Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasından sonra binlerce kişi tutuklandı. Bunların büyük çoğunluğu o gece darbeye fiilen katılan askerler, pasif durumdaki kamu görevlileri, akademisyenler, gazetecilerden oluşuyor.
Bir de hatırı sayılır zenginler var. Bunlar da partiler halinde önce gözaltına alındılar sonra tutuklandılar.
Ama gördük ki zengin olanların neredeyse tamamı bir süre sonra tahliye edildiler.
Nasıl yaptılar bilemiyoruz tabii. Kimi çevrelerde “adliyede kurulan FETÖ borsasından” söz ediliyor. Borsa söz konusu ise işin içinde para vardır. Ama kimse görmediğine göre belgelememiz mümkün değil. Tabii ille de “kötü” düşünmek gerekmiyor. Zengin FETÖ’cüler paraları çok olduğu için çok iyi avukatlar tutmuş olabilirler. Bu becerikli avukatlar çok sağlam hukuki gerekçeler sunarak hakimleri ikna etmiş olabilirler.
Bir de damatlar olayı var. O da şüphe yaratıyor. Hatta AKP’liler bile isyan halindeler.
Ancak olaya bir de başka açıdan bakalım.
Daha önce yazmıştım, hatırlayan olacaktır, bir avukat arkadaşım FETÖ’cü zenginlerden birinin yakınlarının kendisine geldiğini ve “Yargılanmaya bir şey demeyiz, yurtdışı yasağı da konabilir ama yeter ki serbest kalsın hapiste yatmasın, bunun için her türlü fedakarlığı yapabiliriz” demişti.
Avukat arkadaşım muhtemelen hukuki becerikliliğine fazla güvenmediği için davayı kabul etmemişti.
O tarihte zengin FETÖ’cülerin “ne pahasına olursa olsun hapisten çıkma” arzularını “bir punduna getirip yurtdışına kaçmak” veya “bir süre hapishane çilesi çekmemek” düşüncesine bağlamıştım.
Oysa şimdi farklı bakıyorum konuya.
15 Temmuz akşamı darbeye fiilen katılan askeri personelin hiçbir bahanesi yok. Darbeye kalkıştılar, halka ateş açtılar, tankları kalabalıkların üzerine sürdüler, Meclis’i bombaladılar. Bunların çoğu zaten kameralar tarafından da saptanmış durumda, yani kaçabilecekleri bir yer yok.
Ama “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, terör örgütüne yardım etmişlerdir” gerekçesiyle tutuklananların durumu farklı.
Şu anda FETÖ’cü damgası yiyen herkese terörist muamelesi yapılabilir ama yargı, çok taraflı hareket etse bile davalar sonunda bu kişilerin çoğunun aklanması kimseyi şaşırtmasın.
Çünkü hiçbirinin darbe gecesi ile ilgili bağlantıları bulunamayacağı gibi, daha önceki yardım ve desteklerin de darbe yapılması için olduğunu da kimse kanıtlayamaz.
Zengin FETÖ’cüler eninde sonunda yargıdan kurtulacaklarını biliyorlar. O halde bu kadar paraları varken ne diye uzun bir süre hapiste kalmak istesinler.
Sanıyorum bu durumu iktidar da biliyor. Bu nedenle son zamanlardaki tutuklamalarda hukuku hiç çekinmeden yerle bir edebiliyorlar. Ohal de zaten bunun için var.
Kimi beğenmiyorlarsa hapse atıyorlar, itirazların hiçbirini ciddiye almıyorlar, iddianamelerin yazılması aylar sürüyor, duruşma araları çok uzun tutuluyor, böylelikle normal hukuk kuralları içinde ifade bile alamayacakları insanları aylarca hapiste tutarak “burun sürttürmüş” oluyorlar.
İşte zengin FETÖ’cüler kendilerini bundan kurtarmış oluyorlar. AKP üst yönetimi de bu nedenle pek ses çıkarmıyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Wikipedia’nın hâlâ kapalı olması büyük ayıptır
Dünyanın en büyük internet ansiklopedisi Wikipedia hâlâ kapalı. Tabii “kapalı” dediğime de bakmayın, yerli servis sağlayıcıları kullanıyorsak bu hizmetten yararlanamıyoruz, VPN’den girince her şey serbest.
Wikipedia’nın kapatılmasının nedeni iktidarın kompleksi. AKP ve Erdoğan’la ilgili bazı olumsuz bilgiler varmış, bunlar kaldırılmadığı için toptan yasaklamışlar.
Böylelikle dünyanın kullandığı bir ansiklopedi Türkiye’de kullanılamıyor.
Ben Wikipedia’yı günümüz olayları için kullanmıyorum. Geçmişte “ansiklopedik bilgi” dediğimiz bir konu hakkında bilgi almak için kullanıyorum.
Erdoğan’ın sözlerini veya AKP’nin bir konudaki tavrını öğrenmek için Wikipedia’ya ihtiyacım yok.
Bir ülke, bir kavram, tarihteki bir kişi, tarihe mal olmuş olaylar, buluş ve icatlar, geçmişten günümüze gelen felsefi akımlar, tanımlar, edebiyat ve sanatta öne çıkmış isimlerle ilgili bilgi almak ya da bilgimi tazelemek için Wikipedia’ya bakıyorum.
Milyonlarca öğrenci de ödevini hazırlamak için bizim geçmişte yaptığımız gibi ciltler arasında boğuşmak yerine bir “tık”la istedikleri bilgiye ulaşıyordu.
İktidarımız bunu engellendi. Hem milyonlara zarar veriyor hem de bu çağda böyle bir ayıba imza atarak Türkiye’yi dünyada rezil ediyor.
