşı bir sopa olarak kullanılır oldu.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre bugüne kadar bu yasadan 33 gazeteciye soruşturma açıldı.
6 gazeteci gözaltına alındı.
4 gazeteci tutuklandı.  (Sinan Aygül, Ali İmat, İbrahim İmat ve Tolga Şardan)

***

Tolga Şardan tutuklanmasına sebep olan özel haberinde MİT'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'a üst düzey yargı mensuplarının mafya ve çetelerle yakın ilişkilere girdiği iddiaları ile ilgili bir rapor hazırlayıp sunduğunu yazmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Şardan'a "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlaması yöneltti.

Yani Mahir Ünal’ın bahsettiği 5 maddenin 2’siyle suçlanıyordu Şardan.

Halbuki resmi suçlamaya göre dahi yazı ülkenin güvenliği ile ilgili değildi.

Kamu barışını bozmuyordu.
“Halk arasında panik, korku, endişe oluşturma kastı” da Tolga Şardan’a yöneltilmemişti.

***

AK Parti 3Y ile; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğinin sözünü vererek gelmişti iktidara.

3 Kasım 2002 seçimlerinin 21. yılını Sözcü Ömer Çelik “Milletimize verdiğimiz her sözü tuttuk” mesajıyla kutladı.
Ama bu “Y”ler konusunda sözlerin havada kaldığı çok açık.
Yoksulluğun her geçen gün arttığı ülkede yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışanlar da yasaklarla, korkutmalarla, gözdağlarıyla karşı karşıya kalıyor.

İlk çıktığı günden bu yana muğlak olduğu ve savcılara fazla inisiyatif verdiği için eleştirilen TCK 217/A gazetecilere karşı bir tehdit olarak köşede tutuluyor.

"Gazetecilik, başkasının yayımlamak istemediğini yayımlamaktır. Onun dışında her şey halkla ilişkilerdir” demiş 1984 ve Hayvanlar Çiftliği gibi usta eserlerin yazarı George Orwell.

Ajans haberciliğinin dayatıldığı günümüzde, kalan son bağımsız gazeteciler de art arda baskılarla yıldırılmaya çalışılıyor.

Sadece son dönemde yaptığı haberlerle yargıdaki yolsuzluk iddialarının peşine düşen, Sinan Ateş cinayetindeki MHP bağlantısını ortaya çıkaran, Ayhan Bora Kaplan operasyonunu ilk duyuran, ardından da Kaplan’ın yargı ve emniyet içindeki bağlarını yazan, Mersin’deki karakol saldırısını yapan teröristin dönemin İçişleri Bakanı Soylu’nun işaret ettiği, CHP’nin Tutuklu Gazeteciler raporunda yer alan Dilşah Ercan olmadığını anlatan Tolga Şardan “halka alenen yanlış bilgi vermek”ten tutuklanabiliyor.

***

Art arda gelen soruşturma haberleri sonrası Anayasa Mahkemesi CHP’nin 217/A’nın iptali için yaptığı başvuruyu sürpriz bir kararla Çarşamba günü görüşüp karara bağlayacağını duyurdu.

Gerçi halihazırda Can Atalay, hakkında verilen ihlal kararına rağmen serbest bırakılmadığı için AYM kararlarının geçerliliği zaten sorgulanır halde.
Ancak yine de hukukun üstünlüğünün tesisi için umutlar tükenmiş değil.

Bir gazeteci doğru bildiğini yazmayacaksa, haberleştiremeyecekse ne yapacak?

Bugün de yazdık, yarın da yazmaya devam edeceğiz.
George Orwell’in 1984’ünden bir alıntı ile sonlandıralım...
“Düşünün! Çünkü henüz yasaklanmadı!”…
En azından şimdilik, bir o kaldı…

Dile getirmediğiniz sürece…
Kalemini onuruyla kullanan gazeteciler için zor günlerin bir an önce geride kalması dileğiyle…