Son olarak bir şey söyleyeyim; kaç bakan ve milletvekilinin, önemli AKP’linin internette yerli servis sağlayıcılar yerine VPN kullanarak tüm yasakları deldiğini, bylock’çu sayısından daha fazla merak ediyorum.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Yıkıyorsunuz güzel de kent estetiği ne olacak?
Geçenlerde İstinye tarafındaydım. Otobüsle Beşiktaş’a geldim.
Yol boyunca belediye tarafından son günlerde yıkılan çok ünlü yerleri yakından görme fırsatım oldu.
Kuruçeşme’den Galatasaray Adası görülüyor. Tam bir harabeye dönmüş. Ada üzerindeki koca yapı çökertilmiş sanki bombalanmış gibi öylece duruyor.
Geçiyorsunuz 500 metre ileride bir yabancı şirketin binası yerle bir edilmiş. Zannedersiniz ki üzerine bomba düşmüş. O binanın ikizi hemen yanında duruyor o ayakta.
500 metre daha gidiyorsunuz bu kez yılbaşı gecesi katliam yaşanan Reina’nın yıkıntısı gözünüze çarpıyor.
Peki, yıktınız, onlar öyle harabe gibi mi kalacak?
Nerede kaldı İstanbul’un kent estetiği? Yol boylarına milyonlarca lira harcama yapılarak çiçeklendirme ve güzelleştirmeler yapılıyor, hepsi İstanbul halkının göz zevki için.
Ama yıkılan yerlerde bu kurala uyan yok. Bu molozları hangi otorite kaldıracak? “Ben yıktım sen temizle” mantığı mı geçerli? O yıkıntıların sahiplerine bir süre verilmiyor mu? Bunun bir cezası yok mu? “Yıktım, cezalandırdım” deyince bizim hakkımız ne oluyor?
BUNU YAZMAK GEREK
Gördüğüm bylock’çu milletvekili listesinde 61 isim var
Önceki gün yazdığım yazı tahminimin üzerinde ilgi gördü. MİT’in bylock’çu milletvekili listesini iktidara verdiğini yazmıştım. Listeyi birkaç saniyeliğine gördüğümü içlerinde “dudak uçuklatacak isimler” bulunduğunu belirtmiştim.
O gün yazmayı unuttuğum şey şuydu; o listede tam 61 AKP’li milletvekili olduğunu söylemişlerdi.
Yazının yayınlanmasından sonra pek tabii birçok kişi merak içinde “gördüklerinin arasında hatırladığın kimler vardı?” diye soru yağmuruna tuttu.
İsim vermem hukuken mümkün değil. Ama bazı bakanlar olduğunu, şu anda hemen her gün FETÖ aleyhine demeçler veren, tv ekranlarında aslanlar gibi çarpışan isimler de var.
Ancak şunu söylemeliyim; bu isimlerde bylock olması bu kişilerin aktif birer FETÖ teröristi oldukları anlamına gelir mi, şüpheliyim.
Çünkü anladığım kadarıyla bu bylock denilen haberleşme sistemi bir dönem devlet içinde “daha güvenli iletişim aracı” olarak kullanılmış.
Cemaatin en güçlü olduğu dönemlerde AKP’lilerin tamamı hiç sakınmadan bu ekiple iç içeydi. Bu dönemde “aramızda daha rahat haberleşiriz” denilerek birçok milletvekilinin telefonuna bu sistem yüklenmiş olabilir.
Burada hesaplanmayan, anladığım kadarıyla bylock’la hiç ilgisi olmayan Erdoğan’ın “Bylock kullanan darbecidir, teröristtir, haindir” demesi oldu.
2011’de kullanımına son verilen bylock’un kendi telefonlarında da olduğunu unutan AKP’li milletvekilleri “bylock’çular haindir” kervanına katıldılar. Kendilerini Erdoğan’ın yanında konumlandırdıkları için de başlarına bir şey gelmeyeceğini düşündüler.
Oysa teknoloji affetmiyor ve geç de olsa telefonunda bylock olan herkes saptanıyor.
Yakında mahkemelerden “bylock darbeci olmanın kanıtı olamaz” şeklinde kararlar çıkmaya başlarsa bana sürpriz olmaz. Yoksa bu kadar bakan milletvekilini nasıl kurtaracaklar?
ŞAŞIRDIM
Umre’deki Türkler’e su bile vermiyorlarmış
Halk TV’deki yayından çıktıktan sonra bir tanıdığım aradı. “Naim Babüroğlu paşayı dinledim, Katar konusunu çok güzel anlattı. Keşke herkes dinlemiş olsa” dedi.
Ardından da “Ablam birkaç arkadaşıyla Umre’ye gitti, ama gittiğine bin pişman” diye ekledi.
“Hayrola ne olmuş?” diye sordum. Arkadaşım “Suudiler Türkler’e çok kötü davranıyormuş. Ablam (bir su bile vermiyorlar) diye yakındı. Umre’den sonra biraz kalacaklarda, ama vazgeçmişler, hemen dönüyorlar” dedi.
Bu işler biraz böyle işte. Katar’da sokaklarda Tayyip Erdoğan posterinden geçilmiyormuş. Taksiler Erdoğan resimleri asmışlar camlarına. Bayrakçılar üzerinde Erdoğan fotoğrafı bulunan bayrakları yetiştiremiyormuş.
Buna karşılık diğer Körfez ülkelerinde ise şu sıralar “en sevilmeyen” ülke konumundayız.
Umarım kötü diye sadece bunları yaşarız. Önümüzdeki günlerde hepimizi çok üzecek başka gelişmeler olmaz inşallah.